Erkan Baş yazdı: Yeni Osmanlı’nın devşirmeleri

Dönekliğin kimi belirgin kaynakları olduğunu görüyoruz. Örneğin sınıf uzlaşmacılığı, dönekliğe giden yolun önemli kaynaklarından birisidir. 80’li yıllarda döneklerin ağırlıkla Aydınlık kökenli olmasının bana göre temel nedeni budur, sınıf uzlaşmacılığı düzene bağlanmak için bir köprü işlevi görmüştür.

Erkan Baş - soL

Yazı dizimizin dünkü bölümünde 80’li ve 90’lı yılları dönekliğin altın yılları olarak tanımlamıştık. 2000’li yıllarla ama özellikle AKP’nin iktidara gelişinden sonra başlatabileceğimiz yeni evreden günümüze kadar ki dönem, dönek üretimi açısından 80’lerden 90’lardan geri kalmadı.

İletişim alanındaki gelişmeye paralel olarak, seslerinin daha çok çıkıyor oluşu bizi yanıltmıyorsa, 90’lardan çok daha fazla sayıda döneğin piyasaya sürüldüğünü bile söyleyebiliriz.

Yaşadığımız yıllar döneklik tarihinin de en parlak günleri. Burada sadece sayısal bir değerlendirme yapmıyoruz, günümüz dönekleri, bir bütün olarak döneklik tarihinin tüm özelliklerini özümsemiş ve bunları çağın gerekleriyle birleştirmeyi de başarmışlardır. Eklemek gerekir, cehaletleri de eskinin döneklerini bile aratacak düzeydedir.

Nasıl türediler?
Bugünün dönekleri elbette bir anda gökten inmediler. Üreyebilecekleri bir düşünsel atmosfer vardı ve bugün geldikleri yerlere bu atmosferi soluya soluya ve yavaş yavaş vardılar.

Nasıl AKP 12 Eylül’ün yarattığı zemine basarak, onu mantıki sonuçlarına da taşıyarak bugüne ulaştıysa, dönekler de 12 Eylül ve ardından gelen uluslarası karşı devrim sürecinin yarattığı düşünsel ve siyasal atmosferin bir ürünü olarak ortaya çıkıp, burjuva ideolojisiyle beslene beslene bugünlere geldiler.

Liberalizm: Dönekliğe açılan kapı
Solun tarihine baktığımızda, dönekliğin kimi belirgin kaynakları olduğunu görüyoruz. Örneğin sınıf uzlaşmacılığı, dönekliğe giden yolun önemli kaynaklarından birisidir. 80’li yıllarda döneklerin ağırlıkla Aydınlık kökenli olmasının bana göre temel nedeni budur, sınıf uzlaşmacılığı düzene bağlanmak için bir köprü işlevi görmüştür.

Aynı nedenle 2000’lerin döneklerinin yolunun esas olarak “özgürlükçü sol” kaynaklı olduğunu görüyoruz. Örneğin 2000’lerin başında solun ilk esaslı tartışmalarından birisi olan AB tartışmalarına bakabiliriz. Bugünün döneklerinin tamamının AB’den gelecek demokrasi masalları anlatanlardan çıkması tesadüf değildir. Özellikle Türkiye’de sermaye sınıfının yeni bir yol arayışlarına girdiği 1990’ların sonundan bu yana, dönekliğin yolu liberalizmden geçmektedir. Sermaye sınıfı, toplumu ideolojik olarak istediği gibi şekillendirmek için ihtiyaç duyduğu kanaat önderlerinin en azından bir kısmını solun liberalizme bulaşmış unsurları arasından devşirmiştir.

Önemlidir, 80’li yıllarda süren tartışmalarda sivil-toplumcu liberal tezleri ileri sürenlerin, önemli bir kısmı, kısa bir süre sonra solcu olma iddialarından da vazgeçerlerdi. Bugün onlara göre çok daha geri, çok daha açık sosyalizm düşmanı tezler savunanlar sol olma iddiasını devam ettirmekte ve kamuoyunda solcu olarak görülebilmekte.

90’lı yıllarda AB’yi savunurken, onun ABD emperyalizmini de frenleyeceğini iddia edenler, bugün ABD’nin emperyalist saldırılarını da meşrulaştırmak için çalışmaları bu kapsamda bir örnektir.

90’ların sonunda sol kimliğin temel değerleri olarak görebileceğiniz, anti-emperyalizm, gericilik karşıtlığı, işçi sınıfı gibi başlıklarda, solun geleneksel çizgisini aşması gerektiğini söyleyenlerin listesiyle milenyum döneklerinin listesi, üç aşağı beş yukarı ortaklaşmaktadır.

Kürt hareketinin gölgesinde...
Döneklerin düşman olduğu sol değerler sıralarken, yine solun bir değeri olarak sayabileceğimiz milliyetçilik-şovenizm karşıtlığını yazmadık. Bu nedenle bir parantez açalım.

Halkların eşitliğini ve tüm halkların özgürlüğünü savunmak, bir halkın başka bir halktan üstün olduğu saçmalıklarına karşı mücadele etmek sol kimliğin en önemli öğelerinden birisidir.

Döneklerin bir kısmının hâlâ sol görünümü vermesinin bir nedeni de Kürt sorunundaki sözde duyarlılıklarıdır. Burada da net olmak gerekiyor, liberallerin ve döneklerin emekçilerle ve geniş halk kesimleriyle hiç bağları yoktur ve siyaset biraz da güç işidir. Kürt sorununda şirinlik yapmalarının nedeni budur.

Döneklerin bir kısmı, Kürt hareketinin toplumsal-siyasal gücünü arkasına alamazsa hiçbir toplumsal taban bulamayacak, gerçek anlamıyla hiçleşecektir.

Döneklerin güncel görevi
Türkiye tarihi açısından nasıl önemli bir dönemden geçtiğimiz soL gazetesinde de sık sık ve ayrıntılı biçimde işleniyor. Özetle 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiye edildiği, gericiliğin toplumsal alandaki ağırlığının arttığı, emperyalizmle bağımlılık ilişkilerinin kuvvetlendiği ve sermaye diktatörlüğünün sağlamlaştırıldığı bir yeni rejim inşa sürecinden söz ediyoruz.

Herhangi bir toplumda, bu isterse insanların açık açık ezilip sömürüldüğü köle toplumları olsun, egemenlerin en önemli görevlerinden birisi ezilen sınıfların iktidara bağlılığını sağlamaktır. Bu kimi zaman baskı ve şiddet kullanarak, korku ile başarılır kimi zaman ikna mekanizmaları devreye girer.

Sol, Türkiye’de örneğin seçim sonuçları açısından baktığımızda çok önemli bir güç olarak görülmeyebilir, ancak herhangi bir siyasal toplumsal gelişmenin en geniş halk kesimleri tarafından nasıl algılanacağında, nasıl tepkiler vereceğinde solun belirleyici bir önemi vardır.

Bugün AKP’nin yeni döneklere biçtiği temel misyon, gerçekleştirdikleri gerici dönüşüme toplumsal onay kazandırmaktır.

Dönekler, AKP saldırılarını süsleme uzmanlarıdır.

Cumhuriyet düşmanlığı
Milenyum döneklerinin en temel ortak özelliği Cumhuriyet düşmanlığıdır.

Burada söz konusu olan 1923 Cumhuriyeti’ni eşitlikçi-özgürlükçü bir perspektifle aşmak filan değildir. Tersine bu tutumları, tarihimizdeki her türlü ilerici atılıma düşmanlığın güncel bir yansımasıdır.

90’lı yılların döneklerinin baş düşmanı sosyalizmdi. Bunu ekseriyetle SSCB deneyimine düşmanlık üzerinden sürdürdüler. Bizim açımızdan geçici de olsa ortada bir yenilgi vardı ve dönekler bunun üzerinde tepinmeyi bir fırsat olarak gördüler. Dönekliğin açık açık ilan edilmeye başlanması, bunun bir övünç olarak sunulması yüzsüzlüğü vs. hep SSCB’nin çözülüşünden sonra gelmiştir.

Bugünün dönekleri de istisnasız, sosyalizm ve SSCB düşmanıdır. Ancak bunun üzerine 1923 düşmanlığını da açık açık eklemeye başlamaları, AKP’nin 2007’de elde ettiği seçim başarısının ardından başlattığı büyük saldırı hamlesiyle eşzamanlıdır.

Her dönem güçlünün yanında konumlanan dönekler, efendileri “zafer” kazandıktan sonra bir nevi leş kargası olarak yaşamlarına devam ediyorlar.

Onlara kısaca Ç.Ö.P. diyebilirsiniz
Dönekliğin en belirgin özelliği, kendisini aşırı önemsemesidir. Burada söz konusu olan basit bir bireycilik hastalığı veya abartılı bir özgüven değil, adlı adınca megalomanidir.

Megalomani psikiyatrik bir rahatsızlık. Türkçeye “büyüklük hezeyanı” ya da “büyüklük kuruntusu” olarak çevriliyor. En belirgin özelliği, düşünce ve davranışlarında kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırmasıdır. Kişinin, yetenekleri, nitelikleri ve yaşantısı hakkındaki mantıksız inançlara dayan bu derin ruhsal sorunluluk halinin bir diğer özelliği, kendisi dışındaki kişileri, yetenekleri ve başarıları küçük görmesi ve küçük göstermek için çalışması.

Günümüz döneklerinin gerçek solu kendilerinin temsil ettiği iddiası ve bunun yanında sürekli olarak sola ve sol değerleri savunanlara saldırıları bu kapsamda değerlendirilebilir. Öyle ya birileri hâlâ inatla devrimciliği solculuğu sürdürüyorsa bu dönekler konumlarını açıklama için kendilerini daha akıllı veya daha gelişkin saymak zorundalar.

Döneklerin bu özelliği, egemenler tarafından da özellikle kullanılır. Aslında hiçbir nitelik taşımayan, hiçbir özgünlük görülemeyecek, sözleri ve eylemleri sürekli parlatılıp, pazarlanır. Dönek takımından birçok ismin birden bire çok sayıda TV tartışmasına konuk edilmeye başlanması, ana akım medya da köşe yazarı olarak istihdam edilmesi bunun küçük bir örneğidir.

Böylece hem döneğin taşıyıcısı olduğu anlamsız, kalitesiz fikirler yaygınlaştırılır hem de döneğin egosu okşanmış olur.

Elbette bu hamlelerin gelecek için yatırım boyutu da vardır, dönmenin ne kadar önemli getirileri olacağının anlatılmasının bir yolu olarak görmek mümkün.

Ali Mert, Çöpten Kitap adlı yoğun emek ürünü, keyif verici çalışmasında maalesef artık Türkçe’de de kullanılan VIP kısaltmasını gerektiğinde Türkçe karşılığıyla kullanmayı öneriyordu. İngilizcesi “Very Important Person” ilk harflerinden oluşan VIP kısaltması yerine, “Çok Önemli Personel”in ilk harflerinden oluşan Ç.Ö.P. kısaltmasını... Gerçekten, her zaman olmasa bile, çoğu zaman daha açıklayıcı olmaz mı?

Başkalarını sonra tartışalım ama yukarıda sıralanan özellikleriyle birlikte düşündüğümüzde, döneklere kısaca Ç.Ö.P. demekte herhangi bir sakınca görmüyorum.

Osmanlı’nın mirası devşirmeler
Eski Türk devletlerinde savaş tutsakları, maaşlı asker olarak kaydedilirdi. Osmanlı’nın ilk yüzyılında da savaş tutsaklarından bir ordu oluşturulması yoluna gidildi. Padişahın hassa ordusu yani Yeniçeri taburları, savaş tutsaklarından oluşturuldu.

İmparatorluk sınırları genişleyip, hükmedilecek ahali kalabalıklaştığında devşirme sistemine geçildi. Balkan ülkelerinde Hıristiyan köylerine yapılan baskınlarda toplanan çocuklar, önce dil ve din öğrenmeleri için Anadolu’da Müslüman ailelerin yanına verildi. Dil ve din eğitiminin ardından güçlü ve dayanıklı olanları hassa askeri olmak üzere Yeniçeri kışlalarına zeki ve yakışıklı olanları da bürokrat ve saray iç oğlanı olmak üzere Enderun’a kaydedildiler. Müslümanlaştırılarak devşirilen asker ve bürokrat topluluğu, yani aile ve sınıf bağlarından yoksun köksüz bir zümre oluşturdu.

En namlı vezirler kumandanlar, akıncı beyleri, “kapıkulu” denilen devşirmeler arasından çıktı.

(...)

İmparatorluğun genişleme döneminde çürümeye başlayan devşirme sistemi 18. yüzyıl ortalarında resmi olarak lağvedildiyse de zihniyet olarak devletin hücrelerinde yaşamaya devam etti ve Cumhuriyet’e miras kaldı.

Modern devşirme sistemi baskı ve zora değil, gönüllülük esasına dayandırıldı.

(Rahmi Yıldırım, Devşirmeler Dönekler, Karınca yayınları, Kasım 2010, s.15)

Dönekliğin hazırlık sınıfı: Birikim dergisi
Kapağında hâlâ Sosyalist Kültür Dergisi yazmaya devam eden Birikim dergisinden söz edeceğiz.

İçinde şu yazmış, şöyle iyi bir yazı çıkmıştır filan, bunların -açık söyleyelim- hiç bir önemi yoktur.

1975 yılında yola çıkarken “çeşitli burjuva ideolojilerinin kılık değiştirerek Marksist düşünceye sızmasını önlemek” gibi amaç da tanımlamış olan, yakın zamanda en geri burjuva düşüncelerin sol içinde değer görmesi ve sola sızdırılması için aracılık işlevi üstlenmiştir.

Hatırlayan çıkar mı bilmiyorum, Birikim, Eylül 2010’daki Anayasa referandumu sonrasında solun nerdeyse tüm devrimci kesimlerinin karşısında konumlandığı “yetmez ama evet” saçmalığını sola yutturamadığını fark ettikten sonra, geleneksel sola veda ettiğini açıklayarak aramızdan ayrılmıştı. Birikim’e göre yolun sonuna gelinmişti ve onlar artık kendi yollarını çizmeye karar vermişlerdi. Ancak bütün bu iddialı sözlerin ardından Birikim’in eskisinden farklı olarak ne yaptığını gören, duyan, anlayan hiç kimseyi görmedik.

Bunun çok basit bir nedeni var, bu memlekette sol yoksa, Birikim’e de gerek yok.

Çelişik gibi görünebilir ama Birikim sabah akşam eleştirdiği sol olduğu için işlev kazanan bir yayındır. Birikim’in işi o hiç beğenmediği sola, onların bilmediği, anlayamayacağı sözde entellektüel girdiler yapmaktır. Birikim, solu onu sol yapan öğelerden arındırıp, düzen açısından zararsız hatta faydalanılabilecek bir noktaya taşımak için çıkan bir yayındır.

Dikkatle bakıldığında, solun kendisini önemsemediği dönemlerde iyice agresifleşip öfke nöbetlerini yansıtan yazılarla dolduğunu görürüz Birikim’in. Bunun bir adım sonrasında, esas olarak bir dönek okulu olarak işlev gören Birikim, mezun vermeye ve piyasaya uyumlu yeni dönekler üretme görevini de yerine getirmiş olur.

Birikim 90’ların dönekleriyle 2000’lerin döneklerini birbirine bağlayan bir zemin olmuştur. 90’lı yıllarda solun ideolojik iklimine bozucu müdahalelerini sistematikleştirmiş, yeni döneklerin ürediği zeminin oluşmasına inanılmaz katkı koymuştur.

Birikim’in en olumsuz yanlarından birisi de sol düşünceyi benimsemiş ancak solun teorik alana, ideolojik mücadeleye dair kimi eksiklerini hisseden genç siyasetçilerin, akademisyenlerin solun dışına taşınması oldu.