Piyasavirüs

Toplum sağlığını tehdit eden koronavirüs toplantısından sonra yapılan açıklamadan anlaşıldı ki sorunumuz sağlık değil piyasaymış. 

Piyasa virüs tehdidiyle karşı karşıyaymış, ekonomik kriz de patronların kriziymiş. 

Bu girişin dayanağı olan açıklamayı ve paketi merak edenler tekrar tekrar okuyabilir. Ekonomi uzmanları paketle ilgili sayfalar dolusu yazabilir.

Uzatmaya, dolambaçlı yollardan halka kırıntılar düşeceğini kanıtlamak için eveleyip gevelemeye gerek yok. Koronavirüsün ekonomi politiğiyle kapitalizmin ekonomi politiği çakıştı.

Bu paketten işçilere, emekçilere kırıntı dahi çıkmadığı açık ve net olarak ortada.

Siyasal iktidar her zaman yaptığı gibi işçileri, emekçileri, işsizleri, topraksızları, mülksüzleri, küçük esnaf ve çiftçiyi, (kanmayın 1500.- liralık alt limite) emeklileri, “yok” sütununa eklemiş. Patronların emekçilere yönelik fırsatçılığını yok saymış. Öğrencilerin yurtlardan sokağa bırakılmasına gözlerini yummuş.

Virüs de sınıfsalmış, insanı ve toplum sağlığını tehdit eder gibi gözükmüş de paranın saltanatını tehdit etmiş meğer. 

Yayın sorumlusu arkadaşlar koronavirüsün hukuku üzerine yazacağımı umuyorlardı. Bu girişle onların taleplerini de karşılamış oldum. 

Anayasadan bakarsak, devlete anayasal buyrukla yüklenen görevlerin başında yaşam hakkı gelir. Yaşam hakkı sağlıkla kendini ve devlet olma niteliğinden ayrılamaz. 

Buradaki ana ilke, yaşam hakkı için eşitlik ilkesinin eksiksiz, istisnasız, tastamam uygulanmasıdır. Yaşam hakkı, “kanun önünde eşitlik”, “niteliklerde benzerlik halinde eşitlik”, “aynı hukuksal durumda eşitlik” gibi tanımlamaları içine almaz, reddeder. 

Ancak, hukuk ne kadar yaşam hakkının sınıfsallığını perdelemede ısrar etse de, sınıflı toplumlarda yaşam hakkının da sınıfsal olduğu tartışmasızdır. Koronavirüs önlemleri toplantısından piyasavirüs önlemlerinin çıkması bu gerçeğin kendisidir.

Avrupa’da kimi devletlerin sağlığı devletleştirme girişimleri bu sınıfsal gerçeği değiştirmez. 

Evet kapitalist dünya bir virüsün altında kalmıştır ama bu ağır yükün altından çıkmak için yaptıkları özeleştirilerde ya da aldıkları önlemlerde sömürücü düzenlerinin kılına dokunmayı dahi düşünmezler. 

Devletlerin sağlığı piyasaya teslim ederken kendi çaresizliklerini görmesi ile istikrarı için seferber oldukları kapitalist düzeni sorgulamaktan kaçınması birbirinden kopuk, karşıt durumlar değil. 

Çürüyen kapitalizmin devleti de bu çürüme içinde. Devletlerin onarımları ve önlemleri ne kadar olumlu eylemler taşırsa taşısın kapitalizmin sürdürülebilirliğine takılıp kalacak. 

Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de emekçi halkın koronavirüsten daha fazla sermayenin fırsatçılığından etkilenmesi sömürü düzeninin özünde var.

Hukuk bu özü aşabilecek güçte değil. Tersine düzenin istediği kılıfı yaratmada mahir.  

Kapitalist dünyada “yaşam hakkı” sihirli bir kavram gibi herkesi kapsar gözükürken sınıfsallığını saklayamıyor, saklayamaz.

Kapitalizm tek tek insanlar için tedavi şekilleri bulsa bile toplumsallaştırılmış sağlık sunamaz, kapitalizmin devleti de sömürücü sınıfları korur.

Kapitalist döngü, birbiriyle ardarda bağlantılı evrelerden oluşuyor: bunalım, çöküş, canlanma, salınım… Koronavirüsten yararlanarak bir canlanma olsa da döngü değişmeyecek.  

Virüslerden kurtulmanın yolu kapitalist döngüden kurtulmaktan geçiyor.

İnsan yaşamının temelinde “emek” var. Emek, insan yaşamının olmazsa olmazı, koşulu...