'Birinci hanımlar' ve kadınlar

Kemal Okuyan'ın "'Birinci hanımlar' ve kadınlar" başlıklı yazısı 9 Mart 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşini azarlarken, daha doğrusu ona çıkışırkenki görüntülerini izlemişsinizdir mutlaka… Ürdün Kralı’nı karşılama töreninde topuklu ayakkabıları nedeniyle geride kalan Hayrünnisa Gül’e söylenip durdu “Tek laik Müslüman ülkenin” cumhurbaşkanı.
AKP elitlerinin eşlerinin de işi zordu, bir yandan “eve tıkılmış” görüntüsü vermemek için ortalığa çıkmalı, bir yandan da hareketin ideolojisine sadık gözükmelilerdi. Bir yandan süslü olmalı, bir yandan da süslenmemiş gibi durmalılardı. Bir yandan azıcık geride kalmalı, bir yandan kocalarına yetişmeye çalışmalılardı.

Neyse çile bitti, Kral ve eşi arabadan indi.

ABD’nin iki müttefikinden monarşiyle yönetilen Ürdün’ün “birinci hanım”ı ile “tek laik Müslüman ülke”nin “birinci hanım”ı tokalaştı ve neden sonra öpüştüler.

Aynı görüntü birkaç yıl önce, henüz Esad Esed olmamış, Suriye’ye cihat ilan edilmemişken, öbür “birinci hanım” Emine Erdoğan Suriye’nin “birinci hanım”ı Esma Esad’ı karşılarken de ortaya çıkmıştı.

Azerbaycan’ın “birinci hanım”ı Mihriban Aliyeva buralara geldiğinde de…

Dört bölge ülkesi, dört “Müslüman ülke”…

Dört fotoğraf karesi…

Karelerin ilk çağrıştırdığı ister istemez, bir zamanların “tek laik Müslüman ülkesi”nin hali, ancak ben burada değilim. Diğer “birinci hanım”ların, hani bir manken zerafetiyle kocalarının yanında duran alımlı ve “çağdaş” kadınların hanesine herhangi bir artı puan yazacak kadar ahmak değilim. Yalnızca şimdilerde ağır saldırı altındaki Suriye’de çok zor konumda “direnen” kocasına sırtını dönmeyen Esma Esad’ı ayırmak mümkün.
Karelerde asıl dikkati çeken, bizimkilerin yapay özgüveni. Oturmamış, her an tersine dönüşecekmiş gibi kendini belli eden kibir.
İddia ediliyor ki, zaman her şeyi çözüyor.

Mümkün değil. Çünkü, ne olursa olsun, oynanması gereken rol belli. Paranın hükmettiği dünyada, eğer hükmeden kadın değilse protokol kuralları kadının ne bir adım ileri ne bir adım geri durmasına izin veriyor. Bunu bir Charles’ın karısı Diana delmeyi denedi, bir de Sarkozy’nin karısı, ancak Sarkozy’nin kendisi de bayağı bir denemeydi zaten!

Bugün Türkiye’yi yöneten İslamcı zihniyet ise kadının erkeğin üç metre arkasında yürümesini onaylamış, en azından bundan rahatsız olmayan bir “medeni kültür”e sahip. Evet, değişiyorlar ama öz aynı kalıyor. Dolayısıyla “birinci hanım”ların büyük zorluklar çektiğini hesaba katmak gerekiyor.

Beri yanda, Mihriban Aliyeva gibi, kocasının yanında son derece ağırbaşlı olup da boş zamanlarında fotomodellik yapanlar da var. Erkeklerin dünyasına bir taraftan giremiyorlarsa başka bir yerden dalıveriyor böyleleri.

“First lady”, “birinci hanım” tanımları, hastalıklı yöneten-yönetilen ilişkisinin bir başka hastalıklı boyutu. Bir de bunun üzerine dinsel bağnazlığın kadına vermek istediği “biçim” var. Bunlar birleşince “tek laik Müslüman ülke”den yüz kızartıcı manzaralar etrafa saçılıyor.

İşte dün, “birinci” olmak istemeyen işçi, öğrenci, emekli, işsiz, sanatçı, biliminsanı kadınlar vardı sokaklarda. Sömürüye ve ayrımcılığa karşı yumruklarını sıktılar, bir bakıma “birinci hanım”ların düştüğü duruma da isyan ettiler bilerek ya da bilmeyerek…

İçlerinde AKP’nin özgürlük alanını genişlettiğini, türbanın da bir özgürleşme olduğunu düşünenler de vardı muhakkak. Muhakkak ve ne yazık ki!

Ama hiçbirinin kendisini “birinci hanım”ın yerine koyduğunu, ona öykündüğünü herhalde söyleyemeyiz. Herhalde ve ne iyi ki!