Türkiye’nin gençleri büyük bir enkazın altında ve ‘sesi mi duyan var mı?’ çağrısına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Sesimi duyan var mı? Uyuşturucu Türkiye’nin gençliğini yok ediyor

1999 Gölcük depremi, çocuk hafızama bir daha çıkmamak üzere bir çağrıyı kaydetti. Aradan geçen onca yıla rağmen bu çağrıyı hatırladığımda tüm zihnimin buna karşılık vermeye çalıştığı hissiyle yüzleşiyorum. Yıkıntıların, tozun ve dumanın arasında insanı arıyorduk. Sermayenin çarpık düzeninde, insanı hiçe sayan kumdan betonların arasında insana dair bir iz bir nefes bulma çabasıydı. Çıt çıkarmayan bir kalabalığa ve bu çağrıyı bugün de yineleyecek olan siyasal aklı arıyoruz. Türkiye’nin gençleri büyük bir enkazın altında ve ‘sesi mi duyan var mı?’ çağrısına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Bir böceğe dönüşmeden insan olarak kalmayı başarabilen herkesin beklediği bir çağrı. Doğru şart ve koşullarda tam zamanında yapılacak olan bu çağrıya milyonlarca insanın celp edeceği tartışmasız bir gerçek. Öyleyse bir adım öne çıkıp, uyuşturucu denen zehrin altında kalan gençlere haykırmak gerek! ‘Sesimi duyan var mı?’...

Muhafazakârların faşizm mucizesi, uyuşturucuyu çok seviyor. Topluma bir yandan katıksız bir ahlâk vazederken diğer yandan toplumu hücrelerine kadar çürütüyorlar. Denklem çok basit, ne kadar çok ahlâk o kadar çok çürüme ve ahlâksızlaşma. I. Dünya savaşından sonra faşistler tarafından lanetlenen tüm uyuşturucular yeni fetih savaşında metamfetamin kılığında ortaya çıktı. Şu sıralar Türkiye’de gençleri avucunun içine aldığı iddia edilen uyarıcılardan biri metamfetamin. Nazilerin süper insana (üstinsan) ve yorulmak bilmeyen bir savaş makinesine ihtiyacı vardı. Peki, bugünkü Türkiye’nin metamfetamin ihtiyacı neye dayanıyor? Muhtemel bir sınıf savaşında lümpen proleteryayı saf dışı etmek mi istiyorlar? Naziler bu mucize ilacı ‘Pervitin’ adıyla piyasaya sürdü. İlacı piyasaya süren/pazarlayan Berlin merkezli şirket ‘Temmler-Werke’ savaş ekonomisinden payına düşeni fazlasıyla alacaktı. Tıpkı bugün ‘patenti’ insanlığa karşı bir silah olarak kullanan ve Avrupa-Kuzey Amerika dışında kalan tüm halkları salgının insafına terk eden ilaç şirketleri gibi. 

Naziler ‘blitzkrieg (yıldırım savaşı)’ harekatında metamfetamin sayesinde üç gün üç gece aralıksız savaşan ve insan olmaktan çıkan makineyi üretmeyi başarmışlardı. Tarihin sisli perdesindeki bu küçük örnek, bize bugünü düşünmemiz için güçlü ipuçları veriyor. Faşistler, insanı insan olmaktan çıkartarak bir makineye dönüştürmek istiyor. Türkiye’nin sözde dindar ve aşırı ahlâklı İslamcılarının bu konuya dair söyleyecek tek bir sözü yok. Ağızlarını açtıklarında ilginç bir biçimde Avrupalı liberallerin ‘esrar’ mucizesini tekrarlayıp duruyorlar. Zihni açan, her derde deva olan ve sigarayı geçmesi beklenen esrarın sağlığa yararlı olduğunu biteviye anlatıp duruyorlar. İçki haram, uyuşturucu ise sanki onlar için görünmez bir hayalet. Ticaretini yaptıkları şeyi çok seviyorlar; demek ki para Tanrısı diğer tüm Tanrılara diz çöktürüyor. Ayrıca bir şeyi yasaklamanın da çözüm olmadığını bıkmadan usanmadan anlatıyorlar. Bu halkla ilişkiler faaliyeti, ABD’de bir zamanlar sigara üreticilerinin ürettikleri argümana çok benziyor. İslamcıların, Nazilerle arasında çok bir fark görünmüyor. Sermayenin işlerine, gençlerin zehirlenmesine ve Türkiye’nin doğal kaynaklarının emperyalistler tarafından tarumar edilmesine karışmıyorlar. Anlaşılan o ki birileri gençlerin sınıf bilinci edinmesindense bu ekonomik krizde eriyip yok olmasını sınıf çıkarları gereği daha faydalı buluyor. Kitap basan yayınevlerinden daha çok, uyuşturucu işine giren ‘cesur girişimciler’ devlet tarafından cesaretlendiriliyor. Polisi ve savcısı gençleri korumak yerine zehirli torbalarını onlara tutuyor. Geçmişi bir kenara bakıp, bugüne odaklandığımızda istatistikler bize ciddi şeyler anlatıyor. ‘Avrupa uyuşturucu raporu/Trendler ve Gelişmeler’ başlıklı raporun 2022 yılı verilerine göre durum oldukça ciddi. Aşağıdaki verileri dikkatli bir biçimde inceleyelim.

Tablo 1: Avrupa’da tüketilen uyuşturucu çeşitleri ve bunun yaşa göre dağılımı

Genel değerlendirmemize göre Avrupa Birliği genelinde uyuşturucu erişimi ve kullanımı yüksek düzeylerde seyretmeye devam etmektedir; ancak ülkeler arasında kayda değer farklılıklar mevcuttur. Avrupa Birliği’ndeki (15-64 yaş arası) yetişkinlerin 83,4 milyonunun veya %29’unun daha önce yasa dışı uyuşturucu kullandığı ve bildirilen kullanım oranının erkeklerde (50,5 milyon) kadınlara kıyasla (33 milyon) daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. 22 milyondan fazla Avrupalının geçen yıl içerisinde kullandığını bildirdiği esrar, hâlâ en çok tüketilen maddedir. En çok bildirilenler kategorisinde ikinci sırada uyarıcılar yer almaktadır. Geçen yıl 3,5 milyon yetişkinin kokain, 2,6 milyon yetişkinin MDMA ve 2 milyon yetişkinin amfetamin tükettiği tahmin edilmektedir. Geçtiğimiz yıl yaklaşık 1 milyon Avrupalı eroin veya başka bir yasa dışı opioid kullanmıştır. Opioid kullanımı diğer uyuşturuculara kıyasla daha az yaygın olsa da opioidler yasa dışı uyuşturucu kullanımına bağlı zararlarda hâlâ en büyük paya sahiptir. Bu durum, Avrupa Birliği’nde 2020 yılında bildirilen ölümcül doz aşımlarının yaklaşık dörtte üçünde genellikle diğer maddelerle birlikte opioidlerin de bulunmasıyla ortaya konmaktadır. Uyuşturucu sorunu yaşayanların çoğunun çeşitli maddeler kullandığını belirtmek önemlidir”. 

Tablo 2: Uyuşturucuya bağlı ölümler

2012-2020 yılları arasında 50-64 yaş grubunda doz aşımı ölümlerinin sayısı %82 artmıştır. Bu oran, yüksek riskli uyuşturucu kullanıcıları arasındaki yaşlanma eğilimini ve bazı ülkelerde muhtemelen ağrı yönetimi ve ilaçların yanlış kullanımı ile ilişkili olarak genellikle kadınlar arasında reçeteli opioid kullanımına bağlı ölümlerdeki artışı yansıtmaktadır. Dolayısıyla, kronik ilaç ve sağlık problemleri olan yaşlanan nüfusun ihtiyaçlarını daha iyi karşılayan müdahaleler geliştirmeye ve daha yaşlı gruplar arasındaki opioid kullanımını ve bu kullanımın sağlık üzerindeki olumsuz sonuçlarını anlamaya giderek daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır”.

Tablo 3: Metamfetamin

Türkiye’de son yıllarda tartışılan maddelerden biri metamfetamin. İstatistiklerdeki ilk kullanıcı yaşının 21 olduğunu (15’e kadar iniyor) dikkate alırsak eğer, tüm bu zehirlerin gençleri hedeflediği sonucuna rahatlıkla ulaşabiliriz. Ayrıca metamfetamin kullanıcıları gönüllü olarak tedavi sürecine girseler dahi pek çoğu tedavi sürecini başarıyla tamamlayamıyor. AB raporu, Türkiye’yi de kapsamaktadır ve buradaki istatistiksel sonuçlara Türkiye dahil edilmiştir. Bu yüzden yayınlanan rapor bizleri doğrudan ilgilendirmektedir. “Avrupa’da metamfetamin genellikte toz formda bulunmaktadır ve çoğunlukla ağız ya da burun yoluyla tüketilmektedir; daha nadiren enjekte edilmektedir. ‘Buz’ veya ‘kristal met’ olarak da bilinen, büyük kristaller halindeki saf metamfetamin hidroklorür, nefes yoluyla çekmek için uygundur ve daha az yaygın olsa da zaman zaman bildirilmektedir. Metamfetaminden kaynaklanan zararlar, uyuşturucunun savunmasız gruplar arasında enjeksiyon veya nefes yoluyla çekmek suretiyle genellikle yoğun, yüksek dozda veya uzun süreli tüketimiyle ilişkilendirilmektedir”. 

Raporun ‘Afganistan’ bölümünü de doğrudan alıntılamak gerekir. Bu bölüm oldukça dikkat çekici. Zira, İslamcıların-Nazilerle nasıl ortak bir anlayışa sahip olduklarını ve emperyalistlerin tetikçiliğini yaptıklarını ispatlar niteliktedir. “Afganistan, dünyanın en büyük yasa dışı afyon ve eroin üreticisidir ve Avrupa’daki mevcut eroinin başlıca kaynağıdır. Temmuz 2021’de ekilen afyon çiçeği, tahminî 177,000 hektarla dünya çapında yasa dışı afyon üretiminin %85’ine tekabül etmiştir. Yakın zamanda, büyük ölçekli efedra bazlı metamfetamin üretimi de dikkat çekmiştir. Ayrıca bu uyuşturucu, yaygın olarak eroin kaçakçılığı yapılan güzergahlarda daha fazla ele geçirilmiştir. Ağustos 2021’de ABD ve diğer NATO kuvvetleri Afganistan’dan çekilmiş ve Taliban ülkenin yönetimini ele geçirmiştir. O tarihten bu yana Afganistan’daki ekonomik ve insani kriz derinleşmiştir. Afgan ekonomisi ve devlet bütçesi, şu an büyük ölçüde dondurulmuş olan kalkınma yardımına ciddi şekilde bağımlıdır. Geçmiş dönemlerde yoksulluk ve güvensizlik, yasa dışı uyuşturucuların ekilmesini, üretilmesini ve kaçakçılığının yapılmasını tetiklemiştir. Dolayısıyla Afganistan’daki mevcut durumun, bu faaliyetleri artırması ve dolayısıyla geçiş ülkeleri ve Avrupa uyuşturucu piyasası için olumsuz sonuçlar doğurması olasıdır. Afganistan’daki her türlü uyuşturucu sorunu, uyuşturucu sorunu yaşayanlara yönelik hizmetlerin hâlâ gelişmemiş olduğu yetersiz kamu sağlığı sistemi üzerinde daha fazla baskı yaratabilir."

Şimdi, uyuşturucunun Türkiye’de gençleri nasıl kemirdiğine tanık olan bir gence, kimliğini gizli tutmak kaydıyla köşemde yer vereceğim. Tam bu noktada, okurlar için son bir uyarı yapmak isterim. Alkollü içeceklerden alınan vergi oranının uyuşturucunun yaygınlaşmasında doğrudan bir etkisi olduğu, görüştüğüm kişiler tarafından ısrarla belirtiliyor. Elbette bu dikkate alınmalı ve incelenmelidir. Yine de bu hassas duruma bir parantez açmak gerekiyor; devrimciler insanı insan olmaktan uzaklaştıran her türlü bağımlılık ilişkisine karşı mücadele verirler. Okurların daha iyi anlayabilmesi adına bunu biraz daha basitleştirmek isterim. Bağımlı ilişki, direkt olarak kölelik ilişkisidir. Köle efendisine nasıl bağlıysa, madde kullanan biri de kullandığı şeye o oranda bağlıdır. Yani özetle devrimciler bir bağımlılık ilişkisinin karşısına çözüm olarak yeni bir bağımlılık ilişkisi koymazlar. Umarım bu küçük uyarıdan içkileri ve uyuşturucuları aynı kulvarda değerlendiriyormuşuz gibi saçma bir çıkarımda bulunulmaz. Şimdi, ülkenin gençlerinin içinde olduğu gerçekliğe bakalım...

Eskiden birlikte ot içtiğim bir çocuk vardı. Methe başlayınca görüşmeyi kestim, sadece aradan bir buçuk yıl geçtikten sonra çarşıda karşılaştık, bir deri bir kemik kalmış, burnunun ucu yara olmuş, meth kullanıcıları direk burundan anlaşılıyor ve konuşmakta zorlanıyordu. İki kelimeyi bir araya getiremiyor resmen kekeliyordu, berbat bir şey ve o kadar yaygın ki anlatamam size. İki sene önce de birlikte askerlik yaptığım biri yazdı, eleman Eskişehir’de yaşıyordu. Orada bulunmuyor diye Antalya’ya gelecekti; ‘bana bulabilirmisin, yardım edebilirmisin?’ diye yazıyordu. Bir de şöyle bir şey var, piyasada gençleri meth kullanmaya zorluyorlar. Ben yıllarca ot içtim ama benim içmeye başladığım zamanlar 20 liraydı, o 20 liraya aldığımı bir hafta içerdim; alkolden daha uyguna geliyordu. Sonra yerli otu bitirdiler, yerine ‘skunk’ diye ithal ot getirdiler direkt 50 TL’den soktular piyasaya o da az bir şey. En fazla 1+2 gün içebileceğin bir miktar o fiyat daha sonra 100 tl-150 tl derken şu aralar piyasası 200-250 tl arası. Ben şahsen 2 yıldır içmiyorum, konuyu şuna getireceğim; gençleri meth kullanmaya mecbur bırakıyorlar biraz da buna zorluyorlar, içenler şunu düşünüyor: Ota vereceğim parayı gider o maddeyi alırım, hem daha uzun kafa yaşarım hem daha güzel yoğun hisler yaşarım modunda kullanıyorlar ama yazık işte o maddenin kendilerine verdiği zararı algılayamıyorlar sonra da bırakmak için iş işten geçmiş oluyor. Bir de o ithal otu getirdikleri dönem 2014-2016 arası falandı sanırım o dönem tanımadığım ama takıldığım ortamlardan aşina olduğum çoğu tip eroine başladı. Sokak ismi peynir; pakedini 5 liraya alıyorlardı böyle böyle millete kademe atlattılar yaygınlaştırdılar. Ottan daha ağır uyuşturuculara yine o dönem ismi ‘am (eyem okunuyo)’ olan Amerikadan ithal değişik bir bonzai getirmişlerdi; yine çok yaygındı uzaktan tanıdığım biri Antalya temsilciliğini yapıyordu. Milleti alıştırmak için bol keseden, bedavadan etrafa dağıtıyordu çok berbat birşey bir hafta içen ciğer-kalp bitiyordu, merdiven yokuş çıkamayacak hale getiriyordu insanı. Bir sürü insan öldü bonzaiden. Zamanında Zeytinköy'ü bitirdiler Antalya'da. Ama orayı bitirmek işe yaramadı, oranın yerlileri Antalya’nın her tarafına dağıldı. Artık modern sitelerde veya villalarda oturuyorlar ve daha az şüphe çekerek daha rahat koşullarda satış yapıyorlar. Bu bahsettiğim meth içen arkadaş bir ara 1 sene kadar torbacılık yaptı. Anlatıyor, hep altlarında son model kiralık bir araba olur, sipariş gelir müşterinin ayağına kadar giderler arabayla. Neyse mal alacakları zaman konvoy halinde birkaç araba İstanbul’a giderlermiş orda mal aldıkları yer anlattığına göre lüks bir gökdelende rezidansta satış yapıyormuş; kilo kilo mallar, balya balya paralar yani çok rahatlar. Bir kere bir ortama girdim, yine bu methci arkadaşla görüştüğüm dönem çocuğun el ayak çok uzundu, her ortamdan her tip insanı tanıyordu. Onun tanıdığı bir adam psikopat dolandırıcı Almancası var çok iyi. Almanya’da emeklileri dolandırıyor. İşte hesabınızı terör örgütleri kullanıyor, paranızı güvene almak için almamız gerekiyor falan klasik hikâye, adam Bodrum’da takılıyor çünkü, Türkiye'de kokainin merkezi orası. Arada canı ot isterse Antalya’ya geliyor, benim bu methci arkadaş işini görürdü. Bir gün ben de yanlarında gittim. İşte toplu birşeyler aldı bize de biner ikibiner değerde ot verdi.  Bu adamın yanında bir de Antalyasporlu eski bir futbolcu vardı, meğer bu dolandırıcılık işinde o futbolcu da varmış. İsmini bilmiyorum, son model de araba audi s5 coupe biz bindik arabaya Lara’dan çarşıya iniyoruz hem otlandık kafalar leyla hem araçta hemde üzerimizde gani gani ot var. Lara’da TRT kampı dedikleri yerde karanlık bir yerden geçerken polisler pusuya yatmış 8-10 tane polis var, bunlar bizi çevirdi ve indirdi araçtan işte kimsiniz nesiniz falan konuşma sonra bir yandan üstlerimizi arıyorlar bir tanesi de araca girdi aracı arıyor, polisler bizi ararken bu iki dolandırıcı da bildiğin polisleri fırçalıyorlar polisler bir şey diyemiyor, araba da son model pahalı bir şey olduğu için sanırım. Bilmiyorum artık, bunlar ne üstümüzde ne arabada hiçbir şey bulamadılar bizi saldılar. Biz giderken nasıl ya falan diyoruz ithal ot öyle birşey ki 200 metre öteden paketin içinde dahi olsa buram buram kokusu gelir yani mümkünatı yok bulamamalarının ya da fark etmemelerinin. Bu dolandırıcı adam tam psikopatmış; 3 sene önce cinayetten tutuklandı Bodrum’da; futbolcuda ne oldu bilmiyorum. Bir şey daha anlatayım size ben Bayındır-Meltem bölgesinde geçirdim çocukluğumu. O dönem ilköğretimde okurken ortaokul arkadaşlarım vardı, o yaşta ufak tefek suçlar işlerdik; sigara, alkol falan takılırdık sonra taşındık oradan. Ben bu arkadaşlarla bir yıl sonra denk geldiğimde bunlar iyice çete olmuşlar. Jant hırsızlığı, motor araç hırsızlığı falan işleri büyütmüşler, o dönem için çok büyük sayılabilecek bir parayı da bana harçlık olarak vermişlerdi. Neyse ben o arkadaşla üç yıl önce yine karşılaştım neler anlattı neler bunlar uyuşturucu işine girmişler, Latin Amerika’dan bağırsaklarda getirip götürüyorlarmış uyuşturucuyu, arkadaşlardan biri paket bağırsaklarda patlayınca ölmüş; bir diğeri yakalanmış hapiste, bir tanesi içmekten kafayı yemiş intihar etmiş. Bu arkadaş da paçayı sıyırmış, turizmde animatör diğeri de dj olmuş. Bu methçi arkadaşın anlattığına göre 2019’da meşhur bir şarkıcıyla iki gün takılıp kokain partisi falan veriyorlar grup murup yapıyorlar. Ayrıca marketlerde kalem parfümler satılıyor. Normalde satılmaz, çünkü kalitesiz olurlar kimse almaz ama meth kullananlar sürekli o kalem parfümleri alır; kafasını çıkarır, içini boşaltır, yıkar ve meth içmek için pipe olarak kullanır. Benim tanıdığım iki yıl market işletti, haftada birkaç defa yanına giderdim öyle tipler gelir alırdı ki yok artık dersiniz. Normal aile babası görünümlü insanlar ya da torun torbaya karışmış kadınlar diyeceğiniz tipler bile var ve bu meth denen şey öyle bir meret ki içeni pek anlayamıyorsun, gözleri kaymış olmuyor hal hareketleri amfetamin ya da ecstasy kullananlar gibi hareketli tikli olmuyor çok tehlikeli bir şey. Günümüzde artık şarkılarda da dile getiriyorlar çok rahat bir şekilde. Bu rap piyasasındaki rapçilerin çoğu torbacı-uyuşturucu satıcısı, khontkar-mutfak şarkısını dinleyin birde keskin-55ghetto var; onun haricinde Antalya’dan çıkma iki rapçi var, ati242 torbacı şarkılarında da dile getiriyor. Birde ‘maw’ var, torbacı. Benim bu methçi arkadaş anlatırdı zamanında bunlar benden ot alırdı, bunların paralarını tokatlardım; şimdi nereden nereye gelmişler diyor. Şu an sadece Türkiye'de değil tüm dünyada uyuşturucu sektörünün bir numaralı reklam ve pazarlama yeri rap müziktir. Şarkı sözlerinde, kliplerde ‘şöyle içeriz böyle satarız, en lüksü biz giyeriz, en çıtırı biz.... nidalarıyla ergenleri ve dolayısıyla bir nesli yönlerdirmekte ve manipüle etmekteler. Ben eskiden rap dinlerdim, fakat benim rap dinlediğim dönemle şu an yapılan rap arasında dağlar kadar fark var; tamamen şarkılar üzerinden satış ve pazarlamaya dönmüş iş. Bixi blake var, khontkarın tayfadan bu ikisinin ‘kriminal’ isimli şarkıları var hep torbacı müzikleri. Mesela Almanya rap piyasasında çok büyük çeteler hakim. Orada isteyen istediği gibi rapçi olamıyor, şarkı çıkaramıyor belli aşamalardan geçip belli yerlere gelenler haraç vermek zorundalar. Yoksa piyasada barındırmıyorlar. Amerika’da her rapçinin dahil olduğu bir çete vardır, hangi çete daha güçlüyse o daha çok dinlenir daha çok uyuşturucu satar, daha çok kazanır kendilerine rakip gördüklerini de indirirler. Son iki üç yılda Amerika’da öldürülen ünlü rapçilerin haddi hesabı yok. Bizim rap piyasasının o aşamalara gelmesi çok uzak da değil; bu işe müdahale edilmezse Amerika ya da Almaya olmak uzak bir ihtimal değil. ‘E biz sanat yapıyoruza sığınıyorlar’ sanata özgürlük nidaları atıyorlar ama sanat öyle olmaz kusura bakmasınlar. Elbette durum sadece bununla bitmiyor. Ekonomik sorunlar, aile yapısı, sistem, yaşam tarzı derken herşey iç içe geçmiş durumda. Yukarıda belirttim mi hatırlamıyorum fakat mesela zengin çocukları bir şekilde kendilerini kurtarıyorlar ne kadar batarlarsa batsınlar bir şekilde çıkıyorlar. Kimisi dövmecilik yapıyor kimisi o kadar şey yaşadıktan sonra üniversiteye gidiyor mezun oluyor ya da mesleğini yapıyor. Ama fakir olan ya da yeterince zengin olmayan her zaman ki gibi kendisini kurtaramıyor.”