Bir yerden sonra Karadeniz ve ne kadar uzak olursa olsun Pasifik fark etmiyor. NATO üyesi bir devlet her an kendini topyekûn bir savaşın içinde bulabilir.
NATO ile ilgili yazı dizimizin dördüncüsünde NATO’nun Türkiye’yi bir savaşa sürükleme riskini ele alacağız.
Çünkü NATO tarih içinde dünya halklarına karşı canavarca suçlar işlemiş bir örgüt değildir sadece, sadece sermaye sınıfının bir karşı-devrim örgütü de değildir. NATO güncel olarak Türkiye’yi ve diğer dünya halklarını savaşa sürüklemeye çalışan bir örgüttür.
Bu nedenle NATO karşıtlığı yalnızca tarihsel bir hesaplaşma değil, halkımızı her an gerçekleşebilecek ve bize ait olmayan bir savaşa sürüklenme olasılığına karşı mücadeledir.
Şimdi NATO’nun Türkiye’yi hangi koşullarda savaşa sürükleyebileceğine ilişkin dört maddeyi ele alalım:
1-Rusya-Ukrayna Savaşının NATO ile bir savaşa dönüşme olasılığı
Halkımız 2. Dünya Savaşı’ndan uzak kaldı, düşük yoğunluklu savaşları saymazsak genellikle barış içinde yaşadı ve bu nedenle aslında bir savaşa ne kadar yakın olduğumuzu hayal etmekte güçlük çekiyor.
Ancak hemen kuzey komşularımız, 1. Dünya Savaşını andıracak şekilde 1000 km’lik cephede birbirlerinin çocuklarını katletmeye çalışıyorlar. Halkları savaşa daha kolay sürükleyebilmek için ölen ve sakat kalanların sayısı gizleniyor. Tam olarak bilemiyoruz ama en gelişkin silahların kullanıldığı Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta yarım milyon civarında insanın katledildiği tahmin ediliyor.
Bu köşede bu savaşın nedenlerini çok işledik, yine de ilk kez okuyanlar için tekrarlayalım. NATO’nun Sovyetler Birliği dağılırken yaptığı anlaşmalara uymadığı ve Rusya’yı doğuya doğru genişleyerek sürekli olarak Avrupa’daki yeni NATO üyeleriyle askeri olarak kuşattığını biliyoruz. En son Ukrayna’yı NATO’ya alma girişimi savaşı kışkırtan başlıca olaylardan biriydi.
Ancak daha derin bir nedene de işaret ettik. Çin’de son 30 yıl içinde gerçekleşen olağanüstü hızlı ve hacimli sermaye birikimi nedeniyle yaşanan emperyalist hegemonya krizi günümüzü belirlemeye devam ediyor. 2011’de ABD Çin’i kuşatmak ve en nihayet Çin’deki sermaye birikimini askeri yöntemlerle ortadan kaldırmak için Pasifik’e yığınak yapmaya başladı. Ancak yapılan savaş simülasyonları Pasifik’te Rusya ve Çin ittifakının askeri olarak yenilemeyeceğini gösteriyordu. Bu nedenle Rusya’yı diz çöktürmek, Pasifik’te savaşamaz hale getirmek için Ukrayna-Rusya savaşı kışkırtılmış gözüküyor.
Ve iki yıl sonra dünyanın doğuya kayan ekonomik gücüne yaslanan Rusya ekonomik olarak çökmedi, askeri olarak ise Batı emperyalizminden aldığı bütün yardıma rağmen Ukrayna askeri bir yenilginin eşiğine geldi.
Bu çaresizlikte Batı emperyalizmi ve NATO savaşı Rus topraklarına taşımaya karar verdi. Kursk Saldırısı bunun parçası. Ama esas olarak Ukrayna’ya yerleştirilen ve kullanılmasına izin verilen orta menzilli füzeler kriziyle karşı karşıyayız.
Başta Almanya olmak üzere devletler ikilem içindeler, ancak ağırlık Rusya’nın içlerini vurma kapasitesindeki NATO ülkelerinin verdiği füzelerin kullanılmasına doğru gidiyor.
Rusya bu hamlenin NATO’ya karşı savaşla karşılanacağını açıkladı.
Bu aşamada sizce Türkiye NATO üyesi olarak savaşın dışında kalabilir mi?
Kaldı ki Türkiye Ukrayna’daki silah fabrikaları ile Ukrayna’ya silah temin edici NATO ülkelerinden biri.
2-NATO’nun Karadeniz kışkırtması ve Montrö Antlaşmasının delinmesi
Bu mesele bu köşede sıklıkla işlediğimiz bir konu. Sonuçta bütün NATO bildirilerinde Rusya’nın Karadeniz’den kuşatılması örtülü bir ihtirasla yer alıyor. Bunun önünde engel 1936’dan beri Türkiye’nin egemenlik ve bağımsızlığının garantilerinden olan ve savaş zamanı NATO gemilerinin Karadeniz’e girmesine izin vermeyen Montrö Anlaşması.
Türkiye’nin dışında Karadeniz’de kıyısı olan iki NATO ülkesi daha var: Bulgaristan ve Romanya.
Romanya’nın Karadeniz kenti olan Köstence’de NATO’nun en büyük askeri üssü kuruluyor. Bulgaristan da öyle, ABD ve NATO üsleriyle doldu.
Şimdi tuhaflığa bakın, NATO Ukrayna’da denizi mayınlıyor, uluslararası sözleşmelere aykırı olarak onları serbest bırakıyor, sonra Karadeniz’de NATO teşvikiyle Türkiye-Bulgaristan ve Romanya arasında Karadeniz Mayın Güvenliği Anlaşması imzalanıyor.
Bu her türlü kışkırtmaya açık anlaşma pek ala Türkiye’yi savaşa çekecek bir sürece açılabilir.
Önümüzdeki günlerde Rusya’ya sınır komşusu ülkelerde yaygın ve hacimli NATO tatbikatları yapılacak. Karadeniz de bir deniz tatbikatına ev sahipliği yapacak olarak gözüküyor. Bunun ne anlama geldiğini yakından izlemeliyiz.
3- İran ile rekabetin kaşınması
İran kısa bir süre önce Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üyesi oldu. ŞİÖ Batı emperyalizmine karşı bir güvenlik örgütü ve İsrail-İran krizinde Rusya ve Çin İran’ın güvenliğine karşı sorumlu olduklarını hatırlattılar. Türkiye ise malum uzun yıllardır NATO üyesi. Bunun kendisi bir gerilim konusu olarak büyüyebilir zamanla.
Ancak başka bir sorun var. Emperyalist hiyerarşide daha alttaki ülkeler arasında rekabet varsa tuzağa düşürülmeleri kolaylaşır. Her iki ülke halkının büyük bedeller ödediği İran-Irak savaşı bu kapsamda ele alınabilir belki.
İran-İsrail geriliminde güya İsrail karşıtı olan düzen medyasının nasıl İran’a cephe aldığını fark etmiş olmalısınız. Kendi çapında yayılmacı amaçlar güden İran ve Türkiye’nin arasına iki başlıkta ciddi bir rekabetin girdiğini görüyoruz.
Hem Türkiye hem İran sermayesi Irak üzerinde çeşitli araçlarla hegemonya kurmak istiyor. Türkiye’den gelen büyük ölçekli bir sermaye yatırımı Irak’ta bir hegemonya inşası için kullanılıyor. Daha önce bahsettiğimiz Kalkınma Yolu Projesi su yönetimini de içeren birçok ikili anlaşma ile bir hegemonya projesine dönüşmüş durumda. Bu durum dışlanan İran için bir kayıp anlamına geliyor.
İkinci olarak, daha önce ele aldığımız Azerbaycan-Ermenistan savaşından sonra Nahçıvan ile Azerbaycan arasında kurulacak Zengezur ekonomik koridoru. Iran bu koridorla Ermenistan ve Kuzey Kafkasya ile ilişkisinin kesileceğini düşünüyor, kabul etmeyeceğini yüksek sesle dile getiriyor. Buradaki hegemonya mücadelesi Yeni İpek Yolu’nun Orta Koridor’da hangi güzergâhı kullanacağı ile de ilgili. Azerbaycan’ın İsrail ile dostluğu ayrıca bir güvenlik riski yaratıyor İran için.
Dolayısı kaşınır ve kışkırtılırsa Türkiye’nin NATO üzerinden savaşa girebileceği bir diğer coğrafya İran-Türkiye sınırı.
4-Pasifik’te olmak
Bu yıl Türkiye’den bir donanma gemisi Pasifik bölgesini ziyaret etti, Japonya’ya kadar uzandı geldi. Dönüşünde düzen medyası “Türkiye Pasifikte varlığını gösterdi” diye manşet attı.
Oysa savaştan kaçınmak isteyen bir ülkenin bugün en uzak duracağı yer Pasifik.
ABD tıpkı Ukrayna’da yaptığı gibi Japonya’ya Çin’i vurabilecek uzun menzilli füzeler veriyor. NATO alanını Pasifik’e kadar genişletiyor, Rus ve Çin Donanmaları birlikte büyük bir askeri manevra yapıyor bugünlerde, NATO gemileri bölgede bir askeri yığınak yapmış durumda.
Dolayısı ile bir yerden sonra Karadeniz ve ne kadar uzak olursa olsun Pasifik fark etmiyor. NATO üyesi bir devlet her an kendini topyekûn bir savaşın içinde bulabilir.
***
Bu Pazar günü Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi “NATO’ya ve emperyalist savaşa hayır” demek için Kartal’dan İncirlik Askeri Üssüne bir yürüyüş başlatıyorlar. Yürüyüşçülere başarılar diliyoruz.
Emekçi halkımızın kendisine ait olmayan bir savaşa sürüklenmesine izin vermeyeceğiz. NATO’dan çıkmak hiçbir zaman bu kadar yaşamsal olmadı.