Araf'ta bir solculuk

Emine Araf isimli Şam'da yaşayan lezbiyen blog yazarının aslında Amerikalı evli bir erkek çıkması, çeşitli yönleriyle tartışıldı. soL ekibinden Yiğit Günay, Araf'ın, ya da Tom MacMaster'in hikâyesini başka bir yönüyle yazarak, bir tür solculuğun Suriye'deki rolüne işaret etti.

"Şam'da Lezbiyen Bir Kız" adlı blog, son bir haftanın en önemli gündemlerinden biriydi. Kısaca olay şöyle gelişti: Şam'daki hükümet muhalifi bir lezbiyen olan Emine Araf'ın yazdığı blog çok popüler oldu, batı medyasının en büyük gazetelerinde röportajları yayınlandı, hatta "Devrimin Sembolü" olarak anılmaya başlandı. Ancak geçtiğimiz hafta blogda Araf'ın hükümet güçleri tarafından kaçırıldığı yazıldı, ortalık ayağa kalktı. Araştırmalar, Araf'ın kimliği konusunda kuşku uyandırdı, ve sonunda evli bir ABD'li erkek olan Tom Macmaster, blogu kendisinin yazdığını itiraf etti (ayrıntılar için şu ve şu habere bakılabilir).

Heteroseksüel bir erkek Amerikalı, niye lezbiyen bir Suriyeli kadının ağzından blog yazmak istesin? Sorunun ilgi çekici olduğu aşikâr. New Yorker'dan Amy Davidson'ın, MacMaster'ın tavrını birkaç asır önceki "hayali lezbiyenler de içeren anti-Katolik rahibe kaçırma hikayeleri"ne benzetmesini eğlenceli, çeşitli yerlerde bu hayali kişilik oluşturma tutumunun bir çeşit sosyal medya Münchausen Sendromu'na benzetilmesini zorlama bulabiliriz… İşi kişisel-psikolojik motivasyonlara indirgersek, müstesna ülkemizde Google'a "hikâye" yazınca derhal önümüze gelen yatak hikâyelerinin yazarlarının kadınların ağzından yazdıkları hikâyelerdeki beceriksiz dile değinip gülebilir, hatta bunların "edebi değeri" ile MacMaster'ın ilgi çekici üslubu arasındaki "tartışılmayacak fark"a dikkat çekip, hele de şu sandıkların açılmasıyla karşılaşılan tablonun üzerine, halkımızın kültürsüzlüğü, cehaletiyle ilgili iki beylik tespit sıralayıp, konuyu temelli kapatabiliriz…

Oysa bu eğlenceli psikolojik tahliller alanından, siyasi tahlillerin kuru yavanlığına doğru çevirirsek rotamızı, önümüzdeki çalkantılı sularda kimin yelkenini hangi rüzgârlarla şişirdiğini göreceğiz.

Tüm Ortadoğu ülkelerinde, özellikle de Suriye'de, gidişatı bakımından uğursuz bir noktaya sürüklenen Arap Baharı'nın başlangıcından beri yoğun bir medya çarpıtması olduğuna dair habercilik yapmaya çalıştığı için bu hikâye soL'un baştan beri ilgisini çekti. Emine Araf kandırmacası, en başta bu diğer büyük kandırmacayı işaret ettiği için önemli: Aylardır büyük batı medyası, kurgusal bir karakteri Suriye'de neler olup bittiğine dair anlatıcı olarak görüyor, röportajlar yapıyordu.

MacMaster da, şevkle bu karaktere sarılıyordu. Meseleyi bir "lezbiyen rahibelerin kaçırılması" hikâyesinden bizce farklı kılan da, işte bu şevki sağlayan siyasi motivasyon.

Yabancı basına verdiği demeçler ya da blogunda yazdığı yazıların analizine hiç bulaşmadan, bizim açımızdan çok daha vurucu bir örnekle betimleyelim bu siyasi motivasyonu. Hürriyet'ten İrem Köker, 12 Mayıs günü Emine Araf'la mail yoluyla yaptığı bir röportajı haberleştirmişti. Haberdeki şu kısım ilgi çekici:

Sadece kendisinin değil, tüm Suriyelilerin Türkiye’ye müthiş bir sevgi duyduğunu söylüyor. Bunu anlatabilmek için verdiği örnek ise çarpıcı:
“Bugün Türk askeri Suriye’ye girse, bombalarla değil, çiçeklerle karşılanır.”

Bu kurgusal yarı Suriyeli lezbiyen, ya da gerçek hayattaki Amerikalı akademisyen, Türkiye'deki bir gazeteye, Türk askerlerinin Suriye'ye girmeleri halinde çiçeklerle karşılanacağını söylemekten hiç çekinmiyordu. Bu cüreti gören Mehmet Kuzulugil'in, soL Radyo'da aynı akşam yaptığı "Güne Bakış" programında bu karakterin çok muhtemelen uydurma olduğunu söylemesi, tesadüf değil. Eminim Kuzulugil, Emine Araf karakterinin bir CIA manipülasyonu olduğunu düşünüyordu.

Açıkçası, hikâyeyi soL'a haberleştirirken ben de öyle düşünüyordum. Emperyalizmin sosyal medyayı bilgi manipülasyonu için ne kadar özenle ve önemle kullandığına dair soL sık sık haberler yapıyor. Üstelik, "Arap Baharı" döneminde bu faaliyetin iyice yoğunlaştığı şu dönemde Suriye'ye karşı böyle bir operasyona girişilmiş olması, çok akla yatkındı. Üzerine bu blog yazarının bütün batı medyasınca parlatılması, ve Türkiye'yi Suriye'yi işgal etmeye davet eden cüret düşünülünce…

Kendimce bu kanımı güçlendiren başka emareler de bulmuştum. Örneğin MacMaster'ın karısı Britta Froelicher'in, daha 2008 yılında bir Quaker organizasyonu olan Amerikan Dostları Hizmet Komitesi'nin (The American Friends Service Committee - AFSC) Ortadoğu Barış Eğitim Programı şefi olarak, İstanbul'da düzenlenen ve İsrail ve Suriye'den Vaşington büyükelçisi gibi üst düzey diplomatların katıldığı bir panelde yöneticilik yapmış olması gibi (ki, Emine Araf'ın arkasında Tom MacMaster'ın olabileceği iddiasını Electronic Intifada sitesi ilk defa gündeme getirdiğinde, bunu MacMaster'ın eşi Froelicher'le birlikte yaptığı düşünülüyordu). Tarihsel kuşkumuzla, Ortadoğu'da "barış" adına faaliyet yürüten ABD kurumlarına "allah allah" diyerek yaklaşıyoruz.

Fakat, ortaya çıkanlara bakılırsa, daha beter bir durum var. Anladığım kadarıyla Tom MacMaster, kendini ABD siyasi yelpazesine göre oldukça solda gören, üstelik bu yönde faaliyette de bulunan -onların yaygın tabiriyle- bir aktivist.

Ağabeyi Sam'in Washington Post'a anlattığına göre Tom, Emory Üniversitesi'nde Austro-Gotlar üzerine çalışmak üzere girip, kendini Arap coğrafyasına derin bir ilginin içinde bulduğu günlerde Atlanta-Filistin Dayanışması adlı barış grubunun eşbaşkanı idi. Dahası, Körfez Savaşı sırasında Irak'a olası bir saldırıyı önlemek adına bir "öğrenci barış misyonu"nun parçası olarak Bağdat'a gitmişti.

Evlenmeden önce Türkiye'de İngilizce dersleri vermiş olan annesi, Tom'un "Ortadoğu'ya sempati besleyen bir ailede büyüdüğünü" söylüyor. Çocukluğunda bile Nagazaki'ye atılan atom bombalarının yıldönümünde Pentagon'un merdivenlerine kağıttan kuğular koydukları eylemlere katılmıştı, geleceğin "Şam'daki lezbiyeni".

Ayrıca şu anda doktorasını yapmakta olduğu Edinburgh Üniversitesi'nde de "Filistin'de Adalet için Öğrenciler" grubunda aktifti. Görebildiğim kadarıyla grubun kendi içinde çıkardığı eğitim ve tartışma programında Filistin tarihi ve Filistin solu konularını Tom anlatıyordu.

Bunca bilgiyi niye veriyorum? Belli ki kendini solda gören bir kişinin söyleminin, "Arap Baharı" döneminde nasıl da emperyalizmin çıkarlarıyla tamamen uyumlu bir noktaya savrulacağını gösterebilmek adına. Bir edebi zevki ve yeteneği olduğu görülen (ve Kanadalı bir kadınla aylarca flörtleşip, bu Temmuz'da İtalya'da buluşma sözü verecek kadar ileriye gittiği bir aşk ilişkisi yaşayacak kadar kurmaca karakteriyle oynamaktan keyif aldığı anlaşılan) MacMaster'ın, blogunun bu kadar ünlenmesinin arkasında yazma yeteneğinin değil, söylediklerinin siyasi doğrultusunun olduğunu bilmesi gerek.

Suriye'de, Ortadoğu'da yaşananların birer "devrim" olduğuna inanan bu tip solculuk, kendini Türkiye'yi Suriye'yi işgal etmeye davet ederken bulabiliyor işte.

Devrimciler adına üzücü olan bir nokta da var: Bu siyasi yaklaşımın, ne Suriyeli ne Türkiyeli olmasına rağmen böyle çağrılarda bulunabilecek cüreti göstermesini sağlayan özgüveni… Demek ki marksistler olarak, emperyalizm tahlili yapmadan dünyaya bakan vicdan solculuğunun nereye gelebileceğini ortaya koyacak ideolojik mücadelede eksik kalmışız.

Şimdi, yeni bir sınav başlayacak. Geçtiğimiz ay soL, AKP'nin Suriye'ye yönelik bir emperyalist müdahalenin aktif faili olmaya niyetlendiğine dair çeşitli haberler yapmıştı (özellikle şu ve şu haberler). Erdoğan'ın balkon konuşması, sürecin daha da hızlanacağını hissettirdi. İngiliz basınında yazdığına göre Erdoğan, kendisini seçim zaferinden dolayı tebrik etmek üzere arayan İngiliz Başbakanı David Cameron'a, İngiltere'nin Suriye'ye uygulamayı düşündüğü baskıyı destekleyeceklerini söyledi. Çok sayıda veri, emperyalizmin Suriye'de de Libya benzeri bir "bahar" örgütlemesi durumunda, Türkiye'nin savaşın parçası olacağını gösteriyor (ki halihazırda Türkiye, özellikle Müslüman Kardeşler üzerinden muhaliflere verdiği destekle düşük yoğunluklu savaşın bir parçası zaten).

Böyle bir durumda, Suriye'de bir devrim olduğu ve bunun desteklenmesi gerektiği düşüncesiyle bir dış müdahaleye destek vermeye kalkacak liberal solcular, bu saldırganlığın asıl ideolojik meşruiyet kaynağı olacaktır. Kısa vadede önümüzde duran görevlerden biri, böylesi bir liberal sol ideolojik tahkimatı önlemektir. En başta da, doğru bilgi kaynağı olarak, habercilik yaparak.

Yiğit Günay (soL)