Karşıdevrimciliğin en basit ölçeği

“Attila İlhan ve Kemal Tahir’le hesaplaşmak” başlığıyla bir yazım çıktı soLküLtür’de. Bazılarını sarstı bu yazı. Sarsması için yazıldı zaten. Ne var ki yeterli değil, daha da deşmek gerek sorunu.

Her iki yazarın da gerici ideolojili olduklarını yazıyorum. Niye? Orada açımlamaya çalıştım, bu yazının konusu biraz farklı. Bazı kavramlar, ayrımlar üstünde kısaca durmak istiyorum şimdi.

Gericilik... Karşıdevrimcilik... Faşistlik... Bir de bunlar ideolojik planda nasıl durur, siyasi planda nasıl? Arada bence bir ayrım bulunuyor.
Bence ideolojik boyutta karşıdevrimcilik ölçütü pek basit: Mevcut kapitalist sistemi dünya ölçeğinde veya ülke temelinde savunan, tek çıkar yol gibi gösteren, güzelleyen, bu sistemin az çok düzeltmelerle iyi bir sistem olacağını iddia eden herkes, her yapıt karşıdevrimcidir. Son derece yalın değil mi? Ama hayatta çoğu insan, çoğu yazı veya eser kendini çok doğrudan koymaz ortaya. Birçok şeyi birlikte bulundurur ve bazen ölçeğin birinci maddesi yeterli gelmez.

Kimi zaman ideolojik plandaki karşıdevrimciler, kapitalizm eleştirisinde de sizden geri kalmaz, sıkı bir anti-emperyalist söylem geliştirebilirler. O zaman da ikinci ve son maddeyi devreye sokarız: Kapitalizmin tek karşı seçeneği olarak sosyalizmin geçersizliğini savunan, reel sosyalizmlerin zaaflarını gerekçe gösterip sosyalizmi aşağılayan, değersiz göstermeye çalışan veya soyut bir sosyalizm savunusu önünde bunun yakın dönem için ertelenmesi gereken çok sonrasının bir ideali olduğunu vaaz eden herkes karşıdevrimcidir.

İtirazları duyar gibiyim: “Siyasi soldaki unsurların çok büyük bir çoğunluğunu karşıdevrimci ilan ettin! Bu anlayışla hiç kimseyle bir araya gelemez, hiç kimseyle bir iş yapamayız.”

İşte burada ideolojik alan ile siyasi alan arasındaki fark kendini gösteriyor. İdeolojik planda, felsefede, kültürde, sanatta bu kadar katı olmalı, bu kadar uzlaşmaz davranmalıyız. Orası beynimizin içidir artık, evimizin içidir. Orada her şey bizden olmalı, onayladığımız olmalıdır. Ama siyasi planda ölçütümüzün bu derece katı olması gerekmez. Cephe açısı çok genişletilebilir, birkaç misli hatta onlarca misli insan, bırakın karşıdevrimci sayılmak, dost güçler arasına alınabilir. Hem bir şey söyleyeyim mi, ideolojik olarak karşıdevrimci saydıklarınızla, gericilerle bazen siyasi işbirliği de yapabilirsiniz. Hatta faşistlerle. Tarih bunun örnekleriyle doludur ve girilen her işbirliği yanlış değildir.

Somutlayalım: Attila İlhan bir yazar olarak karşıdevrimcidir bence, eserleri de öyle olduğu için. Onlara karşı uzlaşmaz bir mücadele verilmeli, bunlar evimizin içlerinden kapı dışarı edilmelidir. Ama Attila İlhan okurlarının, onu beğenenlerin belki çoğu bizim siyasi planda dostumuzdur. Hatta bazıları dostumuz değil, bizdendir. Hatta yaşasaydı ve isteseydi belki kendi bile belli şartlarda birlikte hareket edilecek insanlar arasında bulunabilirdi siyaseten.

Sosyalist sol bugüne dek bu ayrımı -niye gizleyelim- pek yapamadı. Aşırı sekterlikle aşırı liberallik birlikte sürdürüldü kültürel alanda. Siyaseten kaba biçimde dışlanan birçok kesim sanat-edebiyat ürünleriyle cephenin içine sokuldu. Veya tam tersi, sanat-edebiyat ürünleriyle dışlanan bazıları siyaseten cephenin içindeydi. Daha karmaşığı siyaseten dost kabul edilen unsurların kapitalizm yanlısı veya sosyalizm karşıtı ürünleri saflarımızda iyi karşılandı.

İdeolojik-kültürel-estetik boyutta kıskanç ve kapalı, siyasi planda ise görece karnı geniş davranmak lazım geldiği halde bazen tam tersi yapıldı. Siyasi planda kıskanç, kültürel alanda kevgir gibi.

Siyaseten pek sekter bazı sosyalist yayınlarda Orhan Pamuk övgüleri yapılabiliyor hala misal. Sanırım tabloyu en güzel ve özlü anlatan örnek budur.

Basit ölçeğim yine de katı bulunabilir. Ama burada bir açıklık, belirginlik söz konusudur, dikkatinizi çekerim. Herkesin birbirine çok rahat faşist, karşıdevrimci, gerici dediği bu ortamda yukarıdaki iki maddelik ölçüt, sanılanın aksine hoşgörülü bir ölçüttür. Başka türlü hiç acımadan bir dudak hareketi, bir parmak dokunuşuyla karşıdevrimci ilan ediliverecek binlerce entelektüeli çöplükten kurtarır.

Yine yakın bir örnek: soLküLtür’de, Taylan Kara’nın kitabını tanıtıp eleştirdiğim “Yap ya da sus... Ötesi alçaklıktır” başlıklı yazıma gönderilen yorumlar… Kara, karşıdevrimci ilan ediliveriyor, dolayısıyla ben de karşıdevrimci oluyorum. Suçumuz: İnsanlığın bu halinden tiksinmek! Bu hali onaylayan, bu hale katılan insanlığın büyük çoğunluğunu sevmemek!

Belirtmek istediğim işte bu. Ölçüt standardı, bilimselliği olmayınca kafadaki gerçek ölçütler aslında ne kadar acımasız. Sevmek sevmemek, nefret etmek etmemek, soyut kavramlardır, ancak bunlar birlikte başka şeylerle birlikte gösterilip tanımlandığında az çok somutluk kazanabilirler. Bu arkadaşlarımız insanları pek seviyorlarmış, hem de hepsini! Gözlerim yaşardı.

Sevin o zaman, katliamcıları da sevin, tecavüzcüleri de, insan tacirlerini de, faşistleri de sevin. Toplamı sosyalistlerin toplamından kat be kat fazla eden bu yığınları sevin, içlerinden tek tek insanları sevin! Bu arkadaşlar öyleler mi bilmem, ama kuramsal bir konu gündeme gelince pek insan sever, ayırt etmeksizin insan sever kesilen çoklarının, yanındaki herhangi bir insan için kılını kıpırdatmadığını veya siyaseten azcık ayrıldığı bir başkasının kafasını rahatlıkla kırdığını çok gördüm. Esasen bu da reddedilecek bir şey değil, insana özgü bir şey. İnsanlardan nefret etmek, onlardan tiksinmek aynı zamanda onları ölesiye sevmekle çelişmiyor.

Demek ki neymiş, bilimselliğe hiç değilse az yaklaşabilmek için olguyu sistemler temelinde almak gerekiyormuş. Kapitalizmi tercih eden insanlıktan tiksinmek için her türlü neden var, ama bu onları aynı zamanda sevmeyi, onlar için eşek gibi çalışmayı engellemiyor bende. Özellikle yapılması gerekeni, severken her insanı değerine göre, değeri kadar sevmek gerektiği doğrusunu da değiştirmiyor.

Konudan sapmadık aslında. Bu yazıda herhangi bir kapitalizm övgüsü, sosyalizm karalaması görmüşler de, bu arkadaşlar onun için mi karşıdevrimciliğimize hükmetmişler?

Sonuç: Bence, Attila İlhan’ın hayli çekinik kalan iyi yönlerini ve yapıtlarındaki iyi noktaları takdir edelim, sevelim. Lakin bir bütün olarak bu karşıdevrimci figürle ideolojik planda asla uzlaşmayalım. Attila İlhan sevenlerle de bunları tartışalım. Onlarla siyasi planda anlaşıyorsak, ortak düşmanlara karşı birlikte mücadele verelim.