Toplumu, emekçi halkı örgütsüzleştirmek için canla başla çalışan siyasi iktidar, kamusal alanla ilgili her konuda örgütlenme yeteneğini yitirmiş durumda.

Deprem manzaraları…

Jandarmalar dizilmiş yol kenarına. Elde silah, büyük bir ciddiyetle beklemedeler. Her kavşakta çakarlı araçlar çalışır vaziyette. Bir bölümünün içinde takım elbiseli şahıslar, “devlet görev başında” bakışları ile etrafı kontrol etmekte. 

İzmir’de deprem olunca, daha doğrusu 80-90 kilometre ötede gerçekleşen bir deprem İzmir’i vurunca iktidarın sahipleri birbiri ardına kente gelip, boy gösterdi. Adnan Menderes Havaalanı, Seferihisar, Bayraklı üçgeninde devletin otoritesi hissediliyordu onca ağırlığıyla. Organizasyon mükemmeldi, jandarma ve polis bakanlar ve daha üsttekiler geçeceğinde yolları açık tutuyor, güvenliği sağlıyordu. 

Yol kenarından bakınca her şey tıkır tıkır işliyordu.

Lakin deprem yolları değil binaları vurmuştu ve yıkılan, yan yatan apartmanlara yaklaştıkça hiçbir şeyin işlemediği, muazzam bir karmaşanın hüküm sürdüğü görülmekteydi. AKP iktidarının bütün organizasyon yeteneği pek sevdikleri yollara dökülmüş, önemli bir bölümü gönüllülerden oluşan arama kurtarma ekiplerinin büyük gayretinden başka ortada hiçbir şey kalmamıştı. 

İzmir artık küçük bir kent olmasa da depremde hasar alan bölge İzmir’in küçük bir kısmı. Hasarlı binlerce bina var ama can kaybı yaşanan 17 apartmandan söz ediyoruz topu topu. Bu ölçekteki bir yıkımda böylesi bir acizlik ve karmaşa AKP’ye bile “fazla”. Sağlık Bakanlığı, Kızılay, dahası yerel yönetimler organize olamıyorlar. Bakanlar sürekli “para” açıklıyor, şu kadar yardım bu kadar destek ama sahayı yönetemiyorlar, tam bir curcuna…

Dediğim gibi bir mahallenin birkaç sokağından söz ediyoruz. Evet, hasarlı binalara giremeyen ya da girmek istemeyenlerin ihtiyaçları var. Ancak hâlâ ölçek çok küçük. Ya İzmir ya da İstanbul depremi söz konusu olsaydı? Ya sarsıntı havaların çok daha soğuk olduğu bir döneme denk gelseydi?

Hep deriz ya, “örgütlenin” diye… İster salgın, ister sel, ister deprem fark etmez, eğer örgütsüzseniz bu dağılma hali sizi fena çarpar. Çok abartmak ya da önemsemek için söylemiyorum ama Türkiye Komünist Partisi’nin mahalle örgütü yurttaşlara yardımcı olmak için kısıtlı olanaklarla harekete geçtikten birkaç saat sonra bölgeye yardım ulaştırma konusunda en organize kurum haline geliyorsa örgütlülük ve örgütsüzlük arasındaki fark sanılanın çok ötesinde demektir. 

Türkiye’nin üçüncü büyük kentinin merkezinde yaşanan yıkımda yaraları sarmak için çalışan “resmi” kurum personelinin bir bölümünde maske olmaması örneğin, maddi imkansızlıklarla açıklanamaz. Toplumu, emekçi halkı örgütsüzleştirmek için canla başla çalışan siyasi iktidar, kamusal alanla ilgili her konuda örgütlenme yeteneğini yitirmiş durumda. Eğitim böyle, sağlık böyle, kurtarma böyle…

Güvenlikse süper! Sözünü ettiğim güzergahlardan geçerken ülkede güvenlik fetişinin ulaştığı düzeye bir kez daha tanık oluyor insan.

Ama güvenliğin öbür yüzü Adalet Sarayı darbe alıyor! “Buraya bina yapılmamalı” diyen bilim insanlarına “her zemine bina yapılır” bilmişliği ile yanıt verip çürük zemine saraylar, kuleler diken zihniyet şimdi mahkemeleri başka yerlere taşımaya hazırlanıyor. Manhattan diyorlardı, bu kepazelikte sorumluluğu olan herkes ama en başta inşaat sektörünün yamyam tekelleri ve onların hizmetkarı yöneticiler bu ölümcül yıkımın suçlusudur.

O devasa binaların da etkilendiği söyleniyor ama ötesi var. Unutmayalım gökdelenler çözümü olmayan altyapı sorunları yarattılar. Plazalar, Adalet Sarayı, hastaneler filan derken birçok kişi, hukukçu, sağlıkçı o bölgeye taşındı, sürekli yeni apartmanlar yapıldı irili, ufaklı. Asla ve asla imara açılmaması gereken yerler betonla doldu. Oysa Bayraklı’nın zemini daha sağlam bölgeleri var tepelere doğru ve oralarda derme çatma yapılar hiç etkilenmedi son sarsıntıdan.

Kurtarma çalışmaları için donanımlı kadro az, organizasyon sıfır ama gerekli inşaat makinesi gani gani! Çünkü civarda deli gibi inşaat yapılıyor. Bir tarafta bina yapıyor, öte tarafta enkaz kaldırıyorlar.  

Evet, hanginiz vermek ister bu rezaletin hesabını?

Polisler, jandarmalar açıyor sizin için yolları, gidiyor-geliyorsunuz, çok organizesiniz. Gidiyor-geliyor ve kentleri daha da yaşanmaz hale getirip, çevreyi, tarihi, kültürü ve nihayetinde insanı yok ediyorsunuz. 

Deprem akşamı yüz binlerce İzmirli kentten depremin merkezine doğru kaçtı, yollarda uzun kuyruklar oluştu. Evet yanlış duymadınız, İzmir merkezden depremin merkezine daha yakın yerleşimlere Güzalbahçe’ye, Urla’ya, Seferihisar’a ulaşmaya çalışıyordu olanağı olan. Traji-komik bir tablo.

Olanağı olmayan ise… Sokakta, parkta bir karmaşanın içinde bulacaktı kendini. Devlet, organizasyon yeteneğini yollara dökmüş, gerisinde soluksuz kalmıştı…

Başın sağ olsun ve geçmiş olsun İzmir.