On dakika ara

Olur bazen, yaşamın olağan akışına on dakika ara vermek istersiniz.

Yılları, haftaları değil ama günleri karıştırabilirsiniz. Kimbilir bazen ilk ikisi anlamsızlaşır, karışır, unutulmak istenir. Olabilir. Mümkündür.

Demiştim ya, bu yaz bin hüzünlü yaz gibi geliyor bana. Hayatımda 2014 yazı ne ifade edecek diye sorunca mesela ne yazmış olacağım ajandama?

Uzayıp giden cumbaba tatavası. Artık trajediyi geçmiş çoktaaan şaka değil başka bir şey olmuş seçim tantanası… Bir kuzgun gibi tepeden üstelik çok tepeden uzaktan izlemek gibi giderek anlamsızlaşan, belirsizleşen, kıpırdayan ağızlar, duyulmayan sesler, havada hiçbir iz, hiçbir etki bırakmayan onca laf, langırtı, şu bu.

2013 yazı mı, diyeceğiz. Ne büyük bir şölendi o! Ne keskin bir sevinç, ne güzel umut, insanı hafifleten, kuş gibi yapan, uçuran, şakıtan, şakıtan mutluluk… Böyle diyeceğiz, bir yıldız, beş yıldız, binlerce yıldız. Ah, yıldızımızın parladığı anlar kayıp gitti mi elimizden?

Peki, kayan yıldızları izlerken dilek tutmak gerekmez mi? Düşlemek…

2014 yazı bin hüzünlü yaz. Dibe çekiyor beni. Mola istiyorum. Bir mola. Bazen olur. Bazen başka türlüsü olmaz. Elden gelmez.

Günleri bilmek istemiyorum örneğin. Pazartesi mi, sallandıran Salı mı, Kadın cinayetleri ve iflah olmaz ataerkilliğin üzerine abanan İslamcı kapitalizm mi? Kara görünmeden önceki martıların sesini duymak mı Çarşamba, Yılını deviren gencecik suretleriyle kardeşimiz, çocuğumuz olan genç ölülerimiz mi kapkara bir hüzünde yaşatan bizleri? Perşembe püffff, ya Cuma hayırlı gün ne de olsa. Hayırsızlara inat.

Uzayıp giden günlerde Karamazov Kardeşler’le Games of Thrones yani manidar Türkçesiyle Taht Oyunları dizisi arasında boğulmak istiyorum. Tam da bu: Boğulmak. Bir müptela gibi, kendini kendi ördüğü fasit daire içinde keyfine esir etmiş bir Satir gibi kapatmak ve on dakika ara vermek istiyorum, ne güzel, bir Satir gibi. Masallara dalmak, ejderhalara inanmak, kötüler öldüğünde sevinmek, iyilere ağıt yakmak istiyorum. Gecegezenleri tuzla buz edip kadim tarihin köle pazarlıklarında Khalesee’yi kraliçem yapmak istiyorum. Ejderha yumurtaları bende nasılsa.
Kuzgun dedim ya, Edgar Allan Poe’nun Kuzgun’u, Taht Oyunları’nın kuzgununa karıştı. Üç gözlü, çok gözlü. Kuzgun işte, kuzgun… Hep kuzgun demek istiyorum mesela. Neye işarettir? Alıyor sazı Poe.

Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden/Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman./Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle/Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan/Kondu Pallas'ın büstüne hızla geçerek yanımdan,/Kaldı orda oynamadan.
Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca/Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan/"Gerçi yolunmuş sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun/Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından/Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?"/Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
(…)
Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden/O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan./Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,/Sustu, sonra ben konuştum: "Dostlarım kaçtı yanımdan/Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan."/Dedi Kuzgun: "Hiçbir zaman."
(….)
Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün/Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,/Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,/Sonra Kuzgun'u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan/Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan/Çatlak çatlak: "Hiçbir zaman."
Kuzgun, kuzgun, kuzgun işte.