Pamuk ipliği

Alper Birdal'ın “Pamuk ipliği” başlıklı yazısı 03 Mart 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

AKP ile Öcalan arasındaki müzakerenin pamuk ipliğine bağlı olduğunu söylüyor ilgili taraflar. BDP ya da AKP’nin sık sık görüşmelerin çok hassas olduğuna ilişkin açıklamalar yaptığına tanık oluyoruz. Her fırsata ne kadar hassas olduğu söylenen bir süreçte, iki de bir züccaciye dükkanına fil kaçırılmasını diyalektik bir çelişki olarak yorumlayabiliriz.

Fakat diyalektik akıl, bize yalnızca müzakerelerin değil, Türkiye’nin sınıfsal dengelerinin birçok noktada pamuk ipliği ile bir “istikrar” illüzyonuna bağlandığını söylüyor. Bunlardan biri ya da birkaçının kopması ülkenin sınıfsal dengelerinin, dolayısıyla müzakere, Anayasa vs. tartışmalarının zeminin de baştan aşağı değişmesi anlamına gelecek.

Önceki gün açıklanan Forbes’un “en zenginler” listesine bakalım örneğin. Türkiye ekonomisinin 2012’de yüzde 2,7 civarında büyüyeceği tahmin ediliyor. Erdoğan ve partisi, ısrarla Türkiye’nin uluslararası kriz koşullarında küçülmemesinin bir başarı olduğunu anlatıyor. “İlk kez yumuşak iniş yapmayı başardık” diyordu bir ekonomi bakanı geçenlerde.

Peki, şu listeye baktığımızda ne görüyoruz? AKP “ekonomiye yumuşak iniş yaptırdık” diye övünedursun, zenginlerin servetinin inmeye pek niyeti yok. Servetlerini bir yılda yüzde 26’ya yakın artırmışlar dolar milyarderi sayısı dokuz kişi daha artmış, 44’e çıkmış.

Ama Forbes yaptığı dergisinin sayfalar dolusu analizden bu muazzam servet birikiminin de pamuk ipliğine bağlı olduğu sonucu çıkıyor.

Nasıl mı?

Birincisi, bu sene servetini ciddi ölçüde artıranların “becerisinin” ABD ve Avrupa’dan pompalanan parayla oluşan dalgaya binmeyi becerenler olduğu söyleniyor. Türkiye ekonomisi yavaşlasa da İMKB 100 Endeksi’nin son bir yılda yüzde 55 değer kazanması işte o dalganın bir yansıması. İMKB 100’ün içindeki şirketlerin sahipleriyle en büyük servet sahipleri aşağı yukarı aynı. Bir dalgaya bindiler, ama o dalganın er ya da geç sönümleneceği malum.

Sönümlenince ne olacak? Pamuk ipliğine atılan bir diğer düğüm de işte bu...

En zengin 100 listesinde 117 kişi var. Bunlardan 87’sinin servetinin kaynağı gayrimenkul yatırımları, 86’sının enerji, 55’inin turizm, 46’sının finans, 42’sinin perakendecilik, 39’unun inşaat. Yani enerji yatırımları dışında, servetlerini üretken sektörlerden elde etmiyorlar.

En büyük servet kaynakları olan gayrimenkuldeki durum ise bir hayli vahim. Hepsi mal bulmuş mağribi gibi Erdoğan’ın İstanbul’la ilgili “çılgın projeleri”nin üzerine atlamış durumda. Kanal İstanbul’undan, Başakşehir tarafında yapılan yeni kente, Finans Merkezi zırvalığına kadar... Ama bitecek. Biteceğini, “Gayrimenkulde Gelişen Trendler Avrupa 2013” raporu bile tespit etmiş son iki yıldır en gözde pazar denilen İstanbul, bu yıl Münih, Berlin ve Londra’nın gerisine düşmüş. 400 milyar dolarlık kentsel dönüşüm rantı, zenginlerin ağzının suyunun bir süre daha akmasını sağlayabilir kuşkusuz. Ama herhalde gayrimenkulle servet biriktirmenin bir likidite bolluğu meselesi olduğunu, altyapısı rezalet durumdaki İstanbul’un, Avrupa kentleriyle uzun süre rekabet edemeyeceğini söylemek için alim olmaya gerek yok. Çökecekler.

Enerji sektörü, Türkiye burjuvazisi bir çıkış yolu olabilir mi peki? Geçen hafta, AKP’nin enerji jeopolitiği açısından ne denli riskli işler yaptığını anlatmaya çalışmıştım bu köşede. Bu siyasi risklerin sermaye cephesindeki somut karşılıklarından bir tanesi, Mehmet Emin Karamehmet’in servetinin bir yılda 500 milyon dolar erimesinde görülebilir. Karamehmet, Kuzey Irak’ta İngiliz ortaklarıyla petrol ve gaz işi yapıyor. Turkcell’le ilgili bir davada Rus ortağı Alfa’ya 1,35 milyar ödemesi İngiliz mahkemeleri tarafından kesin hükme bağlanınca, en zenginler listesinin ilk 10’undan düşüverdi. Karamehmet örneği, enerji piyasasında AKP’nin “emperyal vizyonunun”, petrol tekelleriyle aşık atmak için yeterli olmadığını gösteriyor.

Geriye ne kalıyor? Listenin başındaki Ferit Şahenk kalıyor. Doğuş Holding stratejik yatırımlarını lüks tüketim piyasasına yönlendiriyormuş. Lüks restoranlar, marinalar, beş yıldızlı oteller vs.

Yani başa dönüyoruz. Dışarıdan gelen para kesildiğinde pamuk ipliğini bağlayacak yeni bir çıpa bulmak zorunda Türkiye burjuvazisi. Tabii, Türkiye işçi sınıfının, göbeği her gün biraz daha şişen patronları yalnızca seyretmeye devam etmesi şartıyla.