Pabucumun sosyalisti

Kemal Okuyan'ın “Pabucumun sosyalisti!" başlıklı yazısı 17 Mayıs 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Güler misiniz, ağlar mısınız!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Avrupa Parlamentosu’ndaki “Sosyalistler ve Demokratların İlerici İttifakı” grubunun yani, sosyal demokrat grubun başkanı Hannes Swoboba ile görüşememiş.

Neden?

Çünkü Kılıçdaroğlu Erdoğan için “baskıcı” deyip onu Esad’la kıyaslayınca Swoboba kızmış, “CHP liderinin, benim davetlim olarak, Türkiye Başbakanı Erdoğan’ı Esed’le kıyaslamasını kabul edemem. Bu kabul edilemez” demiş, hızını alamayıp “Kılıçdaroğlu’nun, AP Sosyalist Grubu logosu önünde Esad-Erdoğan kıyaslamasını yapmasını kabul etmemiz mümkün değil” diye buyurmuş.

Sonra da abuk subuk bir Türkiye değerlendirmesi yapmış.

Breh breh breh!

Logolarında S ve D yazıyor. Kazıyın o harfleri, Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve yüzlerce Alman devrimcisinin katli çıkar ortaya. Biraz daha uğraşın, faşizm yükselirken ikiyüzlülük ve korkaklıkla malul bir hareketin izlerini görürsünüz. 1950’lerde o logonun temsil ettiği gelenek Amerikancılık bayrağını gururla taşımış, NATO belasının kabullenilmesi için toplumun beynini yıkamıştır. Kazımaya devam edin, Avrupa’nın en güçlü emperyalist ülkeleri, Almanya ve Fransa’nın çıkarlarını savunan burjuva politikacıları ile karşılaşırsınız. Antikomünizm, emek düşmanlığı da cabası…

Kılıçdaroğlu diyememiş, diyemez de, lakin biz lafımızı esirgemeyelim: Bunlar Erdoğan’ın yakın dostudur. Tıpkı Türkiye’deki sahte “solcular” gibi… Her hafta Türkiye’den “aydın”, “sendikacı”, “siyasetçi” birileri gider, bu grubun himayesinde falanca etkinliğe katılır, Türkiye’dekinden daha pervasız laflar ederler. Erdoğan’ı över, ona yardım edilmesini ister, arada CHP’den şikayetçi olurlar. Avrupa’nın bu emperyalist sosyalistleri Türkiye’den gelen yalakaları gördükçe keyiflenir, kibirlerine kibir katarlar.

Eminim, “Kılıçdaroğlu’nu nasıl bozdukları” önümüzdeki birkaç ay Brüksel ve Strazburg lobilerinin en popüler geyiği olacak.

Peki, Kılıçdaroğlu bütün bunlardan nasıl bir sonuç çıkarmıştır?

İşi bitmiş bir sosyal demokrat geleneği, üstelik bu geleneğin hiçbir tarihsel köke sahip olmadığı bir ülkede ve de en olmadık zamanda yaşatmaya çalışmanın nafile olduğunu anlamış mıdır acaba? Her Cumhuriyet Halk Partili’nin temel konularda “karar” vermek zorunda olduğunu, bugünkü gibi birbirinden çok farklı görüşleri tek bir parti çatısı altında tutmanın anlamsızlığını fark etmiş midir? “Biz de Esad’a karşıyız”ı kanıtlayabilmek, haçlı seferinden dışlanmamak için her Erdoğan eleştirisine Suriye Devlet Başkanı’nı yamamanın ters teptiğini görmüş müdür?

“Sana mı soracağız Erdoğan’ı eleştirirken” diye terslemek, kapıyı vurup çıkmak aklına gelmiş midir?

Neyse… Biz karışmayalım “aile” içi ilişkilere!

Sözümüzü emperyalist züppeye direk söyleyelim: Buralara bekleriz… “Misafirseniz kurallara uymak zorundasınız” demişsiniz, soyadınızda yer alan “özgürlük”ten ne anladığınızı bir güzel ele vererek. Bizde kural yok, sadece bulduğunuzu yiyeceksiniz!