Yeni anayasa süreci başladı

Davutoğlu, dün akşam saatlerinde, anayasa, içtüzük ve reformları görüşmek üzere Mecliste grubu bulunan partilerden randevu istedi.

CHP hemen kabul etmiş. Yazıyı yazdığım saatlerde henüz MHP ve HDP’den yanıt gelmemişti.

AKP, bugüne değin 9 yasa çıkardı ve Anayasanın yaklaşık 70 maddesini değiştirdi. Oysa ne zaman AKP’li biri ağzını açsa, 12 Eylül Anayasasının darbeci ve vesayetçi yapısından yakınıyor ve bir an önce kurtulmaktan söz ediyor.

Söylemlerine bakılırsa, hakkımızda çok iyi şeyler düşünüyorlar: İstisnasız bütün vatandaşların hukukunu teminat altına alacak; ana gibi herkesi kuşatacak; her türlü ayrımcılığı reddeden; sivil ve yepyeni bir anayasa... Ne güzel!

Zaten, Davutoğlu’nun 12 Eylül Anayasasına kişisel garazı da varmış; “ret oyu verdiğim 12 Eylül Anayasası'na artık dayanamıyorum” diyor.

Anayasada en son 2010 yılında kapsamlı bir değişiklik yapıldı. Aradan daha birkaç ay geçmişti ki, bu kez bütününün değiştirilmesi amacıyla yeni bir süreç başlatıldı. Toplumda meşruiyet algısı oluşabilmesi için hiçbir şey esirgenmemişti. Meclisteki partilerden eşit sayıda temsilcinin katıldığı bir uzlaşma kurulu oluşturulmuştu. Anayasal kuruluşlar, üniversiteler, meslek örgütleri, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve vatandaşların görüşleri alınacak, hepsi TBMM internet sitesinde yayımlanacaktı. Komisyon bu görüşleri değerlendirip, yasa maddelerine dönüştürecek, oy birliği sağlanmışsa madde ancak o zaman, kabul edilmiş sayılacaktı.

Önce görüşlerin yayımlanmasından vazgeçtiler. Çünkü özellikle üniversite ve STK’ların niyetleri anlaşılıyor ve iplikleri pazara çıkıyordu. Komisyon, oy birliğiyle bir karar aldı ve görüşlerin yayımlanmasını yasakladı. Kararda özetle deniliyordu ki; görüş bildirenlerin mahremiyetleri, komisyona emanet edilmiştir. Onları eleştiri ve tepkilerden korumak Komisyonun yükümlülüğündedir. Ayrıca görüşlerin tartışılması, toplumda gerilimlere, çatışma ve kamplaşmalara yol açmaktadır.

Komisyonda, 60 madde üzerinde uzlaşma sağlanmıştı. Arkası getirilemedi, bir süre buzdolabında bekletildikten sonra komisyon da dağıtıldı.

Ancak Anayasa değişikliği, hiçbir zaman rafa kaldırılmadı. Kimi değişikliklerin sorunsuzca gerçekleştirilmesi için toplumun ve Meclis'teki partilerin biraz daha hazırlanması gerektiği ortaya çıkmıştı ve artık zamanının geldiği anlaşılıyor.

Şunu özellikle vurgulayalım: Anayasa, AKP istediği için ya da Tayyip Erdoğan’ın başkanlık tutkusuna yenik düşüldüğü için değiştirilmiyor. Ülke, uluslararası tekellerin istekleri doğrultusunda yeniden biçimlendiriliyor ve bu işlem, devletle özdeşleşmiş olan AKP ve Tayyip Erdoğan aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Çünkü bu siyasal figürler yıkılmaz sanılıyor ve herkes itaat ediyor. AKP lehine öyle bir rüzgâr yaratıldı ki; Parlamentodaki öteki partiler, etkisinden korunamadığı gibi, kendi tabanlarını da peşlerinden sürüklüyorlar.

Kime sorsanız 12 Eylül Anayasası'ndan kurtulmaktan söz ediyor. Kimsenin aklına şöyle bir soru sormak gelmiyor: “Ey AKP! Özgürlükler, adalet ve demokrasi adına, ne yapmak istedin de hangi madde sana engel çıkardı?”

Parlamentodaki partiler, AKP’nin misyonunun farkında değillerse eğer, yazık. Ama görüp de buna rağmen pazarlığa oturmaya kalkışacaklarsa durum çok vahim: başkalarını bilmem ama benim aklıma, tabanlarının gerçekleri görmesini istemiyorlar gibi bir düşünce takılır.

Yukarıdaki zararlı soruları sormayalım, gerçekleri görmeyelim diye uluslararası tekellerin dev mali kuruluşları olan Dünya Bankası, IMF gibi örgütler, yapısal uyum, proje kredisi gibi adlar altında borçlar veriyorlar; AB fonlarından yararlandırıyorlar; Soros, “sivil toplum kuruluşlarını” fonlayıp duruyor.

Kısacası bizi kazıklamak için bile bizim paramızı harcıyorlar.

AKP’nin “milli” dediği şey, bu olsa gerek.