8 yaşındaki Narin'in ölüm haberi içinde bulunduğumuz karanlığı hepimize yeniden hatırlattı.
Hem bildiğimiz bazı gerçekleri yeniden yüzümüze vurdu hem de yeni çürüme emarelerini not ettik.
Onca kirlilik içerisinde doğruları bulup seçmeye çalıştık, zorlandık.
Peki günlerdir ne yaşadık, özetle ne oldu?
Ülkede çocukları sağlıklı ve güvende büyütemediğimizi tescilledik.
19 gün boyunca Diyarbakır'ın merkez ilçesine bağlı 20 haneli köyde 8 yaşındaki bir kız çocuğu bulanamadı.
Devletin gericilere alan açacağım diye en hayati işleri bile riske attığını öğrendik.
Medya kaybı ve daha sonra da cinayeti magazinleştirdi. Merak uyandırdı ama gidermedi. Sorumlu gazetecilik anlayışı yine kolayca terk edildi.
İktidar hemen aileye sahip çıktı. Siyasiler bir soyadını ve şu anda bilmediğimiz, saklanan başka şeyleri korudu.
Köydeki muhafazakar yapı da cinayete koruma kalkanı oldu.
Taşrada iktidarla bağlantılı güçlü ailelerin hakimiyetinin neleri belirleyebileceğine şahit olduk.
Sermayedarlar, suçlular Narin'i kullanarak reklam yapmaya çalıştı, bazı gazeteciler buna teşne oldu.
Aile adına yapılan açıklama da çürümenin başka bir yansıması oldu. Bildik sözlerle bir kitleye mesaj verildi, 8 yaşındaki çocuğun ölümü "dış güçler"e bağlanabildi.
Cinayete ilk refleks gösterenlerse ilerici kamuoyu oldu. Narin'i ve yıllardır kaybolan çocukları hatırlatan, düzeni sorgulayan binlerce kişi sokağa çıktı.
Kirlilik ayıklanıp konuşulması gerekense bundan sonra çocukların güvende yaşayabileceği bir ülke için atılacak adımlar.