"AKP’yi yıkmak isteyen düzen içi muhalefet de kapitalizmin istikrarı uğruna, emekçi halkın sömürüye karşı gerçek sınıfsal mücadelesini kırma uğruna dinsellikten vazgeçmiyor."

Dinsellik nerelere yerleşiyor, nereye kadar?

Burjuva siyasi rejiminin, devletinin ve hukukunun içinden en iyi örnekleri seçme kimi akademik çalışmalarda ve bireysel/kurumsal raporlarda sıklıkla kullanılır. Bu tür parçacı yöntemlerle iyi yönetimin, neoliberalizmin diliyle iyi yönetişimin bulunacağı sanılır.

Altılı masanın güncel mutabakat metninde olduğu gibi, bu tür çalışmalarda siyasal rejimin kimi farklılıkları ortaya çıkarılsa da özünde ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve ideolojik yapı, genel adıyla sistem, sınıflı yapı ve bu yapı içinde sermaye sınıfının egemenliği bütünsel olarak yaşamaya devam eder. Kapitalist sistem ve emperyalist ilişkiler yaşarken, rejim içinde biçimsel oynamaların sıralanmasıdır yapılan.

Bir yandan burjuva siyasal rejimi ile uygulama denilen fiili durumun koşut yürümesi, kapitalizmin ihtiyaçlarına göre çifte standartlarla, ihmal ve ihlallerle, keyfiliğe varan takdir hakkıyla, kurallı kuralsızlıkla, kurumlu kurumsuzlukla sömürü düzeni sürdürülür, diğer yandan emekçilerin baskı ve denetim altında tutulması devam eder. AKP dönemi, yalnız başkanlı rejimde değil bütününde bu durumun örnekleriyle dolu ama aynı örnekleri, inişli çıkışlı olsa da önceki dönemlerde de görmek olası. Karanlığın tonu değişir o kadar.

Dinselliğin; devletin, hukukun, siyasetin, eğitimin, aklın, bilimin ve toplumsal yaşam tarzının dışında kalması yüzyıllara yayılan aydınlanma ve devrim mücadelesinin ürünü. Din özgürlüğü ise dinsel inanışı ve inanmamayı içerecek biçimde birey için varlığını sürdürür.

Burjuvazinin “demokratik, laik hukuk devleti” tanımı bu durumu yazar ama düzenlerinin ihtiyacı neyi gerektiriyorsa onu yaparken kendi laiklik tanımlarını dahi değiştirebilirler ya da kendi anayasalarına uymayarak laikliği yok ederler.

Durumu yalnızca siyasi iktidarlara bakarak, örneğin AKP dönemine, AKP’nin Anayasaya karşın laikliğin tanımını değiştiren siyaset ve uygulamalarına, güncel örnek olarak Diyanet İşleri Başkanlığının işlevine, Diyanet Akademisine ya da medrese açılışına bakarak anlatmak eksik kalır. Siyasal iktidar adaylarına da bakmak gerekir ki düzen içi siyasetin bu konuda AKP ile koşut hareket ettiği, laikliği din özgürlüğüne hapsettiği açık seçik görülüyor. Altılının mutabakat metni bu konuda AKP ile koşut. Altılı içindeki siyasi partilerin programlarına da bakmak gerekiyor.

İyi Partinin programındaki eğitim konusu bir araştırmacı gazetecilik örneği olarak “Toplumsal Haber” emekçileri tarafından çalışıldı.1

O çalışma içindeki görüşümde belirttiğim gibi, İyi Parti Programında eğitimin ana ekseninde “özel eğitim” yer alıyor. Özel öğretim kurumlarının esas alınması, devletçe yapılan eğitimin tali olmaya itilmesi; “Özel Öğretim Kurumlarının uyguladığı ve başarısı kanıtlanmış eğitim programlarının, pilot okullarla başlayarak yeterli altyapıya sahip devlet okullarında da uygulanması sağlanacaktır” sözcükleriyle anlatılıyor.

Devletten özele yayılan “müfredat” konusunun da özele aktarılması, özelden yayılması söz konusu. Bu durum, “Özel okulların müfredat geliştirmede önleri açılacak ve eğitim kalitesi açısından daha rekabetçi yaklaşımları desteklenecektir” denilerek ihmal edilmiyor.

Programda paralı eğitim kastediliyor, kâr amacı gütmeme gibi mütevazilikler piyasadan kurtuluşa yetmiyor. Bu sömürücü düzenin eğitim politikaları yanında iki önemli konunun daha devreye sokulduğu görülüyor: dinsellik ve milliyetçilik… Her iki konu da toplumculuğun ayrımcı, kapitalizmin de uyumlaştırıcı unsurları.

İmam Hatip Liselerine bu kapsamda özel önem verilirken, laiklik ne program bütününde ne de eğitimde yer alıyor. Eğitimle koşut kültürde de tasavvuf, “Türk İslam dini algısı”nın “estetik kültürel dili olarak” kabul ediliyor. Bu aynı zamanda eğitimin de dili ve özü olacak gözüküyor. Din hizmetlerinde de ana başlık İslam. Çocukların eğitiminde “İslam’ın güzel ahlak anlayışı ile sevgi, şefkat ve merhamet tarafının öne çıkarılması, dini konulardaki yayınların gerçek İslam’a uygun ve şiddet/terörden uzak olması, dini alanda toplumdaki farklı meşrep ve anlayışlara ayrımcılık yapılmaması” esası önemle vurgulanıyor. Azınlıklar geçiştiriliyor; bunun dışında başka dinler ya da inanmayanlar devrede yok. Yani cumhuriyet dedikleri, AKP’ninki gibi içinde “laiklik” niteliği olmayan bir cumhuriyet.

“Türk İslam dini”ni esas alan ve özele teslim edilen eğitimin bilimselliği dinselliğe teslim edilirken, sermayeyle içli dışlı tarikat ve cemaatlerin eğitimle de içli dışlı olacağı açık. Buna “medrese düzeninin” güne uyarlanmış hali diyebiliriz.

Anayasanın koruması altında olan Eğitim Birliği Kanununu, laik hukuk devletini ve cumhuriyetin laiklik ilkesini devre dışı bırakmasıyla birlikte, özünde sermayenin kendi aklına uygun genç beyinleri seçip alacağı, geride kalan çoğunluğun yani emekçi halkın genç beyinleriniyse “Türk İslam” anlayışıyla düzenle uyumlaştıracağı bir eğitim söz konusu programda. Millet İttifakını ya da altılıyı “mevcudu yıkma” ve “güçlü parlamenter rejimi getirme” başlıklarıyla okuyup önemseyenlere, asıl önemsenmesi gerekenlerin neler olduğunu gösteren tipik örneklerden biri.

Dinsellik her alana yerleştiriliyor, AKP’yi yıkmak isteyen düzen içi muhalefet de kapitalizmin istikrarı uğruna, emekçi halkın sömürüye karşı gerçek sınıfsal mücadelesini kırma uğruna dinsellikten vazgeçmiyor. Burjuva devletinin laikliği bu kadar. Yolculukları, emekçilerin devrimci sınıfsal mücadeleleri içinde hiç de rahat olmayacak ve Sosyalist Cumhuriyetle sona erecek.