Liberalizm nedir, ne değildir?

Papaya uçağın merdivenlerinde sormuş ya gazeteci; şehrimizdeki randevu evleri hakkında ne düşünüyorsunuz, diye. Boş bulunmuş o da: “Burada randevu evi var mı?” Manşetlerin nasıl atıldığını tahmin ediyor olmalısınız: “Papa iner inmez ne sordu?”

Kirli siyasete maruz kalmak için karşısında yol yorgunu papa kadar bile açık vermeniz gerekmez.

Pazartesi günü soL portalda laik ve bilimsel eğitim için yürütülen mücadelede ana dilde eğitim talebinin yerinin olmadığını yazdım: “Dinci faşizmin eğitime saldırısına karşı çıkmak için 'anadilinde eğitim' de istemek, eğer bir şaşkınlığın yansıması değilse, art niyetlidir. (...) AKP bugün anadilde eğitim hakkına saldırıyor değil. Aralık Şurasında bu konuda kimsenin üstüne yürümediler. Seçimden önce, daha doğrusu Newroz 2015'te Kürt sorununda çözüleceği söylenen ne olabilir sizce? Eğer dile dair bir adım atılırsa, 'eğitim henüz bilimsel ve laik olmadı, ama hiç olmazsa anadilin özgürleşmesi yönünde kazanım elde edildi' diye sevinmeleri mi istenecek, dünkü mitinge katılanlardan?”

Bu satırlardan benim ana dilinde eğitime karşı olduğumu çıkartanların sorunu, okuduğunu  anlamamak olamaz. Açık art niyet! Türkiye'de siyasetin tahrifat ve cehalet üstünden yapılmasının meşru hale gelmesi, AKP dönemi toplumsal yozlaşmasının parçası olmakla bir ve aynı şeydir. Türkiye'de liberalizmin etiği artık budur. Liberallerle AKP arasındaki ittifak bozuldu bozulmasına; ama ahlaksızlık baki kaldı.

Tabii ki liberalizm sadece siyaset ahlakının bozulması değil. Nedir liberalizm? Ve tabii sol-liberalizm... Yenir mi, içilir mi? Hakaret midir, hiç yoktan iyi mi? Gericiliğin yağdanlığı mı, alternatifi mi?

Bu kafa karışıklığı hiç bitmeyeceğe benzediğine göre, ilk yanıt şu olsun: Liberalizm, hakkında kafaların en fazla karışacağı şeydir...

Dolayısıyla gerçekten de bir “şey”dir! Tam bir tanıma gelmeyeceğinden her niyete yenir. Oportünizm, farklı kalıplara akabilme özelliği, rastlantısal değildir, özünden kaynaklanır.

Sadece sağ-liberaller değil, sol-liberaller de, dünyadaki ve Türkiye'deki kabusun sorumluları arasında. Sağcıların kurduğu yağma düzeni 2008'in o benzersiz krizinde rezil rüsva olsa da, solcuların onulmaz desteğiyle “en verimlisi” diye pazarlanan serbest (yani özgür!) piyasa çeyrek asırlık egemenliğini zararla kapatsa da, liberalizm yakamızdan düşmüyor.

soL'da şeriatçı düzenin restorasyon saatinin geldiğini duyuruyoruz. AKP'ye omuz verip iktidar basamaklarından yukarı çıkartan liberaller, kendilerini en az dört yıldır muhalefet diye satıyorlar kamuoyuna. Şimdi bu muhalefetin sol rötuşlarla kendini düzeltip düzeni de rayına oturması bekleniyor. Restorasyon böyle bir şey.

Bu kez liberal restorasyon “düzeni kurtaracağız” diye yapılamaz. Tersine AKP düzenine karşı “yıkıcı” muhalefetin restorasyona kapsanması asıl kritik iş. Hem düzeni bozanlardan hesap sormak, hem bozucuların düzenini bozmak. Dedik ya, her niyete yenebilir diye...

İyi niyetli veya saflar, hesabı, sorguyu duyunca soldan bir güneş doğduğunu zannederler. Oysa restorasyon, başkası hesap soramasın diye yapılır. Her restorasyon halkın umudunu, enerjisini, mücadelesini çalma operasyonudur.

12 Eylül faşizmin kasıp kavuruşuydu. Yarattığı tahribat sadece demir yumrukla değil, ANAP liberalizmiyle elde edilmiştir. Bugün de liberal restorasyon şeriatçı İkinci Cumhuriyet'ten kopuş anlamına gelmeyecek.

2015'te bu mücadele başlamış bulunuyor. Ringde üçüncü bir güç istemiyorlar. Liberalizm bu operasyonda solu yedeğine çağıracak. Sadece çağırmayacak, baskı kuracak. Tahrifatla, yalanla...

Bu arada diyecekler ki, “siyaset kirli iştir, n'apalım...” Bu yolla kitleleri siyasetten ve örgütlenmekten daha da uzaklaştıracaklar. Durumun özeti budur ve bu bir oyun değildir.

Liberalizm kendi başına bir hiçtir. Özüne indirgenen liberalizmin özeti “paran kadar”dır. Toplumsal karşılığı sıfırdır bu özetin.

O nedenle iktidar olmak için 12 Eylül faşizmine eklemlendiler. Zaman geçti, şeriatçılığa eklemlendiler. Bu ittifak işlemi, tarafların bir değişim yaşamalarını da içerir. Liberaller partnerlerini başkalaştırırlar. Peki bugün kim olacak liberallerin partneri?

Bu partner, militanca olmasa da laikliği içermeli ve sulandırmalı. Bir orta sınıf demokratizmini temsil edebilmeli. Düzen dışı olmasa da sol sınıfına konabilmeli. İşçi sınıfını harekete geçirmemeli, ama genel bir adalet çağrısını yapabilmeli. Hem ateistleri hem “gerçek müslümanları” barındırsa, hem özgür kadınları hem imamları içerse... fena mı olur?

Türkiye'de böyle bir akım var. Kitaptaki adıyla “radikal demokrasici”, toplumsal muhalefette belli bir yer tutan Kürt hareketi bu operasyon için biçilmiş kaftana benziyor. Kürt hareketi liberal restorasyona “değer” katması karşılığında en azından “Türkiye partisi” ünvanını hak edecek.

Bunun denenmeye başlandığı görülüyor. O yüzden “solda” siyasette yeni bir kirlilik dalgası yükselmeye başlıyor.