Akif Akalın koronavirüs salgınının son durumunu yazdı.

Salgın ne zaman bitecek?

Herkes salgının ne zaman biteceğini, “normal hayata” ne zaman dönüleceğini merak ediyor. Hemen her hafta bir veya iki kez bu konuda röportaj veriyorum. Yanıtım çok net: üretim durduğu zaman.

Çünkü üretim durmadan, insanlar her gün işlerine gitmek için evlerinden çıktığı sürece salgının durması mümkün değil. Virüs hastalardan sağlamlara bulaşarak yayılmaya devam ediyor. Virüsün toplum içinde dolaşımını ve hastalardan sağlamlara geçişini durdurabilmek için “karantina” (İngilizce lockdown deniyor) uygulanması şart. 

Bu durumu dün (23 Haziran) benimle röportaj yapan Ferhan Şaylıman’a da örneklerle anlatmaya çalıştım. Wikipedia1 ülkeleri karantina tedbirleri aldıkları tarihe ve karantinanın ölçeğine göre sıralamış. Bu listeyi ülkelere göre pandeminin gidişini aktaran Worldometer web sayfasıyla2  karşılaştırınca her şey Bilim Kurulu üyelerimizin dahi anlayabileceği şekilde apaçık görülebiliyor. 

Listenin başında Arnavutluk var (A harfiyle başladığı için). Arnavutluk 13 Mart’ta, ülkede ilk vaka görülür görülmez “ulusal” ölçekte karantina ilan etmiş. Böylece hemen yanıbaşındaki karantina tedbiri almakta geciken İtalya’da 240 bin vaka ve 35 bin ölüm (milyonda 573) varken, Arnavutluk’ta yalnızca 2 bin vaka ve 44 ölüm (milyonda 16) gerçekleşmiş. 

Geçelim Latin Amerika’ya. Brezilya’nın durumu malum, karantina ilan etmemek için var gücüyle direniyor. Sonuç, 1 milyon 113 bin vaka ve 51.400 ölüm (milyonda 242). Peki, Brezilya’nın komşusu, 13 Mart’ta ilk vakanın görülmesinden sadece 4 gün sonra 17 Mart’ta “ulusal” karantina ilan eden Venezuela’da durum ne? Sadece 4 bin vaka ve 35 ölüm (milyonda 1).

Çin’in burnunun dibindeki Vietnam’a bakınca gerçek kör parmağım gözüne ortaya çıkıyor.  Vietnam henüz salgın Çin’deyken, daha ortada pandeminin sözü bile yokken, 1 Şubat’ta Çin ile uçuşları durduruyor. Salgın başka ülkelere sıçrayınca, 25 Şubat’ta Vietnam “bütün dünyaya” sınırlarını kapatıyor. 

Bunda ne var? Çok şey var. Vietnam da Türkiye gibi turizm gelirlerine çok bağımlı bir ülke. Hatta Türkiye’den çok daha fazla bağımlı. Örneğin Türkiye’de turizm gelirleri GSYİH’nın yüzde 4’ü kadarken, Vietnam’da yüzde 8’ini oluşturuyor. Türkiye’nin tam iki katı. 

Dahası var. Vietnam Kuzey yarıkürenin tropik kuşağında ve Şubat – Mart ayları, yani Vietnam’ın salgın nedeniyle kendisini dünyaya kapattığı aylar, Vietnam’a “en çok” turist gelen aylar. Vietnam salgınla mücadele edebilmek için en çok gereksinim duyduğu gelirlerden fedakarlık yapıyor.

Bu süreçte Vietnam’da 35 bin işyeri iflas ediyor. Vietnam ekonomisi 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 3,8 küçülüyor, yalnız Şubat ayında 21,1 milyon dolarlık turizm geliri yitiriliyor. Üretim yüzde 15 düşerken, tekstil sektörü tarihte görülmedik bir darbe alıyor ve 2,8 milyon tekstil işçisi olumsuz etkileniyor. Toyota, Honda, Hyundai, Ford ve Nissan üretimlerini tamamen durduruyor. Vietnam havayolları 1,3 milyar dolar zarar açıklıyor ve 10 bin emekçisinin yarısının işine son veriyor. 

Sonuç? 100 milyona yakın nüfusu olan Vietnam’da salgının başından beri yalnızca 349 vaka tespit edildi ve tek bir ölüm gerçekleşmedi.

Wikipedia’da listede ülkeleri karantina tedbiri aldıkları tarihe göre filtreleyebiliyorsunuz. Bunu yapınca Türkiye’nin listenin en sonunda olduğunu, yani karantina tedbirine en geç başvuran ülke olduğunu görüyorsunuz. Bu da “ulusal” ölçekte değil, yalnızca büyükşehirler ve Zonguldak ile sınırlı. Sonucu söylemeye gerek yok, Sağlık Bakanı her akşam TV’de veriyor…

Son olarak buradan bir kez daha hastalıkla mücadele (hasta tedavisi) ile salgınla mücadelenin çok farklı şeyler olduğunu hatırlatmak istiyorum. Maalesef halkımız bu konuda politikanın esiri olmuş “bilim insanları” tarafından yanıltılıyor. 

Bir insan koronavirüsle enfekte olup hastalandığında belirli belirti ve bulgular ortaya çıkabilir. Örneğin ateşi çıkar, solunum sıkıntısı başlar vs. Bu insanlara teşhis konması ve tedavi edilmeleri salgınla mücadele “değildir”. Bu basitçe diğer hastalıklarda olduğu gibi “hasta tedavisidir”. Elbette salgın mücadelesine katkısı vardır, fakat salgın mücadelesi bambaşka bir şeydir.

Salgın mücadelesinde sorun hastaların tedavi edilmesi değil, virüsün toplum içinde dolaşımının durdurularak, bulaşın önlenmesidir. Bunun yöntemleri en azından 4 bin yıldır bilinmektedir. Tevrat’ta, cüzzamlı hastaların “izole” edilmesi gerektiği yazılıdır. Yani hastaların izole edilmesi gerektiğini bilmek için Bilim Kurulu üyesi olmaya gerek yok.

Yine karantina tedbirlerinin de tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Yüzyıllardır dünyanın bütün limanlarında temaslılar ve şüpheliler karantinaya alınarak salgınların ülkelere girmesi önlenmeye çalışılmıştır. Bunu da bilmek için Bilim Kurulu üyesi olmak gerekmez, Boccacio’nun 1350 yılında yazdığı Dekameron’u okuyan biri, karantinanın nasıl bir şey olduğunu, bizdeki tatil günlerinde alınan tedbirlerin karantina olmadığını bilir. 

Peki, yazımızın başına dönelim: üretim nasıl duracak? 

Üretimin durmasının 3 (yazı ile üç) yöntemi var. Ya hükumet 14 günlük bir karantina ilan ederek üretimi durdurur, ya işverenler gönüllü olarak işyerlerini 14 gün kapatır ve işçilerine evlerinde oturmalarını söyler, ya da, bizim sendikalarımız inanamayacaklar fakat sendikalar ve emek örgütleri üretimden gelen güçlerini kullanarak üretimi durdurabilir, işe gitmeyip 14 gün evlerinde oturabilirler.

Ben “ideolojik” bir tutum içinde değilim. Bilim bu sorunun ancak 14 gün kitapta yazıldığı gibi karantina uygulanırsa çözüleceğini söylüyor. Bu karantina kararını ha hükumet, ha işveren, ha işçiler ve emekçiler almış, hiç fark etmez. Üretim dursun ve virüsün dolaşımı, insanları hastalandırması, öldürmesi önlensin de, nasıl önlenirse önlensin.

YAZARIN DİĞER YAZILARI