Bahar isyancıdır

Aklınıza apansız gelince içinizi derinden acıtanlar vardır.

Özlenenler.

Hem de öyle özlenirler ki sanki özlemin yakıcılığında sonsuz bir şimdide uzanıp gitmek, o özlem anının keskin acısı içinde eriyivermek, başka bir boyutta öylesine kalakalmak, katılmak, suspus olmak ve sözlerin kifayetsiz kaldığı bir evrende kaybolmak istersiniz.

“Bahar İsyancıdır” deyince ortak hafızamız ve aklımızda kazınmış bir buruk tebessüm, “Ne kalır bizden yarına” dediğimiz anda Onat Kutlar’ın ağabey gülüşü ve sıcacık bilge yüreği atıverir omzunuza elini.

Bizdendir. Bizimledir.

Çoğaltarak öğretir, bilgece fısıldar, güç verir.

Ahh, bu dünyadan Onat geçti, dedirtirkenki erinçtir biraz.

Genişletir, ışıldatır.

“Yeter Ki Kararmasın”ın başka bir serzenişidir. Usul usul, ama derin. Ama yoğun. Ama geniş.

İnsan olduğunuza sevindiren insanlardandır. İçinizi gönendiren.

Bahar gelince, Onat Kutlar düşer aklıma. 

Zamansız gidişindeki şaşkınlık, hala şuramda kanayan. Çıkaramadığım bir diken.

Bir PKK bombası. Sinsice, tüm bombalar gibi. Yazıklar olsun.

1995 yılbaşı. Marmara Oteli. Telaşlı bir İstanbul akşamı. Erken inen akşamlara karışan hüzünler. Hüzünlerden bir hüzün. İsyanlardan bir isyan.

Oysa Onat Kutlar en fazla bahara yakışır. Bahar deyince Onat Kutlar. Ağabey bakışıyla puslu bir Kadıköy akşamüstünde zemheride ısınmaya çalışırken işte. Yel değirmeni’nde bir öğrenci evinde. Soğuktan morarmış elime ilk kez aldığım “Bahar İsyancıdır”daki dalga dalga yayılan ışıltılı sıcaklık.

Nasıl da aklımda bugün bile.

Erinçli bir diriliş. Soğukmuş, karanlıkmış vız gelir. Bir güneş doğar, bahar olur her yer.

Üstelik “Bahar İsyancıdır”

Her şey unutulur.

Ama bazı şeyler, bazı anlar unutulmaz.

Kişisel tarihinizle ülke tarihinin kesiştiği. 

Kesişme anları. Kesişen yollar. Yollar yollara.

Buluşma anları. Buluştuğunuz, yürüdüğünüz.

İnce bir sevinçle her tür mihneti karşıladığınız.

Bakıyorum kitaplığıma hırsla.

Nerede Bahar İsyancıdır?

Nerede Yeter Ki Kararmasın?

Nerede Sinema Bir Şenliktir?

Peki İshak?

Hırsım geçmiyor.

“Eksik kitaplarımız gibi ömrümüz, Orada burada savrulan, her bir gizli kütüphanede  utangaç izlerimiz” şiir gibi mi oldu ne.

Kala kala arka kapak yazısından:

“Yaşadığiımız şu karabasan, bir gerçeğin yansımasından başka bir şey değilse, ölümsüz gençlik ve bahar düşlerimiz nedir? Gerçek değil mi onlar? İstersen şimdi yalnız bunu düşünelim ve bekleyelim yarını. Yarın her zaman güzeldir.”

Madem bahar, o zaman Behçet Aysan gelsin örneğin. “Bahar Karşılaşması” desin. Bahar İsyancıdır’ın en güzel yerine kurulsun…

“önce bahar ıslak bir havlu kadar

bir avludan yaydı elma çiçeği

kokusu, tokaç yapan çamaşırcı

Kadınlar kokuyu çama astılar.

 

derken çinko sundurmadan atladı

çam kokusu sokağa, haydi bir kızın

eteğinin kıvrımına, kaldırımların

oldu gülü ve nalçaları haklandı.

 

bir adam kaldırdı yerden okşadı

düşünmeden bu bıçak gibi keskin

gül gibi gülü, taktı süngüsüne bir erin

neyse bizim gül dönüştü çiğdeme.

 

sonra satıldı çiçekçi sergisinde

gitti merkez tutukevi hücresine

İki gün solmadan kalabildi ancak

konuldu bir romanın en güzel yerine.”

 

“Bir tarz olarak, mektuplar yazardı Onat Kutlar. Posta kutunuza bir bakın şimdi...” demiş Sevgili Asaf Güven Aksel güzelim yazısında

Sahi, posta kutunuza bir bakın şimdi.

Bahar isyancıdır ne de olsa.