Kuşaklar, sınıflar ve savaşlar

Yavuz Alogan'ın “Kuşaklar, sınıflar ve savaşlar” başlıklı yazısı 05 Mart 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Şerafettin Elçi, arkasında çok önemli bir çözümleme bırakarak gitti:

“Bizim kuşak hayattayken barışı tesis edelim, yeni kuşağın hatırası sadece acı ve zulümden ibarettir.”

Şerafettin Elçi, “bizim kuşak” derken, büyük kentlerin üniversite ortamında yaşamış, devrimci/sosyalist hareketlerin içinde çok farklı insanlarla etkileşerek yetişmiş kişileri kastediyordu. Bu insanlar Türk edebiyatını, romancı ve şairlerini bilir, sanat dergilerine şiirler gönderir, tiyatroya gider, mitinglere katılır ve ülkenin siyasi hayatını yakından izlerlerdi. Başka deyişle, iki kültürlüydüler. Mesela ben, kendimi Musa Anter’e çok yakın hisseder, hiçbir yazısını kaçırmazdım. Fakat aynı şeyi, Kürt davasını savunan bugünkü yazarlar için söyleyemem.

Şerafettin Elçi’nin çözümlemesi, yeni kuşaktan Kürtler üzerinde yaptığı gözlemlerle de bağlantılıydı. Olağanüstü hal ortamında dünyaya gelmiş, batıdaki büyük kentlerle temas kurmadan sokaklarda çatışarak büyümüş, bir önceki kuşak kadar dünyaya açık olmayan, TC damgalı her şeye yabancılaşmış gençler var. Şerafettin Elçi’nin sözünü ettiği acı ve zulüm, sadece Güneydoğu kentlerinde yaşayan gençlik için değil, göçe zorlanan, batıda en ağır işlerde güvencesiz çalıştırılan Kürt aileleri için de geçerli.

Bu arada, ülkenin hem batısında hem de doğusunda olup “gayet güzel para kazanan” ve her iki tarafa da mümkün olduğu kadar düşük profil verip durumu idare eden zengin Kürtler de var. Onlar için acı ve zulüm söz konusu değil elbette. Hatta “barışı tesis etmek” de çok hayati bir sorun değil sermayenin milliyeti yoktur zira, huduttan hududa akıp gider.

Sınırları aşmak yoksul için bazen ölüm kalım sorunudur. F-16’lar Roboski’deki gibi sizi bombalar kaçak işçi olarak güvenip teknesine bindiğiniz adam, işler sarpa sardığında boğulasınız diye kafanıza kürekle vurur. Sermaye için öyle mi? İster Kürt, ister Türk sermayesi olsun, sınırları, ülkeleri sorunsuz aşıp geçer.
Her milliyetten işadamı, ışık hızıyla aşar bütün sınırları… İster Kürt ister Türk olsunlar, takım elbiselerini giyip uçaklarla havadan, dört çekerli tanklarıyla karadan gidip Barzani bölgesinde iş bağlarlar mesela. Dolayısıyla bu insanlar, sınırları katırla geçenlerden çok farklıdırlar.

Bu kadar farklı insanların barıştan bekledikleri de farklı olacaktır. Türk ve Kürt sermayesinin barışı, Türk ve Kürt yoksulunun barışından farklıdır. Diyarbakır’ın dış semtinde Molotof dolduran Kürt delikanlının, İstanbul’da holding sahibi Kürt’ün, Antep’ten Avrupa’ya kuruyemiş ihraç eden Kürt tüccarın, İzmir’de pavyon işleten Kürt kabadayının, dağdaki ömrünün en fazla birkaç yıl olduğu bilimsel olarak saptanan Kürt gerillanın, Ankara’da otoparkta değnekçilik, pazarda tezgahtarlık yapan, İstanbul’da sendikasız güvencesiz merdiven altında çorap ören Kürt’ün çıkarlarını birleştiren nedir? Ulusal bilinç ya da milli şuur mu? Öyle mi hakikaten?

Zengin Türkler ile Kürtler arasında barış zaten var bunların ortak dili paranın dili. Aslında yoksul Kürtler ile Türklerin de zenginlere karşı ortak bir dilleri olmalı lakin kitleler, taraflar aşırı derecede düşmanlaştırıldıkları için bu dili bir türlü telaffuz edemiyorlar. Edebilselerdi, Türk ile Kürt’ü ayırmadan, “Zenginlerin saraylarına savaş, yoksulların kulübelerine barış” derlerdi.

Tarihte görülen iç ve dış savaşlarda, tarafların zenginleri arasındaki ilişkileri inceleyen bir araştırma çok şaşırtıcı sonuçlar verebilirdi. Zira, burjuvazi denilen sınıfın vatanseverliği çok tuhaftır. Nazi İmparatorluğu’nun çöküş evresinde, daha doğrusu Almanya’nın savaşı kaybedeceği anlaşıldığında, ülkenin yıllarca Nazilerle birlikte uluyan burjuvazisinin Amerikalı işadamlarıyla çaktırmadan, hem ticari hem de siyasi ilişki geliştirdiklerini okuduğumda şaşırmıştım. Savaştan sonra Alman burjuvazisi kaldığı yerden devam etti halk çocuklarının kemikleri ise karlarla kaplı steplerde rüzgarlara savrulup gitti.

Gene de, Şerafettin Elçi doğru söylemiş. Kuşaklar arasındaki algı farkları giderek artacak, her kuşağın kendi içindeki sınıfsal farklarla birlikte…