'İhmalden çok Memet Fuat'ın çalışmalarına atfedilen ve artık gereksiz olduğu bilinen dokunulmazlık'

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin yayımladığı mektupla gündeme gelen “Nâzım'ın eserlerindeki sansür” tartışmalarında sorunun asıl muhataplarından biri olan, Nâzım Hikmet'in Türkiye haklarının temsilcisi Gündüz Vassaf soL Haber'in konuyla ilgili sorularını yanıtladı.

Gamze Erbil

Gündüz Vassaf kendisinin tartışmalardan sonbaharda bir yakını aracılığıyla haberi olduğunu, sonrasında da YKY'yle temas ettiğini söylüyor. Daha önce çokca gündeme gelen “ihmalkârlık” gerekçesine ilişkin olarak Vassaf, “Bence ihmalden çok Memet Fuat’ın çalışmasına atfedilen ve artık gereksiz olduğu bilinen dokunulmazlıktan, kimilerine göre kolaycılığa kaçmaktan kaynaklandı. Uyarılarınız dokunulmazlığın kalkması sürecini hızlandırdı” ifadelerini kullanıyor.

Siz Nâzım Hikmet’in vârisinin temsilcisisiniz. Bu ne anlama geliyor? Temsilcilik eserlerin içeriği ve yayımlanmasıyla ilgili olarak yurt içi ve dışındaki faaliyetlerde neyi kapsıyor, neyi kapsamıyor? Kapsamadığı konular Yapı Kredi Yayınları’nın (YKY) ve Kalem Ajans’ın alanına mı giriyor? Bu konuda bilgi verebilir misiniz?
Malum, ajanslar yazarların eserlerinin basılması için uluslararası çalışmalar yapar, yayınevleri basar; yazarın kendisi, varisi ya da temsilcisi ajans ve yayınevleriyle yapılan sözleşmelerden sorumludur.
Nâzım Hikmet’in eserlerinin ele alınışı farklı değil. Bu mealde benim konumum hukuki. Ancak girişiminizle haberdar olduğum vahim konularda benim de ilgilenmem tabiatıyla kaçınılmaz.

Nâzım’ın eserlerinin içeriğinin yayımlanma biçimini konuşuyoruz. Ve aslında, kamuoyunda bu konuda uzun yıllardır kulaktan dolma, dedikodu niteliğinde ifadeler dolaşıyor: “Menmet Hikmet, babasının eserlerinin içeriğiyle ilgilenmiyor” gibi. Nâzım Hikmet’in vârisi şairin eserlerinin Türkiye’de ve dışarıda yayımlanan içeriğiyle ilgileniyor mu? Bu içeriği takip ediyor mu? Bu açıdan Adam Yayınları'yla yapılan sözleşmeden itibaren durum nedir? 1998’de, Münevver Andaç’ın vefatından sonra ve YKY’ye geçtikten sonrasına ilişkin ne söyleyebilirsiniz.
Dedikoduları bilmiyorum. Zaten sizin de konumunuz, son titiz çalışmanızla gösterdiğiniz gibi, dedikodularla hareket etmek değil. Adam Yayınları'ndan sonra YKY'yle düzenli profesyonel bir ilişkiye geçildi. Nâzım Hikmet’in eserleri, özellikle çocuklar açısından, eskisine göre çok daha geniş kitlelere ulaştı.
Bildiğiniz gibi yazarların ya da temsilcilerinin özellikle yabancı dillerde eserlerinin içeriğini takip etmesi mümkün değil.
Hele Nâzım Hikmet gibi bir uluslararası yazarın ya da temsilcisinin, onlarca dile çevrilen eserlerini denetlemesi, o dillere vakıf olmadığından tabiatıyla beklenemez. Madem Nâzım Hikmet’ten söz ediyoruz; kendisinin de özellikle Rusya, Macaristan, Çekoslavakya, Bulgaristan, Romanya ve Almanya’da çevrilen eserlerinin içeriğini bilmesi mümkün değildi. Üstelik sosyalist ülkelerde çevirilerde nihai kararları yazar değil parti komiserleri verirdi. Kapitalist ülkelerdeyse yazar ya da temsilcisi yayınevinin belirlediği çevirmene güvenmek zorunda. Bu ülkelerde büyük sorun edebi kaygılardan çok pazarın hakim olması. Sosyalizmi arkada bırakan günümüz kapitalist Rusyası'nda klasik edebiyat eskisi gibi basılmaz oldu. 
Çeviriler, yazarlar ve eserler için kritik bir sorun. Hele işin içine ideoloji girince. ‘60’lı yıllarda Marx, Engels, Lenin ve Mao’nun eserleri Türkçe'ye çevrildiğinde çevirmenin hangi hizibe mensup olduğunun çevirinin içeriğini de belirlemesi, Türkiye solu için pahalıya mal olmuştu. Yakından bildiğim bir örnek: Yengem Sabiha Sertel’in o yıllarda kadın hareketine ışık tutan “Kadın ve Sosyalizm” çevirisi. Yıllar sonra yeniden çevirmeye mecbur kaldıklarında çok daha kapsamlı bir kitap ortaya çıkmıştı. 

YKY son tartışmaların ardından, Nâzım’ın eserlerinin yayımlanmasıyla ilgili “bir kurul oluşturduk” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu, eserlerin içeriğinin kontrolünün vâriste ve temsilcisinde değil, YKY’de olacağı anlamına mı geliyor? Bu konu YKY ile Mehmet Hikmet arasında sözleşme yapılırken gündeme gelmiş miydi, yoksa yeni bir durum mu?
Güzel ve cevabı halen gündemde olan bir soru. YKY, son düzeltmeleri yapana kadar Memet Fuat’ın editoryal çalışmasına virgülüne kadar sadık kaldığından, “komünist” yerine “emekçi” sözcüğü kullanılmıştı romanda. Son yıllarda özellikle Melih Güneş’in kapsamlı çalışmaları sonucu şairin el yazmaları ve yeni şiirleri de bulunduğundan, dizim farkılıkları tespit edildiğinden, bilirkişiler tarafından her şeyin yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Geç bile kalındı. Bu yeni süreçte, ben dahil bir çok kişinin yeni sorumluluklar alması gerekecek. Halen bunun hazırlığı yapılıyor.

İhmal deniyor. İhmal varsa, tam olarak nereden kaynaklanıyor? Bu konuyu siz nasıl değerlendiriyorsunuz ve kendi sorumluluğunuz kapsamında nasıl kabulleniyorsunuz?
Bence ihmalden çok Memet Fuat’ın çalışmasına atfedilen ve artık gereksiz olduğu bilinen dokunulmazlıktan, kimilerine göre kolaycılığa kaçmaktan kaynaklandı. Uyarılarınız dokunulmazlığın kalkması sürecini hızlandırdı.

Yine bir diğer gerekçelendirme olarak Memet Fuat’ın yayıncılığı dönemindeki yasal koşullara atıfta bulunuluyor. Memet Fuat’ın ölümünden, YKY’nin yayın haklarını almasından bu yana 15 yıl geçti. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz ve yine kendi sorumluluğunuzu nasıl görüyorsunuz?
Evet. Bunu Türkiye’de onlarca Nâzım Hikmet uzmanı neden önceden YKY’ye bildirmedi diye sormak gerekiyor. Girişiminize kadar benim de haberim olmadı. Kurulması için gayret gösterdiğim Boğaziçi Üniveristesi’nde, tam da bu duyarlılığı göstermesi gereken Nâzım Hikmet Merkezi’nde edebiyatçı ve akademisyenlerden bu konuda bir girişim olduğunu da duymadım. Oysa tam da bu gerekçelerle merkezin kurulmasını istemiştim. 
En çok bir üniveristeden beklenebilecek şairin eserlerinin “edisyon kritiği” hâlâ yok. Beni hayal kırıklığına uğrattılar. 
Geleceğin demokratik üniversitesinde merkezin hakkının verileceğinden şüphem yok. Bu aşamada güvenilir bir Nâzım Hikmet arşivi oluşturabiliyorlarsa ne alâ. 
Türkiye’de edebiyat eleştirmenliği, bir kaç istisna dışında yok. Ya kitap özetleri yayımlanıyor ya da dost övgüleri. Sonuçta Nâzım Hikmet’in “komünist” sözcüğüne süregelen sessizlik, edebiyat dünyasından değil sizin gibi siyasi bir akımdan gelen çabalar sonucu giderildi.
Özellikle Milli Şef İnönü döneminde şairi yıllarca hapiste tutan devletin düşmanlığı Nâzım Hikmet’in ülkede sade bir kesimin, solun şairi, olarak tanımlanmasına neden olurken edebi kişiliği arka planda kaldı. Kimileri için Nâzım Hikmet aşk şairi.
İtalyanlar 14 Şubat’ta şiirlerini çok dile getirir. Kimileri için, “Üç M”; Memleket, Memed, Münevver şiirleriyle Avrupa’da yaşayan işçilerle ailelerinin bağırlarına bastığı sıla şairi. 
Üstünde durulmayan Nâzım Hikmet’in Türkçe’nin şairi olduğu. Puşkin Rusça'ya neyse, Nâzım Hikmet de Türkçe'ye o. Düşünün üniversiteyi Moskova’da okumasına, Ruşça'yı çok iyi bilmesine rağmen, geç yaşlarında baştan çıkarcasına aşık olduğu Vera Hanım için Ruşça yazdığı dizesi bile yok.
Yoğurtçu, çöpçü, cumhurbaşkanı, imam… Hepimiz konuştuğumuz Türkçe'yi bugün ona borçluyuz.
İkisi de aynı dönemin insanları; Mustafa Kemal’in bugün ancak sözlükle okunabilen “Nutuk”taki Türkçesi'ne bakın, bir de “Memleketimden İnsan Manzaraları”nın diline.
Türkiye’de devlet ve dinin sol düşmanlığından, şiirlerini ideolojik perspektifle görmekle sınırlı kalındığından, edebiyat dünyamız onun Türkçülük fikrini ilk ortaya atan dedesi Mustafa Celaleddin Paşa ve kuzeni Türk Dil Kurumu’nun kurucusu Samih Rıfat’ın da etkisiyle dil milliyetçisi olduğunu gözden kaçırdı. Tabii burada dil milliyetçiliği edebi anlamda alınmalı. “Vatandaş Türkçe konuş” totaliterizminde değil. 
Ölümünden 50 yıl sonra bugün bile iktidar partisi Nâzım Hikmet’e karşı, kendi ipe sapa gelmez ideolojisinin şairini çıkarmak aymazlığında.

Bu yılın Temmuz ayından itibaren, Ekim ortasına dek, romanın sonundaki şiirdeki sansürün Türkçe dahil çeşili dillerde sürdürüldüğünü inceleyen sekiz makale yayımlandı soL Haber sitesinde. Bu makalelerden haberiniz oldu mu? Olduysa ne zaman?
İlk haberim sonbaharda bir yakınımın beni soL Haber sitesine yönlendirmesi üzerine oldu. Müteakiben YKY’yle haberleştim.

12 Kasım günü, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi bir açık mektup yayımladı. Size de seslenen bu mektubu okudunuz mu? Bununla ilgili değerlendirmelerinizi/yanıtınızı alabilir miyiz?
Okudum. Yerlerinde olsam aynı mektubu yazardım.

NHKM'nin açıklaması sonrasında, bir internet sitesinde, “açığa çıkaranlara teşekkür mektubu gönderdim” şeklinde bir ifadeniz var. NHKM kendilerinin böyle bir mektubu henüz almadığını bildirdi.
E-postaydı. Ellerine geçmediyse, bir daha teşekkür.