Gelen valim, giden valim…

Biliyorum, o lafın doğrusu “Gelen ağam, giden paşam.”

Türkçede sık kullanılan bir deyim.

“Çıkarımı korumak, işlerimi yürütmek için büyüklerle iyi geçinirim” anlamında bir söz.

Ama artık “ağalık”, “paşalık” olmadığına göre yeni moda “Gelen valim, giden valim.”

***

Yaklaşık iki yıl önce, 24 Aralık 2009’da burada, bu köşede “Çığırından Çıkmak” başlıklı bir yazım yayınlandı.

Yerel basının, resmi ilan ve reklam kıskacıyla nasıl emir altına alındığını anlatmıştım.

Nasıl “Majestelerinin gazeteleri” haline getirildiğinden dem vurmuştum.

İktidarın, yerel gazeteleri nasıl da “yandaş” hâle getirdiğine dikkat çekmiştim.

Bülent Arınç’ın Manisa’ya her gelişinde “Hoşgeldin”, ardından da “Arınç bereketi”, “Her şehre bir Arınç lazım” manşeti attıklarından söz açmıştım.

Midemin nasıl bulandığından, gazetelerin nasıl paçavraya dönüştüğünden bahsetmiştim.

Ve bu durumun başka hiçbir kavramla anlatılamayacağını, ancak ve ancak “çığırından çıkmak” olduğunu savunmuştum.

***

Batı cephesinde değişen bir şey yok.

Geçen hafta Manisa Valisi’nin tayini çıktı.

Şanlıurfa’ya.

Son birkaç gündür kentin yerel gazetelerini görmeliydiniz.

Osmanlı’nın saray şairleri böyle methiyeler düzmemişlerdir, böyle güzellemeler dizmemişlerdir, böyle koçaklamalar söylememişlerdir.

En yürek hoplatanını aktarayım size, şöyle ki:

“Güle güle deniz gözlü valim”

Bu bir köşe yazısı.

Hem de gazetenin başyazısı.

Aynı gazetenin manşetinde de “Güle güle sayın valim” cümlesi var.

Valinin ne kadar çalışkan, ne kadar babacan, ne kadar muhteşem, ne kadar mükemmel, ne kadar erdemli bir vali olduğu anlatılıyor haberde de, yazıda da.

Ardından adeta gözyaşı dökülüyor.

***

Çok zaman önce değil, geçen yıl Vali Celalettin Güvenç Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından, Erzurum valiliği sırasında “kamusal erki kendi hissiyatı doğrultusunda kullandığı” suçlamasıyla tazminat ödemeye mahkum edilmişti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de suçlamayı onamış, yalnızca tazminat miktarını düşürmüştü. Vali’nin maaşına haciz konmuştu.

Bu gelişme nereden bakarsanız bakın, haber değeri olan bir olaydı. Ancak yerel gazetelerin pek çoğu, belki de tamamı bu haberi görmezden gelmişti.

Erzurum’da görev yaparken, Türkiye’nin en pahalı makam otosuna binen, kendini savunurken de, “Makam arabam yedi yıllık, ekonomik ömrünü tamamladı, ilçe yöneticileri bile Mercedes’e biniyor hem 353 bin TL’lik Mercedes bana alınmadı, Erzurum’a alındı” diyen Vali’nin bu sözleri de, Manisa’nın hiçbir yerel gazetesinde yer almamıştı.

***

Şuna kalıbımı basarım: Bu gazeteler ilk fırsatta yeni gelen valinin “muhteşem”, “mükemmel”, “müthiş”, “harika”, “şahane” yanlarını ve yönlerini keşfedeceklerdir.

Kimsenin şüphesi olmasın!

***

Karl Marx’ın “yabancılaşma” kavramı, yaşamsal önemde bir kavram.

Kapitalist toplumsal sistem, insanı emeğine, ilişkilerine, dünyaya, yaşama yabancılaştırır. Bunun sonucu olarak da insan kendi doğasına yabancılaşır.

Ülkede tüm kavram ve kurumlar hızla kirlenirken, toplum hızla sürüleşir ve hizaya sokulurken, itiraz ve sorgulama kültürü yerini biat ve itaat kültürüne bırakırken medya da bu kirlilikten payını alıyor.

Basın emekçileri, işleri sadece ve sadece dünyaya “nesnel” gözlerle bakıp “gerçeği” yansıtmak olan gazeteciler, yazarlar giderek ve hızla işlerine, mesleklerine, misyonlarına yabancılaşıyorlar.

Güçten, güçlüden, egemenden, parayı verenden, ihale dağıtandan, reklam parası ödeyenden yana oluyorlar.

İktidardan hiza alıyorlar.

Hizaya sokuluyorlar.

Bunun korkunç bir ölüm olduğunun farkında değiller.

Kapitalizm, herkesi her şeye yabancılaştırdığı gibi, gazetecileri de mesleklerine yabancılaştırıyor.

Çünkü yabancılaşma, kapitalizmin sistematik bir sonucu.

Gazetecilik bir övgü müessesesi olmamalı.

Gazeteci “gerçeği”, “nesnelliği” ortaya çıkarılıp yansıtmalı.

Gazetecilik ile hakikat kavramı arasındaki bağ, etle tırnak arasındaki bağ gibi olmalı.

***

Gazetecilerin “Fareli böcekli 21 fırın ne olacak?” şeklindeki sorusuna, “Fareli böcekli bir ekmeği yiyen varsa bana ya da başkana niye gitmedi. Vatandaş niye bizi haberdar etmiyor. Yok öyle bir şey. Manisa’da fareli böcekli ekmek yapan yer yok” diye yanıt veren Vali Celalettin Güvenç’i “Güle güle deniz gözlü valim” diye uğurlamak da herhalde bu şehrin gazetecilerine has bir özellik olsa gerek.

***

Gazetecisi “Deniz gözlü valim” derse, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ne yapar?

Tabi ki kaftan hediye eder.

Evet evet, cemiyet başkanı da “kaftan” vermiş giden valiye.

Sanki cumhuriyet valisi uğurlamıyorlar da, Urfa sancağına “mutasarrıf” gönderiyorlar!

Demek ki son otuz yıldaki Türkiye gericiliğinin Osmanizasyon / İslamizasyon politikası, artık hediyelere de yansıyor.

Gelen valiye de mevlit okutup şerbet dağıtmazlarsa hatırım kalır!

***

Manisa gazetelerinin son 40 yıllık koleksiyonlarını tarasak…

Her gelen vali nasıl karşılanmış, her giden valinin ardından neler yazılmış, bir baksak…

Dersiniz ki, demek ki bu şehre hiç beceriksiz, dirayetsiz, sevilmeyen, itici, tembel bir vali gelmemiş… Dersiniz ki, demek ki Manisa şanslı kent, tüm valiler mükemmel, becerikli, çalışkan, babacan, sevimli, tonton…

Yoksa yoksa yoksa… Bu kentin gazetelerinde, gazetecilerinde mi var bir yanlışlık? Ne dersiniz?

***

Ben şimdi kazara “Güle güle badem bıyıklı valim” diye yazsam, ertesi gün tazminat davasını kapımda bulurum.

O yüzden, neme lazım, yazmayayım bari!

[email protected]