Sisif çabası

Sisif, Yunan mitolojisinde, tanrılara karşı geldiği için cezalandırılan kraldır. Cezası, yüksek dağın tepesine ağır bir taşı çıkarmak ve her defasında aşağıya yuvarlanan taşı yeniden yukarı çıkarmaktır. Sonsuza dek sürecek bir cezadır.

Hikaye bize, aralıksız ve yorucu olarak sürdürülmesine karşın amaçsız, yararsız,  sonuçsuz ve de umutsuz olan işi anlatır.

Türkiye’de düzen içi partilerin AKP’ye karşı seçimli mücadelesi ve yürüttüğünü iddia ettiği muhalefet, tam da Sisif çabasını anlatıyor.

Seçimle gelmişler, meşruluklarında sorun yokmuş ve umutlularmış… Yeni anayasa yapma, hak ve özgürlükleri geliştirme ve (laiklik konusunu ağızlarına bile almadan) demokratik hukuk devleti konusunda umutları varmış…

Sevgili Kadir Sev dünkü yazısında, yeni anayasa sürecinin başladığını yazdı.

Bu düzenden “yeni anayasa” çıkar mı?

Çıkar…

2002’den bu yana iktidarda olan AKP’nin yaptıklarına ve ülkeyi getirdikleri yere bakarsak çıkar.

2002’den bu yana süren AKP fırtınasında, Anayasa ve İçtüzük limanına sığınan, o liman içinde elinden geleni yapmaya çalışan muhalefete bakarsak çıkar.

Muhalefet ve AKP paslaşmalarına, saygılaşmalarına ve pazarlıklarına bakarsak çıkar.

AKP’nin, hak ve özgürlük vitrinindeki yalancı süslemelerine bakarsak çıkar.

Sermaye dünyasının, örgütleri aracılığıyla hazırladıkları anayasa taslakları ile AKP politikaları arasındaki koşutluğa bakarsak çıkar.

Çıkmasına çıkar da; gerici, piyasacı, baskıcı, savaşçı anayasa çıkar. İçi kurtlu ve çürümüş “elma şekeri anayasası” çıkar.

“O madde şöyle yazılmalıymış, şu madde kaldırılmalıymış, bu madde şöyle eklenmeliymiş” diye diye, bu yozlaşmış, çürümüş, kokuşmuş sömürü düzeninin kağıda dökülmüş hali çıkar. Mevcut Anayasa’ya karşın yaratılan fiili durumun anayasası çıkar.

Siyasal mücadelenin “düzen içi” kanadı, 7 Haziran seçimlerinde arkasına aldığı seçmen oylarını bile koruyamayarak, iflasını ilan etmiş ve AKP’ye teslim olmuş iken, anayasa çabalarından olsa olsa AKP anayasası çıkar.

“Kişisel” bir hesap gibi gösterilen “başkanlık sistemi” de bu anayasa çalışmalarının sosu olarak sakız gibi sündürülür durur. Sonuçta, “partili cumhurbaşkanı” fiili durumunun anayasal kelamı çıkar.

Çünkü “anayasalar yaratmaz, yalnızca saptar”.

Öncelikle sözümüz;

Sermaye düzeninin tüm kapitalist/emperyalist oyunlarına demokrasi adına gözlerini yumanlara, hegemonya sürdürücülerin savaş oyunlarına gerçek tanıyı koyamayanlara, sınıfsal karşıtlığı unutup soyut eşitlik kavramına bel bağlayanlara, emeği sermayenin küçük hesapları üzerinden okuyup emekçiye “işçi sınıfı”nı unutturanlara, “sermaye düzen”inin gerçek yüzünü ortaya çıkarıp hesap soramayanlara, hırsıza “hırsız” katile “katil” diyemeyenlere, aydınlanmayı ve laikliği “gericiliğin özgürlüğü”ne feda edenlere…

AKP ile örtülü koalisyon kurarak, düzenin demir parmaklıkları içine kapanıp kalan düzen içi muhalefetin çabası ne olursa olsun, bu çürümüş yapıdan çıksa çıksa, “sömürü ve zulüm özgürlüğü” anayasası çıkar.

Kaldı ki, hem egemen sınıf hem de siyasal yöneticileri bakımından, ciddi şekilde meşruiyet krizi yaşanırken anayasa yazmaya soyunmak, o krizin içine batmaktan başka işe yaramaz.     

Türkiye’deki düzen içi muhalefetin çabasının Sisif çabasından farkı var. Sisif cezasını kendisi çekiyor; Türkiye muhalefeti ise halka da çektiriyor. Hem de umut dağıttığını iddia ederek çektiriyor. İki çabanın benzerliği ise, cezanın pes etmeden sürdürülmesinde diretilmesi; diğer deyişle, “kulluk düzenine” devam…

Sisif’in, kaderi kabul eden kahramanlığını “yaşamı yenmek” olarak yorumlamak ise yanıtını çoktan almış: birey olarak yorumlamak değil, “toplumsal ilişkilerin ürünü” insan olarak değiştirmek…  

Umudu, mitolojideki korku oyuncularında ve bugünkü özdeşlerinde aramayanlar, kendi umutlarını yaşama geçirmek için örgütlenerek mücadele ediyor.