Cumhuriyet meşrudur. Nokta!

On kişilik bir topluluksunuz, bir adada tamamen tecrit edilmiş bir biçimde yaşamaya çalışıyorsunuz. İçinizden biri sizi özel güçlerle donatıldığına, hepinizden farklı olduğuna ikna etmiş. Dokuzunuz ona saygı gösteriyor, bir dediğini iki etmiyorsunuz. Bütün gün dolanıp meyve topluyor, saatlerce balık peşinde koşuyorsunuz. “Özel” kişi keyfince yatıyor, eğleniyor diğerlerinin getirdiği yiyeceklerle tıkındıktan sonra artıkları size dağıtıyor. Yüzde doksan giderek bitkinleşiyor, zayıflıyor.

Sonunda içinizden biri dayanamıyor ve “özel” şahsiyete dikleniyor, “yeter” diyor. Yalnız. Geride kalan sekiz kişi isyan edene tavır alıyor, onun karşısına dikiliyor, hatta dışlıyor, kurulu düzenin bozulmasını istemiyorsunuz.

Günler geçiyor, hayat dokuzunuz için iyice çekilmez hale geliyor. İsyancı inat ediyor, gözüne kestirdiği birkaç kişiyi ikna etmek için uğraşıyor, sonunda beceriyor da. Kafayı çalıştırıp “özel” şahsiyeti zayıf bir anında deviriyorlar, sizse öfkeli ve şaşkın bakışlarla başkaldıran üç kişiye karışamıyor, olanları izlemekle yetiniyorsunuz.

Buradan Cumhuriyete geleceğiz…

AKP Türkiyesi kendi “solcu” tipini de yarattı, bir yandan isyancıya övgü düzen, onu fetişleştiren, ondaki gelişkin ahlakı sahiplenen beri yanda adadaki sekiz kişinin tavrında saygı gösterilmesi gereken bir halk tercihi yattığını ileri süren bir zihniyet bu. İsyan pek güzel ama halktan kopuk!

Devrim iyi ama halka rağmen!

Oysa on kişilik adamızda bir kişinin dahi bu adaletsizliği ortadan kaldırmak için ayağa kalkması meşrudur.

Bugünün kapitalist toplumlarıysa öz itibariyle aynı adaletsizliği üretmekle birlikte son derece karmaşık mekanizmalar oluşturmuş, insaların gözlerine perde çekmiş, zihinlerini bulandırmış, gerçekleri ters yüz etmiştir.

Kurulu düzene karşı kestirme girişimlerin aptallıkla, çocuklukla, maceracılıkla tanımlanması, kapitalizmin kahrolası-yıkılası bir toplumsal sistem olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Buradaki mesele, on kişilik bir adada adaletsizliğin son derece sınırlı olan ve kolayca yok edilecek olan meşruiyetinin kapitalizmde ciddi bir direnç kazanmış olmasıdır. Ciddi ama neredeyse tek bir alana sıkışmış olarak…

Meşruiyet, kritik bir sözcüktür.

Meşruiyetini gereken ölçüde yitirmeyen hiçbir iktidar yıkılmaz, iktidarın meşruiyet kaybını kendi lehine çevirmemiş, yani meşruiyet elde etmemiş hiçbir devrimci hareket başarıya ulaşamaz.

Meşruiyeti ölçmek için tek, hatta temel kriter seçimler değildir.

On kişilik adamızda tek kişinin egemenliğinin meşruiyeti son derece kırılgandır. Bir kişinin hamlesi ilk başta sonuçsuz kalmış ama o düzenin meşruiyetini zayıflatmış, sonrası gelmiştir. Bir sandık kurulsaydı, adaletsizliğin sürmesi için oy kullanacak kişiler, meşruiyeti ortadan kalkan bir hiyerarşi yerle bir olurken kıllarını kıpırdatmamıştır.

Günümüzde, hemen bütün kapitalist ülkelerde sandığın fetişleştirilmesi ve tek meşruiyet kaynağı olarak kutsanmasının arkasında on kişilik adamızda yalın haliyle gördüğümüz gerçek yatmaktadır. “Bu kadar adaletsizliği, haksızlığı, zorbalığı, kiri, yalanı ancak halk bunlarla birlikte yaşarsa sürdürebiliriz” düşüncesi eskidir ama meşruiyeti sandığa daraltma fikri zaman içinde, adım-adım, korka-korka gelişmiş ve bugün bayağı bir fetiş haline gelmiştir.

Çünkü bugün dünyanın efendileri olan tekelci patron sınıfı diğer başlıklarda tamamen havlu atmıştır.

Haklılık bir meşruiyet kaynağıdır örneğin. Böyle bir iddiaları yok. İyilik bir meşruiyet kaynağıdır. Geçiniz. Güzellik, gelişkinlik… Nerdeee!

Bunların bütünüyle öznel kriterler olduğunu ileri sürenler ahmaktır. Mitterand ve Sarkozy, ikisi de Fransız emperyalizminin dünyanın başına bela ettiği siyasetçilerdir, birinin birinden daha fena olduğunu söylemek çok zordur ama Mitterand Sarkozy’ye göre daha gelişkindir ve eğer bu günümüzde emperyalist dünyada bir şeye yarasaydı, Sarkozy denen münasebetsiz sahneye mümkünü yok çıkamazdı.

Clinton ile Trump’ın en ahmak Amerikalının nezdinde dahi pek itibarı bulunmuyor ama aynı Amerikalıyla birlikte, daha uyanık olanları da sandıktan çıkacak olan Clinton’a veya Trump’a saygı gösterecek!

Sihirli kutu!

Evet bugünkü dünya sistemi kendini sandığa hapsetmiştir. Bu Türkiye’de de geçerlidir.

Bakın Kolombiya’da, birçok açıdan sorgulanabilecek olan bir barış anlaşması, FARC gerillaları ile ABD destekli devlet arasındaki savaşı sona erdiren anlaşma, halk oyuyla reddedildi. Anlaşmaya karşı çıkanlar anlaşmanın halkın çıkarlarına aykırı olan yönlerine itiraz etmediler; düpedüz sağcı, milliyetçi, faşist propagandadan etkilendikleri için “hayır” oyu verdiler. Düşündürücü bir rezillik.

O halde…

Dünyada eşitlik arayışının sırtını dayayabileceği kriterler bellidir: Haklı olmak, iyiyi ve gelişkin olanı temsil etmek, bilimi-aklı-sanatı-doğayı savunmak.

Sandığa daralmış meşruiyetin karşısına bunlarla çıkmak.

2016 yılından 1923 yılına baktığımızda yine aynı şey.

Türkiye’de Cumhuriyet kendisini asla taşıyamayacak bir sınıfı iktidara taşımış olsa da  meşrudur. Evet, Türkiye’de, adı üzerinde, burjuva devrim süreci, yoktan yaratmasa da, son derece zayıf bir kapitalist sınıfı güçlendirip bu ülkenin hakimi haline getirmiş olsa bile bir ilerlemedir.

Cumhuriyetin tek sonucu, kapitalist Türkiye değildir. Cumhuriyetle birlikte toplumda “geçerliliği” olan değerler sisteminde iyiden, haklıdan, güzelden, gelişkinden yana büyük bir sıçrama kaydedilmiştir. Soyut değildir bu sıraladıklarım, sınıflar üstü bir değerlendirme hiç değildir. Bu sıçramanın tarihsel olarak sömürücü sınıfların lehine mi, ezilenlerin lehine mi sonuç doğuracağının peşin yanıtı yoktur. Bugün dahi, tarihimizdeki ileri doğru hamlelerin sadece ve sadece burjuvaziye yazdığını, sonuçta bugün AKP gibi bir olguyla karşılaştığımızı söyleyerek bu hamlelere dudak bükülemez.

Mücadele sürüyor.

İşçi sınıfı kurtuluş mücadelesinde yüzünü geri olana dönerek, tarihsel ilerlemeyi yok sayarak asla yol alamaz. Ve aynı işçi sınıfı insanlığın kazanımlarını kapitalizmi devirme sorumluluk ve iradesini göstermeden taşıyamaz.

Burjuvazi bir dönem ileri olanı temsil etmenin meşruiyetiyle egemenliğini pekiştirdi, sonrasında çürüdü, gericileşti ve bugünlerde meşruiyetini sadece ve sadece sandıkta görüyor.

İnsanlığın geleceği emekçi halkın ileri olanı temsil yeteneği kazanmasıyla kurtulacak. Meşruiyet kaynağımız oradadır.

Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşu her açıdan meşrudur. Nokta. Sandıktan çıkmadı. Nokta. Sandıktan çıkamazdı. Üç nokta…