Yıkılan Duvarın Bedeli...

Berlin Duvarı’nın yıkılış yıl dönümü kapitalizmin zafer yıl dönümüne dönüştürüldü. Peki, Berlin Duvarı’nın yıkılması ve ardından da Doğu Bloğu’nun çöküşü kapitalizm için gerçekten “zafer” miydi?

Sovyet Devrimi ayakta kaldığı 72 yılda kapitalizmin en büyük korkusu olmuştur. Bu korku kapitalizmin vahşetinin dizginlemesine yol açmıştır. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında çöken kapitalist Avrupa’nın sosyalizme teslim olmaması ve Avrupa emekçileri arasında yoğunlaşan sosyalizm isteklerinin köreltilmesi ve Fordist üretim sisteminin ihtiyacı olan tüketimin körüklenmesi amacıyla kapitalizm “sosyal” maskesine bürünmüştür. “Sosyal” maskesi altındaki kapitalist Avrupa’da sosyal haklar ve çalışma standartları yükselirken, işçi sınıfı ve sendikalar, maskenin aldatıcılığına kapılmış ve sistemle uzlaşma içerisine girmiştir.

1970’li yılların başında “sosyal” maskesi altında yeniden çöken kapitalizm, büyük ölçüde kendisine bağımlı hale gelen işçi sınıfının mücadele düşüncesinden uzaklaşmasını da fırsat bilerek yüzündeki maskeyi çıkartmış ve neoliberal politikaları uygulamaya koymuştur. ABD ve İngiltere’de uygulanmaya başlayan neoliberal sömürü düzeni Doğu Bloğunun etkisiyle özellikle Kıta Avrupa’sında yaygınlaşamamıştır. Ta ki bugün kutlamaları yapılan Berlin Duvarı yıkılana kadar.

Berlin Duvarı’nın yıkılması sadece Batı Avrupa ve Doğu Bloğu ülkelerinde yaşayanlar için değil tüm insanlık ve hatta yerküre için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Doğu Bloğunda yaşayanlar, yıkılan duvarın arkasındaki “Mc Donalds özgürlüğü”nün gerçek yüzüyle kısa zamanda tanışmışlardır. Etnik savaşlarda yüzbinler ölmüş, milyonlar göçe zorlanmıştır. Eski Doğu Bloğu ülkelerinde ekonomi mafya aracılığı ile kısa zamanda uluslararası tekellerin eline geçmiş eğitim, sağlık ve alt yapı hizmetleri çökmüştür. Çok kısa bir süre içinde yıkılan duvarla birlikte çöken ekonomi ve toplumsal yapının yarattığı ideolojik çöküntünün sosyalizm özlemini açığa çıkartmasını engellemek ve kapitalizme bütünüyle entegrasyon için bu ülkeler AB’ye üye yapılmıştır.

Kapitalist Avrupa’da 30 yıl boyunca “refah”ı yaşayanlar da en az Doğu’dakiler kadar Berlin Duvarı’nın yıkıntısından etkilenmiştir. Çünkü kapitalizme “sosyal” maskesini takmak zorunda bırakan reel sosyalizmin tehdidi artık ortadan kalkmıştır, sendikalar ise artık kapitalist sistemin bağımlılığı altında mücadeleden uzaktır. Dolayısıyla kapitalistler için yüksek düzeydeki sosyal haklar ve çalışma standartlarını sürdürmenin hiçbir gereği yoktur. Duvarın yıkılmasının ardından geçen 20 yılda bir dönemin “refah” ülkeleri bugün işsizliğin, yoksulluğun girdabındadır. Ücretler düşürülmüş, çalışma süreleri uzatılmış, kayıt dışı çalışma ve çocuk çalıştırması yaygınlaşmış, iş ve gelecek güvencesi büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.

Berlin Duvarının yıkılıp reel sosyalizmin tehdidinin ortadan kalkması, küreselleşen kapitalizmle birlikte yerkürenin her noktasında hissedilmektedir. Özellikle bugün yaşanan ve adına küresel de denilen kriz ile birlikte kapitalizmin insanlığın başına nasıl bir bela haline geldiği kapitalizmin temsilcileri tarafından da açıkça itiraf edilmektedir.

Bakınız, Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, geçen ay İstanbul’da yapılan toplantılarda sistemin içinde bulunduğu durumu nasıl tariflendirmektedir: “Bu yıl 59 milyondan fazla insan işini kaybedebilir, Afrika’nın Sahra altındaki azgelişmiş bölgelerinde 30 bin ile 50 bin bebeğin ölebilir”. “Ağır bir borç yüküyle ezilmiş ülkelerde 900 milyon insan hâlâ temiz sudan yararlanamıyor. 1 milyar insan yoksulluk çemberini bir türlü kıramıyor”. “İnsan ilerlemesi denilen şey, artık geri dönüşü olmayacak bir şekilde geriye doğru gitmeye başladı.”

Yine aynı toplantılar sırasında IMF Başkanı Dominique Strauss-Khan ise kapitalizmin dünyayı getirdiği yeri şu sözlerle ifade ediyor: “Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde 15 milyon insan işini kaybetti, iç savaşlara kadar gidebilecek belirli karışıklıklar meydana geldi”. "… kriz sonrasında 90 milyon insan ağır yoksullukla karşı karşıya kalacak. Bu da bazı ülkeler için siyasi istikrarsızlık ve savaşlara neden olabilecek”.

Sözün özü: Berlin Duvarı’nın yıkılışını “zafer” olarak görenler, geçen 20 yılda emekçileri ve yerküreyi çok daha rahat sömürme olanağı bulan ve servetlerine servet katanlardır. Duvarın yıkılmasının bedeli emekçiler için çok ağır olmuştur. Ama Duvar yıkıldığı için umutsuzluğa, karamsarlığa kapılmanın zamanı değildir. 72 yıllık reel sosyalizm, doğrularıyla, yanlışlarıyla emekçi sınıfa yol gösterici olmalı ve emekçiler kendi sistemlerini kurabileceklerini yeniden hatırlamalıdır (!)