Akıl Oyunları ve Baykuş

Ipıssız bir yerde denizin, güneşin tadına varayım demiştim. Dedemin tabiriyle “dert mi bana” deyip olup bitenlere sırtımı dönmek, az biraz nefes almak, kafamı dinlemek, yeni bir sonbahara kendimi toplayıp yenileyerek enerjimi tazelemek istemiştim. Burada akşamları yabandomuzlarını bekleyerek geçen dingin günler içimi mutlulukla dolduruyordu. Enikonu ahbaplık geliştirip her birine isim takarak, onlara birer karakter yüklemiştik. Belgesel kanallarının  keyfini varendadan canlı yaşamak iyi geldi, yalan mı. 

Yalan değil. 

Bol bol okumak iyi. Okumak, düşünmek, hayal etmek, umut etmek güzel. Mis. Bir de böyle düşünebildiği, böyle okuyabildiği, maviyi, yeşili alabildiğine içinde hissedebildiği için insanın içinin sevinçle dolması var ya, o ömre bedel.

Nazım'ın ışıklı dizelerinde olduğu gibi.

Böyle böyle geçerken günler elimde 221B dergisi bir yandan polisiye filmlerin,  kitapların ve öykülerin tadını çıkarırken bir polisiye roman çatısı bile çaktık. Yalan mı.

Yalan değil.

Bir yerden başlamak gerekli değil mi ama?

Onca alacakaranlık hikayesine bulanmışken. Demek ille de kendi yazmak istiyor insan.

Uzattım mı?

Uzattım. Uzun bir girizgah oldu. Farkındayım.

İşte böyle böyle kendimi rölantiye almışken. Mutedil dalgalı gelgitlere kapılmışken.

Hadi dedim. Az biraz bakıvereyim televizyona. Ne çıkar? Ha, ne çıkar?

Demez olaydım mı desem. Dillerim tutulaydı  mı desem.

Üç yiğit çıktı meydane, üçü de birbirinden merdane.  Bunuel filmlerindeki tipler gibi mi desem. Yıllardır konuşmama cezası verilmiş de, tutulmuşlar mı desem.

Ne desem bilemedim.

Konu başlığı Gülenkiminprojesi idi.

Bu zat-ı muhteremleri dinlerken, benim polisiye gerilim romanım nanay oldu. Enerjim düştü. Yüzüm asıldı. Bir sinir geldi. Hala da gitmedi.

Ben bunları niye düşünemedim deyip deyip durdum. Başlamadan biten projeler, elimde patlayan tasarılar içimi kıskançlıkla doldurur. Karanlık yanlarım peydahlanır, gölgeleri büyütürüm.

Ahhh, ben bunları neden düşünemedim, der der zehrederim günleri kendime.

 

Başladılar.

Masonluktan, ezoterizmden. Nurculuğun sekülerliğinden. ABD'nin kurucu babalarının gizli emellerinden. Para, para, para üçgeninden. Üçgen deyince gizli sembollerden. Vatikan'dan. Dakikada 3 milyar cep telefonunun kontrol ediliyor ve dinlemelere takılıyor olmasından. Sistemde sözcüklerin tanımlanıp bazı sözcüklerin ağa takıldığında telefonun dinlendiğinden. Fetö'nün İslamı yok etme projesi olduğundan.Yeni Dünya Düzeni projesinin bir ayağını oluşturduğundan. Yeni Dünya Düzeni'nin Tanrı'nın seçilmiş kullarının ırkından olmasından. Dünyada dolanan paranın %96'sının sanallığından ve bunu birkaç ailenin kontrol ettiğinden. Din-siyaset-para üçgeninin şeytani yöntemlerle kullanıldığı yapılardan. Gülen'in 90 ülkede okul açmasından ve bor mineralleri rezervinin %60'ının Türkiye'de olduğundan. Sonra yine, mayın eşeklerinden. Kendisinin ilm-i simya sahibi olduğundan ve ben istersem dokunduğum herşeyi altına çeviririm, dediğinden. (Midas'ın kulakları eşek kulakları mı sahi) 12 İmam'ın 12.sinden. İsa Mesih'in 2025 yılında dünyaya gelecek olmasından, 600 bin müridli Işık İşçileri tarikatından. Dinler ve mesihler tarihinden. Üst akıldan. Opus Dei'den, Cizvitler ve Fransisyenler'den. Cizvitler'in 17 üniversitesi olduğundan, eğitime önem vermelerinden, yetiştirdikleri çocukları önemli yerlere yerleştirmelerinden, Dinler arası Diyalog Projesi'nin İslamiyet'i yok etme projesi olduğundan. Tarihte para ile şifrelemeyi ilk kez Hassan Sabbah'ın yaptığından. Şifrelemenin 7'li sistem üzerine kurulduğundan. 7'şer kişilik hücrelerden. Tapınak Şovalyelerinden, Illumunati'den, Malta Şovalyeleri'nden, Invisible Church, yani Görünmez Klise'den. FETÖ'nün Hıristiyanlık için var olduğundan, kendisinin gizli  kardinalliğinden  ve Hıristiyanlığı yaymak istemesinden. İsevi Müslümanlıktan, Meryemana kültünden.  On yıl içinde her yerde kadınların başa geleceğinden. Hillary Clinton'un 13. dereceden Mason olduğundan.

Komplo teorilerinin dibinden, berisinden, ötesinden.

Kapitalizm dememeye yeminliyken.

Emperyalizm yerini üst akıla bırakmışken.

Büyük resim çize çize ortada yeldeğirmenlerine karşı kılıç sallamak dışında bir seçenek yokken.

Üstelik.

Konuştular da konuştular.

Kalakaldım.

Korktum.

Billahi.

Geçenlerde gördüğüm bir video aklıma geldi. Mutlu mesut trafikte insan gibi yürüyen beyaz bir keçicik var. Trafik dediysem, taşra trafiği belli. Bir münasebetsiz avazı çıktığı kadar keçiye bağırıyor ansızın. Zavallı  keçi anında kendini  korkudan şişmiş bir biçimde yere atıyor ve bir süre hareketsiz kalıyor. Ölü taklidi yapıyor bir nevi. Tehlikenin geçmesini bekliyor ve sonra kalkarak yoluna devam ediyor.

İşte aynı ben.  Aynı o keçi gibi.  Kalakaldım. Bu gizli bilgileri hasbelkader televizyondan izlemek ve (annecim!!!) Tapınak Şovalyeleriyle, Opus Dei'nin karanlık dehlizlerinde dolaşmak beni ziyadesiyle ürküttü.

Kafam karıştı. Pıstım.

You don't know anything John Snow...

Kendimi ezik, güçsüz, titrek, cahil, köstek, misubet, iş bilmez, mıymıntı gibi hissettim.

Sinekleştim.

Yetmezmiş gibi kırlık alanda gece kendini bilmez bir fırtına çıkmaz mı, eski evin her bir köşesi gıcırdamaya, ağaçlar karanlıkta ayışığının tekinsiz gölgelerinde uzayıp kısalmaya, penceremin önünde ne olduğunu anlayamadığım bir yaratık gurklamaya başlayınca...

Kalp sektesinden gitmeme ramak kaldı.

Neyse ki aklıma televizyonda gördüğüm reklam geldi.

İç iç ferahla

lıkır lıkır lıkır da ferahla, deyip deyip koyunları yüzmilyon kez saydım, saydım.

Sonra annem sadece benim duyduğum gurk sesini sonunda duydu ve onun bir baykuş olduğunu söyledi.

Sadece bir baykuş.

Penceremin altında mı üstünde mi bir yerlerde bir baykuş, gurk gurk demekte.

Beni gözlemekte.

Şanslı mıyım ne.

Baykuş.