Hangi eğitim: Gerici mi, piyasacı mı?

2018-2019 eğitim öğretim yılı başlarken ne değişti?

“Hiçbir şey, eski hamam eski tas” denilebilir kestirmeden. Yanlış olmaz ama eksik olur hem de çok eksik.

Gerici ve piyasacı eğitimi 12 Eylül 1980’den sonra zirveye taşıyan AKP politikaları -parti yerine kişiyle- devam etmekte. Eksik olansa, daha da gericileştirerek, piyasaya daha da tutsak ederek ve kandırarak devam etmesi.

12 Eylül’ün, Osman Çutsay’ın deyişiyle “örtülü İslamcı darbesi” ve “Türk-İslam sentezi”, 2002’de İslamcılığı öne çıkaran AKP’nin “kendisine miras kalan görevi” tamamlamasıyla “açık İslamcı darbe”ye dönüştü.

Neoliberal memnuniyet ve destekle birlikte gericilik ve piyasayı sarmaş dolaş yapanların, eğitim ve öğrenime ağır müdahalesinin olmayacağı, çocukların ve gençlerin geleceğini ipotek altına almayacağı düşünülemezdi. AKP bunu fazlasıyla yerine getirdi ve yoluna hız kesmeden devam ediyor. 

Çocuklarımızın içine itildiği karanlık büyüdükçe büyüyor. Eğitim ve öğrenim bilimsellikten uzaklaştıkça uzaklaşıyor.

Oyalama taktikleri ise hem de duyarlı denilecek kimi kesimlerin desteğiyle sürüyor.

Cumhuriyet nitelikleriyle birlikte yıkılmış, devlet her şeyiyle tek kişiye teslim edilmiş; bakanlar cumhurbaşkanına karşı sorumlu memur, bakanlıklar cumhurbaşkanlığı hizmet şubesi yapılmış; CB tarafından atanan Milli Eğitim Bakanı’nın iyiliği, olumluluğu, laikliği tartışılıyor. “Artık bakanların politika üretme yetkisi yok, tek söz sahibi CB” diyorsunuz, “sayılan özellikleri varsa AKP’de işi ne” diyorsunuz, anlamak istemiyorlar.

Sonuç: “eğitimde yıkım”. Okul öncesi eğitim gözden çıkarılmış, okullaşma oranı düşmüş, çocuk işçiliğin önü açılmış, eğitimde dinselleşme artmış… Bunları MEB 2017-2018 Örgün Eğitim istatistiklerine dayanarak anlatıyor Eğitim-İş Sendikası Çanakkale Şubesi (http://haber.sol.org.tr/toplum/meb-istatistiklerindeki-itiraflar-akpnin-...).

Gerici müfredatı örtmek, antilaik eğitimi perdelemek için sınav sistemiyle oynuyorlar, öğrenci yerleştirmelerini karmaşıklaştırıyorlar, okul açma ölçütlerini esnetiyorlar, karma eğitimi yönetmelikten çıkarıyorlar. Tarikat ve cemaatler tüm isterik halleriyle eğitim kurumlarında, yurtlarda, çocukların arasında cirit atıyor hem de devlet desteğiyle.

Karma eğitim için, “zaten yasada var, kaldırmıyoruz” diyorlar, ardından CB sözcüsü devreye giriyor, “karma olmayan eğitim de verilebilir” diyor. Bırakalım havada uçuşan lafları, hani derler ya “biz sizin cemaziyelevvelinizi biliriz".

“İmamhatipleştiremiyoruz ama imamhatipleştireceğiz; kalanları da piyasaya teslim edeceğiz” diyorlar. Laik dedikleri bakan unvanlı kamu görevlisinin (özel okul kurucusunun) yönettiği (politika ürettiği değil) Milli Eğitim Bakanlığı, imamhatipleşmeyi kolaylaştırıcı yönetmelik değişikliği yapıyor. Külliye yargısı da okullarda zorunlu mescit uygulamasını onaylıyor.  

Özetle “ya susan ve tapan gençlik ya da sermayeye hizmet eden beyinler yetiştireceğiz” diyorlar, kırk katır mı kırk satır mı der gibi…

Eşitsizliğin eğitimi de eşitsiz oluyor. İkisinin de kaynağı piyasa, ikisinin de besleyicisi gericilik.

“Hangi eğitim: gerici mi piyasacı mı” derken aslında birbirini tamamlayan unsurlarıyla bir bütünsellikten söz ediyoruz. Bunu söylerken de gericilikten kaçan birçok velinin, anne ve babanın kaçınılmaz olarak çocuklarını teslim ettiği okulların da piyasa içinde olduğunu vurgulamış oluyoruz.

Ruhsal baskı aracından kurtarılamayan, “karanlıkçılık” tuzağına düşen eğitim, bilimselliği sürekli sömürenlere doğru iter. Böylece eğitim karanlıkçılığın, bilim de sermaye sınıfının tutsağı olur.

Kapitalizmin bütünselliği içinde eğitim ve öğrenimi analize tabi tutarken ve ne yazık ki çocuklarımızı bu analiz içinde tutsak etmek zorunda kalırken, eğitim ve öğrenim sorunlarını ve de çürümesini tek başına çözme çabası yine kapitalizme takılır kalır. 

Gericilik de piyasa da kapitalizmin ayrılmazları. Bu eğitimin seçeneği, ılımlaştırılarak bulunmaz. Kapitalizmin eğitiminin seçeneği kapitalizmle savaşarak bulunur.

Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi olarak vurguladığımız gibi, “eşit, bilimsel ve laik bir eğitime parasız olarak erişebilmek her çocuğun hakkıdır. Bu hakkı korumak hepimizin sorumluluğudur”.

Çocuklarımızın özgür ve bilimsel düşünceye erişimi engellenirken ailelerin piyasacı bir eğitim düzenine mecbur bırakılması kabul edilemez; “devletin verdiği eğitim gerici, o halde piyasaya mecburuz” denilemez.

İki mücadele eşzamanlı örgütlenmeli ve yürütülmelidir. Biri gericilik karşıtı, “Aydınlanmacı” eylem ve propaganda, diğeri bilimsel ve parasız eğitim. İkisinin de öznesinde sınıfsallık durur.