Fed’in kararı Türkiye ekonomisini kurtarır mı?

Başlıktaki sorunun yanıtını vermeden önce, Fed kararının ne anlama geldiğini açıkça ortaya koymakta yarar var.

Anımsayalım, bir süre önce ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Prof. Bernanke, 2014’ün ortalarından itibaren tahvil alımında kısıtlamaya gidilebileceğini açıklamıştı. Bu düzenleme, parasal genişlemenin son bulacağı anlamına gelmekteydi. Politika değişikliğinin küresel çapta finansal ve ekonomik etkiler yaratması kaçınılmaz olacağı için, para politikasını belirleyen para kurulunun (FOMC-Federal Açık Piyasa Komitesi) geçtiğimiz Çarşamba günü konuya ilişkin kararı, merak ve endişeyle bekleniyordu. Finans kapitalizminin sarmaladığı dünya ekonomisinde sıcak paraya en fazla bağımlı olan ekonomilerin yöneticileri ve sıcak paradan büyük kazanç sağlayanlar tedirgindi.

Toplantı sonrası yapılan açıklamada, ABD ekonomisinde büyümeye destek vermek ve olumlu gelen istihdamdaki artış sinyallerini tersine çevirmemek için Fed’in herhangi bir stratejik değişikliğe gitmeyerek, hazine bonosu ve ipoteğe dayalı tahvil almayı sürdüreceği belirtildi. Fed’in her ay düzenli olarak 45 milyar dolarlık bono ve 40 milyar dolarlık tahvil, yani toplam 85 milyar dolar tutarında borç kağıdı aldığını anımsayalım. Fed neden düzenli olarak bono ve tahvil almakta ve bu işlem neden parasal genişlemeye yol açmaktadır?

Fed, bono ve tahvillere karşılık, piyasaya para sürmektedir. Böylece dolanımdaki para miktarı otomatik bir mekanizmayla artırılmaktadır. Özellikle 2007 sonbaharında patlak veren ve ertesi yıldan itibaren kendini hissettiren, finansal depremlere, ekonomide durgunluk ve daralmaya yol açan kriz koşullarından kurtulmak ve ekonomiyi canlandırmak için Fed piyasaya likidite sağlamakta, bir başka deyişle nakit para şırınga etmektedir. Likiditedeki artış bankaların rezervlerini artırmakta, böylece düşük faizle tüketicilere ve işletmelere kredi açılabilmektedir. Bunun anlamı borç verme yoluyla tüketim ve yatırımın desteklenmesidir.

Fed, ABD ekonomisini ayakta tutmaya soyunurken, dünya ekonomisini de fonlamakta, likidite artışına bağlı olarak, yüksek getiri sağlayan ekonomilere spekülatif sermaye girişi artmaktadır. Özellikle yükselen ekonomilerin yabancı sermayeye bağımlı olması, büyümeyi dolar girişine bağlamaları, Fed kararının bu grupta yer alan ülkeler açısından önemini yaşamsal kılmaktadır. Yükselen ekonomiler grubunda yer alan Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi ekonomik büyüklük yönünden ön sıralarda yer bulan ülkelerin dış açıklarının yüksek olması, dış finansmanın önemini daha da artırmaktadır. Fed Başkanı’nın birkaç ay önce parasal genişlemede sona gelinebileceğini açıklamasını takiben, Türkiye’nin yanı sıra Brezilya, Hindistan gibi ülkelerden dışarıya büyük miktarda sermaye çıkışının olması ve ulusal paraların hızla değer yitirmesi şaşırtıcı değildir.

Öncelikle vurgulamak istediğim nokta, piyasalara geçici bir rahatlama getirilmiş gözükse de işin farklı boyutlarının olmasıdır. Nitekim Fed’den yapılan açıklamanın ardından, kurum başkanı, düzenlediği basın toplantısında yılın sonu gelmeden borç kağıtları alımının yavaşlatılabileceğini açıkça beyan etmiştir. Ayrıca ABD’de hükümet ile Cumhuriyetçilerin çoğunluğa sahip olduğu Temsilciler Meclisi arasındaki gergin ilişkileri dikkate almak gerekiyor. Gerginlik ekonomik kararlara ve gelişmelere birebir yansımaktadır. Şöyle ki, ABD’de borçlanma üst sınırı olan 16,7 trilyon dolara Mayıs ayında ulaşılmıştır. Bu tarihten itibaren istisnai araçlar ile kamu harcamaları finanse edilebilmiştir. Ekim ayının ortasında Federal yönetimin hekimler, hastaneler ve emeklilere ödeme yapması söz konusu olduğu için federal devletin yeniden borçlanmaya gitmesi gerekiyor. Borçlanma üst sınırının yükseltilmesi için yapılacak yasal düzenlemeye yeşil ışık yakmak için, Cumhuriyetçiler kamu harcamalarının kısılmasını şart koşmaktadır. Bizzat Temsilciler Meclisi Başkanı geçici bir bütçenin kabul edilebilmesi için, 2010 yılında kabul edilen ve önümüzdeki yıl yürürlüğe girecek sağlık reformu için tahsis edilecek gerekli kredilerin kesilmesi gerektiğinde ısrar etmektedir.

Küresel finans kapitalizminin merkezindeki yapısal aksaklıklar, gerginlikler ve yetkililerin aldıkları kararlar doğrudan ve dalgalar halinde, ekonomilerin bağımlılık ve yapısal özelliklerine göre etkiler yaratmaktadır. Göbekten dış dinamiklere bağlı ekonomiler, Washington ve Wall Street’teki gelişmelerden aşırı derecede etkileniyor. Nitekim Fed Başkanı’nın, daha önlemler yürürlüğe girmeden dile getirdiği, para musluğunun göreli olarak kısılması olasılığı, Türkiye ekonomisini derinden etkiledi.

Fed kararından sonra rahatlama olur mu? Sorunun yanıtını bizzat Başbakan Yardımcısı Babacan, İstanbul Finans Zirvesi’nde yaptığı konuşmada verdi. Pembe tablolar çizmek yerine endişe ve kaygılarını belirten Babacan’ın, yaklaşan seçimler öncesinde durumun hiç de parlak olmadığına ilişkin sıkıntılı ancak uygun bir dille yaptığı açıklama dikkate alınmalıdır. Babacan’ın açıklamalarının önemi hükümet kanadından açmazlar ve çelişkilerin resmen kabulünden başka bir şey değildir.

Biz, uygun dili bir kenara bırakarak, bir adım daha atalım: Seçim sürecinde ekonomide terse dönüş giderek hızlanacak. Balon gibi şişirilmiş ekonomiye sürekli gaz vermenin sınırına ulaşıldığını haftaya ele alalım.