'Zafer Günü, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin eseridir. Ve hiçbir gelişmiş silah Hitlercileri yenilgiye uğratan ülkenin taşıdığı komünizm sancağına gölge düşüremez'
Bu satırlar Rus ordusunun Ukrayna’nın Mariupol kentindeki son “direniş” noktasını ele geçirmekte olduğu sırada yazılıyor. Azovstal diye bilinen demir-çelik fabrikasından sivillerin tahliyesinin tamamlandığı ve tesiste artık sadece Azov Taburu üyelerinin kaldığı söyleniyor.
Bu satırlar Ukrayna’nın faşistlikleriyle nam salmış bir grup militanının akıbetiyle ilgilenmiyor. Soylu bir dava için filan ölmüyorlar; vatanları için de…
İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası Sovyetler Birliği’ne saldırdıktan hemen birkaç gün sonra yazılan “Kutsal Savaş” şarkısında vurgulandığı gibi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Hitlerci saldırganlara karşı savaşı “kutsal”dı. Bugün Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta her iki taraf adına sık sık papazlar konuşsa da, “kutsal” olan hiçbir şey yok.
Bu satırlar Faşist Almanya’nın SSCB tarafından yenilgiye uğratıldığı 9 Mayıs 1945 tarihinin yıl dönümünde, başta Moskova olmak üzere Rusya’nın birçok kentinde törenler düzenlendiği sırada yazılıyor.
O törenler de bu yazıyı ilgilendirmiyor.
Bu satırlar İkinci Dünya Savaşı sırasında ama yalnızca savaşta değil, 1917’den 1991’e yeni bir yaşamın kurulması için kol kola, omuz omuza mücadele eden, çaba harcayan, üreten Rus, Ukraynalı ve başka uluslardan milyonlarca emekçinin anısıyla ilgileniyor. Geçmişi yad etmek için değil. İnsanlığın nasıl ayağa kalkacağını, nasıl birbirini boğazlamaktan kurtulacağını, nasıl sömürünün olmadığı bir düzen inşa edeceğini bir kez daha hatırlatmak için.
Başlayalım. Önce Mariupol konusu…
Mariupol Donetsk’in en önemli liman kentlerinden. 40 yıl kadar Jdanov adını taşıdı kent. Andrey Jdanov Sovyetler Birliği’nin önde gelen yöneticilerindendi, 1948’de öldüğünde doğduğu kente verildi adı. Jdanov kentinde Ukraynalılar ve Ruslar ya da birbirine yakın iki farklı dili konuşanlar arasında kardeşlik gelişti, kimse bir ötekini “düşman” görmez oldu, aileler birbirine karıştı.
Kentin övünç kaynağı kuşkusuz demir çelik fabrikasıydı. İlyiç’ti dev tesisin adı. Lenin’in anısına verilmişti bu isim. Buradaki tesisler 1917 Ekim Devrimi’nden çok önce kurulmuştu; Belçikalılar, Fransızlar hem buradaki zenginlikleri talan etmekte hem her ulustan işçiyi acımasızca sömürmekteydi. Sanayileşme ve özgürleşme yoluna giren Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, bu tesisleri devletleştirdi, sömürüden arındırdı, restore etti, emekçilerin ortak malı haline getirdi.
İlyiç adı tesise çok yakıştı.
Tesisin adı hâlâ İlyiç. Anti-komünist Ukrayna yönetimi herkesin İlyiç olarak bildiği kompleksin adını değiştirmek yerine referans olan İlyiç’i değiştirmeye karar verdi! Lenin gitti, bilim insanı Nekrasov geldi, İlyiç baki kaldı!
2016’ya kadar Vladimir İlyiç Lenin’in, şimdilerde İlyiç Nekrasov’un adını taşıyan Azov Çelik Fabrikası’nda şu son iki ayda kaç İlya, kaç Boris, kaç Nikolay, kaç İvan öldü bilmiyorum. Bildiğim, orada şu anda birbirini öldürenlerin dedelerinin o fabrikayı ve kenti faşist işgalcilerden birlikte kurtardıkları.
Fabrikanın bir anlamı vardı o zaman Sovyet insanı için. Birlikte yarattıkları ve kendi kurdukları bir yaşamın simgelerinden biriydi. Şimdi orada kim neyi savunuyor? Kim neyi ne adına ele geçiriyor?
İlyiç’ten, Mariupol’dan çıkabiliriz şimdi.
Bugün İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyet halkının faşizmi alt ettiği günün yıl dönümü. Halklarının demiyorum, SSCB çok uluslu bir ülkeydi ama bir Sovyet halkı yaratılıyordu adım adım. İkinci Dünya Savaşı bu sürecin önemli bir halkasıydı kuşkusuz; her ulustan kadın ve erkek faşizme karşı mücadelede görev üstlenmiş ve ortak bir irade yaratmıştı.
Ve her ulustan hain de çıkmıştı İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet topraklarından. Faşistlerle işbirliği yapanlar arasında en fazla Ukraynalılar vardı. Ancak Hitlercileri Kızıllara tercih eden Rusların sayısı hiç de az değildi.
Neden az olsun?
1941’de Devrimin üzerinden henüz 24 yıl geçmişti. Ülkemizden hareket edelim. Nedenleri niçinleri bir yana, 1923 Cumhuriyeti’nin üzerinden bir asır geçti neredeyse ve Cumhuriyet düşmanlarının sayısına bakın!
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği çok daha farklı bir iddia, bir yolculuktu. Sınıfları ortadan kaldırmaya soyunulmuştu. Sömürücülerin egemenliği sona erdirilmişti. Milliyetçiliğin, ırkçılığın, dinsel bağnazlığın, militarizmin beli kırılmıştı. Zengin sınıflardan, aristokrasiden, Saray’dan, büyük toprak sahibi ailelerden, yüksek bürokrasiden gelenler için ölümdü bu. Yıllarca hurafelerle beyni yıkanan cahil bir nüfus bölmesinin kabul edemeyeceği bir gelişmeydi bu.
Sovyet iktidarının düşmanı boldu.
Hitlerciler saldırdığında, sevinenler oldu kuşkusuz.
Örneğin geçtiğimiz yıllarda “İkinci Dünya Savaşı’nda iki totaliter gücün arasında ezildik” diye açıklama yapan Ukrayna Başbakanı Denis Şmihal, o yıllarda yaşasaydı, mutlaka Nazi işbirlikçisi olurdu. Çünkü Ukrayna’nın Başbakanı bir sürü şirkete sahip bir patron. Sosyalizmde hiçbir çıkarı yok.
İki totaliter güçmüş… Alçak bunlar.
Ortak Sovyetler ülkesi için mücadele eden Ukraynalı yurtseverlerin, devrimcilerin, komünistlerin anısını kirletiyorlar.
Bugün 9 Mayıs 2022. Hitlercilerin teslim bayrağı çekişinin 77. yılı.
O zaman soralım? Faşist Almanya’yı kim yendi?
Sovyet halkı, Kızıl Ordu… Yanıt çok.
Ancak ben bugün giderek unutturulan bir gerçeğe işaret etmek istiyorum: Faşist Almanya’yı sosyalizm yendi.
İkinci Dünya Savaşı’nda o ana kadar Avrupa’nın neredeyse tamamını işgal etmiş, kıtanın bütün maddi ve insani kaynaklarını kullanmakta olan emperyalist Almanya’yı sosyalizm olmasaydı yenemezlerdi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yerine ne koymak isterseniz koyun. Rus İmparatorluğu, Bağımsız Devletler Topluluğu, Avrasya Cumhuriyeti, Birleşik Doğu Devletleri, her ne aklınıza geliyorsa…
Almanya’yı durduran ve Avrupa’yı özgürleştiren sosyalizmdir.
Sosyalizm olmadan bütün ulusları ortak bir düşmana karşı uzun süre birleştiremezlerdi.
Sosyalizm olmadan savaşa ahlaki, kültürel, insani açıdan haklılık kazandıramazlardı.
Sosyalizm olmadan, ülke ekonomisini savaşın gereksinimlerine uygun bir biçimde yapılandıramaz, fabrikaları kısa sürede binlerce kilometre öteye taşıyamazlardı.
Sosyalizm olmadan düşmanın işgal ettiği bölgelerde bu kadar etkili bir partizan savaşı yürütemezlerdi.
Sosyalizm olmadan dünyanın her tarafında faşizme karşı direnişe geçen milyonlarca insanın ortak bir irade etrafında toplanmasını sağlayamazlardı.
Sosyalizm olmadan savaşın en şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcı noktası olan yaratıcı enerjiyi ortaya çıkaramazlardı.
Sosyalizm olmadan faşistlerin banliyölerine kadar yaklaştığı başkent Moskova’yı tutamaz, terk ederlerdi.
Sosyalizm olmadan Alman kuşatması altındayken, 1941 yılının 7 Kasım’ında Kızıl Meydan’da Ekim Devrimi kutlaması (kutlayacak bir devrim de olmazdı zaten) düzenleyemez, binlerce askerin Hurralarıyla “bu iş bitti” sanan faşistlerin moralini bozamazlardı.
Sosyalizm olmadan Alman ordularının yıldırım hızıyla ilerleyerek Sovyet savunmasını darmadağın ettiği dönemin maddi ve moral yıkımını telafi edemezlerdi.
Bunları bugün Rus halkının bayramına gölge düşürmek için yazmıyorum.
Ama bilinsin ki, Zafer Günü, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin eseridir. Ve hiçbir gelişmiş silah, hiçbir Armata tankı, hiçbir balistik füze Hitlercileri yenilgiye uğratan ülkenin taşıdığı komünizm sancağına gölge düşüremez, o sancağın arkasındaki büyük toplumsal projeyi unutturamaz.