Ali Rıza Aydın

Sömürücü düzenin hukukuyla ve kurumlarıyla adalet arayanlar, toplumu sömürüden kurtaracak politikalara yönelmedikçe adaletleri sahte kalır. Sömürücü düzenin hukukuyla ve seçim sistemiyle demokrasi arayanlar, sömürücü olmaktan kurtulmadıkça demokrasileri gerçek olmaz.

Hukuk çalışıyor mu, kime çalışıyor?

Ali Rıza Aydın

Toplumsal, siyasal ve bireysel birçok hukuksal ve yargısal durumun aynı zamanda hukuksuzlukla, yargısızlıkla ve adaletsizlikle tanımlanmasına, yıllardır adım adım, kimi zaman koşar adım alıştırdılar.

Sivas katliamının sonuçsuz davası, Haziran Direnişi davaları, Leman Dergisi, muhalif belediye ve CHP operasyonları, protesto veya eleştiri hakkını kullananlara yasak ve şiddet, gerici kalkışmalara göz yumma ve destek, laikliği din özgürlüğü karşısında suç sayma, savunmanları ve savunma hakkını suç sayma, çifte standart ve ayrımcı uygulamalar… Neler neler…

Geniş mağdur kesim hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığını istiyor, siyasal iktidar da hukuk devletiyiz, yargımız bağımsız diyor.

Geniş mağdur kesim, kimi hukukçu ve akademisyenler Anayasadan, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinden, kimi yargı, Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarından örnekler vererek;  siyasi görüş sahibi olmanın, ülke ve dünya sorunlarıyla ilgilenip uğraşmanın, bu amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmanın, eleştiri ve protesto hakkını kullanmanın, hak aramanın, adil yargılamanın, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün, laikliğin, demokratik toplum düzeninin gereklerinin yerine getirilmesini istiyor. Hukuk güvencesini, ayrımcılık yapılmamasını, şiddeti meşrulaştıran eylemlerden kaçınılmasını istiyor.

Siyasal iktidar da hukuk devletiyiz, yargımız bağımsız diyerek kendi çıkar ve gereksinmelerine uygun hukuku ve yargı kararlarını savunup, çıkar ve gereksinmelerine uygun olmayanları tanımam diyor.

Bir yandan çözüm ya da uyumlaştırma sürüyor, diğer yandan Kandil, FETÖ bağlantılı operasyonlar devam ediyor. Aynı ihale düzenini uygulayan siyasal iktidar yanlıları köşeyi dönüyor, muhalifler dava tutsağı yapılıyor.

Hukuk tarafından reddedilen ayrımcılık ve şiddetin meşrulaştırılmasında devletin aktifliği “tek adam rejimi”ne bağlanarak basitleştirilip dar alana sıkıştırılırken burjuva demokrasisi ve hukukuna sığınılması kapitalizmi, emperyalizmi, uluslararası ekonomik ve militarist örgütlenmeleri ve bağımlılığı, dinsel ve etnik gericiliği, cumhuriyeti ve niteliklerini, eşitsizlik ve sömürü gerçeğini unutturuyor.

Umut olduğunu ileri süren, hukuksuzluktan yakınan son seçimlerin birinci partisi hukuksuzluğu ve sorumluluğu yüklediği siyasal iktidarın liderini, tek adamı sandığa çağırmakla yalnızca başkanlı rejimi, hukuksuzluğu ve adaletsizliği değil NATO’yu, piyasacı ve gerici düzeni, patronları ve tarikatları, kapitalist ve emperyalist ilişkileri, laiklik ve cumhuriyet düşmanlarını, sömürüyü meşrulaştırdığının ayrımında değil mi?

Yerel seçimlerin galibiyetinin, kısa süre içinde o yerellerin organize girişimlerle ve yasalarla siyasal iktidarla bütünleştirileceği bir rejim içinde eritileceği öngörülemiyor mu? Hukuksuzluğu aday yapıp sandığa çağırma, düzeni meşrulaştırma mı demokrasi? Mecliste yasalar tıkır tıkır geçerken parmak sayısına sığınmanın adı mı demokrasi?

Dahası, CHP ve üyeleri hakkında açılan davaların gün gelip kapatma davasında “odak hali” olarak kullanılmasına ne denecek? AKP kapatma kararından mali yaptırımla kurtulurken CHP kurtulabilecek mi?

Bu kadarı da olmaz mı? Neredeyse her sabah “bu kadarı da olmaz” diye uyanılmıyor mu?

Siyasal iktidar, Cumhuriyetle, aydınlanmayla, laiklikle hesaplaşmasını yıllardır saklamıyor. “Taksim bizim” diye bağıran gericiler de amaçlarını saklamıyor.

Ne kapitalistler ne emperyalistler ne de laiklik düşmanları saklıyor sömürü, işgal ve gerici hedeflerini. Meclis, yargı, demokrasi, hukuk… Hepsi egemen sermaye sınıfı ve siyasal iktidarı için. Kılıktan kılığa girerler, kılıf değiştirirler, olmadığı yerde ve zamanda yok sayılırlar. Adına da liberalizm derler.

Sömürücü düzenin hukukuyla ve kurumlarıyla adalet arayanlar, toplumu sömürüden kurtaracak politikalara yönelmedikçe adaletleri sahte kalır.

Sömürücü düzenin hukukuyla ve seçim sistemiyle demokrasi arayanlar, sömürücü olmaktan kurtulmadıkça demokrasileri gerçek olmaz.

Siyasal iktidarı ve gericiliği istemeyen halk sömürüyü de istemiyor. Ülkesine yönelik savaş istemeyen, ülkesinin başka ülkelere saldırısını istemeyen halk NATO’yu da istemiyor. Dedelerini, ninelerini işgalcilere karşı savaşımda kaybederek Cumhuriyete kavuşan halk cumhuriyetin kapitalist/emperyalist bağımlılığını da istemiyor.       

Düzenin tanımında yoksulluk, işsizlik, eşitsizlik, ayrımcılık, adaletsizlik, baskı, şiddet, savaş, karanlık, kadın ve çocuk düşmanlığı, emek düşmanlığı, doğa düşmanlığı var; hayvan ve insan kıyımı var; gericilik, yazgıya boyun eğme ve sömürü var.

İyileştirilmesi olanaksız düzen sahte çözüm önerileriyle meşrulaştırılıyor. Gerçekten halkın olan bir düzen ve o düzenin cumhuriyeti için, aydınlanma için, eşitleştirme için savaşım unutturuluyor.

Emekçiler unutmuyor, örgütleniyor, savaşımı bırakmıyor.