Ekmek ve Gül

Tatil  olmuş muydu? Diyorum. 8 Mart yani.

Hayır, tatil değil.  8 Mart tatil olmadı. Bir tuhafsın sen de diyor. Bazen başka bir dünyada yaşıyormuşsun gibi davranıyorsun.

Ama 8 Mart son yıllarda özellikle ülkemizde geniş yığınların “Kadınlar Günü” olarak kutlamaya başladığı kabul günü kıvamında bir gün oluyor farkında mısın?

Pek değil. O gün pek çok eylem ve etkinlik de yapılıyor.

Doğru. Ama ben, kapitalist pazarın gündelik yaşamı, önemli günler ve haftalar hediye sepeti olarak yeniden kurgulamasından söz ediyorum.

Evet, iş yerindeki amirlerden, patronlardan, kadın nefretinin üreticisi politikalar geliştiren muktedirlere kadar herkes bir yıvış yıvışlık içinde, müstehzi bir sırıtışla “efenim kadınlar gününüz kutlu olsun” diyor. Çiçek miçek dağıtıyorlar.

Kırmızı karanfil. Böyle böyle sevmez oldum ben şu kırmızı karanfilleri...

Bu hafta karanfili sevmeme haftam mesela.

Tahrik indirimi zihniyetli tiplerin armağanı kırmızı karanfili hangi deliğe tıkıştıracağını bilemezsin.

 Söylene söylene, için içini yiye yiye, kendinle güreşe güreşe, ayıp olmasın diyen yüzünden nefret ede ede gülümseyecek misin? Sonra bir de teşekkür mü edeceksin üstelik?

Kadınlar Günü diye diye böyle oldu bu biraz da.

Kaptırıldı. Kapitalizm kapar, hiç affetmez. Sen içini olması gereken rengi çalmadığın sürece, boşluk lara alan açtığın sürece hop gitti. Bir pazar malzemesisindir artık.

Acımasızsın, kadın mücadelesinin geldiği noktayı hor mu görüyorsun?

Asla. Yukarıdaki kabul günü kıvamı bir yana, kadın mücadelesi olmazsa olmazdır bu cenderede.

Anladım,  kadınların kadın olarak tek başına erkek gölgesinden kurtuldukları tek bir güne laf ediyorsun o zaman. Karma eylemler falan... 

Sorun bu değil ki. Düşün bakalım, kadınların mücadelesi sadece erkeklere karşı mı olacak? Erkek egemenliğine karşı mücadele, var olan sistemde bir sistem mücadelesine evrilmedikçe kadın nefretini önlemede karşılık bulabilir mi sence?

Üstelik kadınların maruz bırakıldığı geri bırakılmışlık, şiddet, eğitim hakkı gaspı, hak yoksunlukları   emekçi sınıflara hiç yarar sağlamıyor ki.  Aksine, nüfusun yarısını gerici politikaların muhatabı haline getiriyor.

Kadın sadece emek gücünün satarak geçinen biri değil, aynı zamanda aile içinde ezilen, annelik yapan, çocuk ve yaşlı bakımından sorumlu, yani ailede erkek burjuvaya karşı proleteri temsil eden.

Evet tam da böyle olduğu için. Kadınların kalbiyle, aklını, incelikleriyle, mücadele tutkularını ve kararlılıklarını, kadını yerle bir etmeye ahdetmiş, eve kapatılası bir nesneye indirgemiş islami kapitalizme karşı örgütlenmeye çağırmak gerekiyor.

Kadının nerede güleceğinden, saçının telini örtmeye, hamileliğinden, gece sokakta dolaşmasına, kocasına her koşulda boğun eğmesinden, kaç çocuk doğuracağına kadar bir dizi başlıkta nasıl davranması gerektiğini dikte eden bir zihniyet var bilmiyor musun?

Evet. Bu kuşatmadan güç alarak sermaye-iktidar işbirliği ile esnek ve güvencesiz çalışma kampına sürülmekte kadın.

Kadın emeğine yönelik ciddi bir saldırı dalgası var.

İşte bu yüzden,  Klara Zetkin “işçi kadının kurtuluş mücadelesi burjuva kadının kendi sınıfının erkeklerine karşı mücadelesi gibi bir mücadele olamaz” diyor örneğin. 

Ve ekliyor:  “Kadın hakları savunucuları, kadınların ezici çoğunluğunun sınıf köleliğine karşı mücadelesini -o cinsiyet köleliğini yaratmasına ve keskinleştirmesine rağmen- boşluyorlar. Hatta ilkesel olarak reddediyorlar. Sadece kadın cinsiyetini, erkeğin lehine zincire vuran burjuva toplumunu yasal ve toplumsal bağların çözülmesiyle reformdan geçirmeyi amaçlıyorlar.”

diyor.

Dolayısıyla var olan sistemin sınırları içinde kalan kadın hareketi toplumdaki kadınların çıkarlarının temsilcisi ve öncüsü olamaz mı diyorsun?

Hayır, sadece eksik kalacaklarını, kadının kurtuluşu konusunda toplumda sürekli eşitsizlik üreten, dahası bu eşitsizlik üzerinden bina edilen sistemin çeperlerinde kalacaklarını, kadınlar için yeni bir dünyaya işaret edemeyeceklerini söylüyorum.

Evet, mantıklı.

Üstelik, bugün Kadınlar Günü muhabbeti, kutlama derecesinde bir çılgınlık olarak yaşanıyor demiştik ya en başta.

Hediyeler, tek taşlar, romantik akşam yemekleri falan.

Mücadele vurgusu sadece erkeklere karşı mücadeleye indirgendiğinde de başa sarıyor. Oysa Uluslararası komünist hareketin bir armağanı 8 Mart.

Şu bilinen hikaye. 8 Mart 1908 yılında New York'ta tekstil fabrikasında kadın işçilerin daha iyi çalışma koşulları için greve çıkmaları üzerine, kadın işçilerin dışarıdan yardım görmemesi için patron fabrikanın kapılarını kilitler ve çıkan yangında 129 kadın işçi yaşamını yitirir. Bunu not edelim.

Bir diğer önemli tarih,  8 Mart, 1917 yılında Rusya'da Şubat Devrimi'nde, kıvılcımı çakan Petrogradlı tekstil işçisi kadınların tüm işyerlerinde çıktıkları grevlerdir.

İşte bu yüzden 1921 yılında Moskova'da yapılan II.Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı'nda gündeme gelir.

Bir de 1907 ve 1910 Uluslararası Sosyalist Kadınlar Kongreleri'nde de kadınlar için özel bir “kadın günü” öneren Klara Zetkin'i destekleyen Rus delegasyonu var.

Aleksandra Kollantai şöyle der: “Çalışan sınıflardan kadınlar arasında yapılacak her türlü özel, ayrışmış çalışma biçimi onun bir kadın işçi olarak sahip olduğu bilinci yükseltmesinin bir aracı olduğu gibi, onu daha iyi bir gelecek için verilen kavgaya katmanın yoludur. (...) Kadınlar Günü ve kadın işçinin öz bilincini yükseltmeyi amaçlayan adım adım ve sürekli çalışmalar, işçi sınıfının bölünmesi değil, birleşmesi davasına hizmet etmektedir. Bırakalım, hem ortak sınıf davasına hizmet etmekten, hem de kendi kadınca kurtuluşu için dövüşmekten kaynaklanan coşku, kadın işçilerin Kadınlar Günü kutlamasına esin kaynağı olsun.”

İşte tam da bu metindeki adlandırmaya dayandırarak Kadınlar Günü diyenler var.

İşte tam da bu yüzden, Emekçi Kadınlar Günü ama...

Ve işte tam da bu yüzden, feminist hareketin  ayrışması gerekir.

O halde ve her zaman;

Yaşasın 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü!