Ekonomide ‘ince ayar’lık bir durum var mı?

Dış politikadan sağlığa, eğitimden sanata uzanan geniş yelpazede ince ayardan söz edilemeyeceğini, tehdit ve sopalamanın genel kural ve uygulama olduğunu bir önceki yazıda vurgulamaya çalışmıştım.

Her geçen gün yeni halkalar ekleniyor. Tehdit ötesinde ihbar ve yaptırım kokan bir sürü örnek verebiliriz. Nitekim iktidar partisine mensup bir siyaset adamı Gezi Parkı eylemlerinin TCK’nın 312’nci maddesi uyarınca değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Anımsatalım: İlgili madde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörmektedir. TRT ekranlarında konuşmuş olan kişi geçmişte Gençlik ve Spor Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve TBMM Başkanlığı koltuğuna oturmuş bir hukukçu! Şu anda iktidar partisinin genel başkan yardımcısı sıfatını taşıyor.

Siyasi yaşamda ve kamu politikalarında ince ayarın sözlükten silindiği koşullarda ekonomide durum nedir? Ekonomide ince ayar yapılabilecek bir konjonktürden söz edilebilir mi? Bir başka deyişle küçük, gerekli ve zamanında müdahalelerle ekonominin kısa vadede dengeye yönelme olasılığı nedir?

Önümüzdeki yıl yerel seçimler, ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi ve bu seçimlerin sonuçlarına bağlı olmakla beraber, büyük olasılıkla erken genel seçim sürecine sonbaharla birlikte girileceği için ekonomideki gelişmeler yaşamsal önem taşıyor.

Konjonktürel dengesizlik ve kısa vadeli ayarlama ile dengeye yönelme olasılığından dem vurmak, ekonomideki dengesizliklerin arızi olduğu ve giderebileceği düşüncesini çağrıştırabilir. Düzenlemeler, Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarına çözüm bulucu ve zayıflıklarını giderici nitelikte olmadığı için, ancak günü kurtarmak söz konusu olmaktadır.

Yaz mevsiminin başlangıcına ilişkin kısmi ekonomik veriler şaşırtıcı gözükmemektedir. Mayıs sonunda 27,5 milyar dolara ulaşan toplam dış ticaret açığı, bir yıl öncesine göre yüzde 17,8 artarken, cari açıktaki tırmanış da yüzde 17’yi bulmuştur. İthalattaki artış yüzde 8’e ulaşırken, ihracat ancak bu oranın yarısı kadar artmıştır. Haziran verileri ise salt bu ayda 2012 Haziran’ına göre ihracatın yüzde 6 azaldığına, ithalatın ise yüzde 2,6 oranında, düşük de olsa artışı sürdürdüğüne işaret etmektedir. Sonuçta Haziran ayında, bir yıl öncesine göre, dış ticaret açığı yüzde 19 dolayında artış göstermiştir. Kuşkusuz dış ticaretteki olumsuz gelişme, cari işlemler dengesine yansıyacaktır. Bu gelişmeler, ekonomideki yapısal zayıflıktan kaynaklanmaktadır dış açık küresel krizin Türkiye’ye yansıdığı 2008-2009 kesitindeki durgunluk ve ardından gelen sert ekonomik gerileme aşamalarında bile, daralmakla birlikte yüksek düzeyde seyretmiştir. Önemli yapısal dengesizlik cari işlemler bilançosuna açıkça yansımaktadır. Tekrar etmek pahasına bir kez daha vurgulamakta yarar var: İhracat ithalata büyük ölçüde bağımlıdır, ihracata yönelik sanayilerde düşük katma değer yaratılmaktadır ve imalat sanayii standart teknoloji yoğun ürün üretmekte, yüksek teknoloji yoğun ürünlerden uzak durmaktadır.

Haziran ayı -mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış- sanayi üretim endeksinin beklentilerin ötesinde, bir ay öncesine göre yüzde 1,4 artması ve özellikle de sermaye malı imalatındaki artışın, bir yıl öncesine göre yüzde 13,8, Mayıs ayına göre de yüzde 11,9 artması resmi makamlar ve yandaş yorumcular tarafından alkışlandı. Artışın perde arkasını görmek için imalat sanayisini oluşturan sektör ve alt-sektörlerdeki gelişmeyi ele almak gerekiyor. Türkiye’de sürükleyici sektörler olan otomotiv ve beyaz eşyada gerek üretim gerekse ihracat ve iç pazara yönelik satışta bütüncül, türdeş bir ivmenin kazanılmadığı, tersine durgunluk ve/veya gerileme olduğu görülüyor. Dolayısıyla paçaları erken sıvamamak gerek!

Türkiye’nin uluslararası yatırım pozisyonu da açığı gözler önüne seriyor. Mayıs 2013 sonunda net yatırım açığı 444,9 milyar dolara ulaşmıştır. 2002’de bu rakam 85,5 milyar dolara eşitti. Kamunun yanısıra bankacılık kesimi ve reel kesim önemli bir borç yükü altındadır. Bankacılık kesimi, kârını artırarak bilançoyu büyütürken, dış kredi kullanımını artırmıştır. Reel kesimin mali durumuna kısaca göz atıldığında borçlanmanın boyutu ortaya çıkmaktadır. Finansal kesim dışındaki firmalara ilişkin veriler, 2002 yılında 6,5 milyar dolar olan net döviz pozisyon açığının, Mayıs 2013 sonunda 161,8 milyar dolara ulaştığını göstermektedir. Sektörün kısa vadeli yükümlülüğü Mayıs sonunda 96 milyar dolara ulaşırken, kısa vadeli net döviz pozisyonu da 22 milyar dolara yakın açık vermektedir.

Ancak bir bölümüne değinebildiğimiz ekonomik veriler, ince ayar devrinin çoktan kapandığını, sorunların yapısal olduğunu gösteriyor. Mevcut veriler, sonbahardan itibaren ekonomide baş aşağı gidişin kaçınılmazlığını mı işaret etmektedir?

Gelecek yazıda bu konuyu ele alacağız.