Yüksekokuldan medreseye

Her şeyin uzun soluklu bir plan çerçevesinde yürüdüğü görülüyor. Bu plan doğrultusunda, 12 Eylül 1980 darbesinin yapıldığı, 24 Ocak 1980 iktisadi kararlarının uygulanıp küresel sömürgenlerin uydusu olmamız için gerekli yolların döşendiği her gün daha da belirginleşiyor. 12 Eylül imam hatiplere üniversite kapısını açtı. Şimdi bütün okullar imam hatibe dönüştürülüyor. 12 Eylül Türk-İslam sentezi anlayışına hayat verdi. Bu anlayış, şimdi parasalcı-İslam’a dönüştürülüyor.

12 Eylül, din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersini ilk ve ortaöğretimde zorunlu ders yaptı. AKP, 2006’da ortaöğretime geçiş sınavında bu dersten soru sormaya başladı. Önce ortaöğretime geçişi belirleyen tek sınav kaldırıldı. Bu sınav yerine, 6’ıncı, 7’dinci ve 8’inci sınıflarda yapılacak üç sınav getirdi. Sonra da, Seviye Belirleme Sınavı (SBS) dediği bu sınavda DKAB sorularına yer vermeye başladı. Bu kararı, dini öğretimi bilimsel eğitime karşı bir seçenek olarak görenlerle adlarının önünde prof unvanı olsa bile kimi eğitimciler, örneğin Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı, destekledi. Bu sınavlarda DKAB dersinden soru sorulmasına birkaç eğitimcinin itirazı dışında, eğitim fakültelerinden de ses çıkmadı, üniversitelerden de, YÖK’ten de, TÜBA’dan da, aydınlardan da!

Oysa DKAB dersi, bir din kültürü dersi olmanın ötesinde ağırlıklı olarak Sünni-Hanefi inancının öğretildiği bir derse dönüşmüştü. Bu ders, din kültürü niteliğinde sürdürülen bir ders olmuş olsa bile, ulusal ve merkezi sınavlarda soru sorulacak nitelikte bir ders değildi. Çünkü günümüz eğitim anlayışına göre, kişinin dindar/dinsiz, inançlı/inançsız, ahlak bilgisine sahip olup olmaması o kişinin eğitim hakkını engelleyebilecek bir özellik değildir. Kişinin eğitim hakkını engelleyecek tek durum, yasalarla belirlenmiş suçlardan birini işlemektir. Ortaöğretimde (imam hatip dışında) başarılı olup olmamanın DKAB dersinde edinilen bilgilerle bir ilişkisi yoktur. DKAB dersi almayanlara SBS’de bir başka dersten sorular sorulmaya başlanması da, ölçme ve değerlendirme açısından da sakıncalıdır.

2005’te uygulamaya başlanan yeni ilköğretim programıyla girişimci, 652 sayılı KHK ile de rekabetçi öğrenci yetiştirmeyi hedefleyen AKP, “Asla Cumhuriyetle hesaplaşma içinde olmadığından” meydanı boş buldukça, Cumhuriyetin akılcı, bilimsel ve kamusal eğitiminden bir şeyler kemirmeyi sürdürüyor.

AKP’nin 1,5 yıllık ustalık dönemindeki eğitim alanında gerçekleştirdiği gerici dönüşümleri anımsayalım. 635 sayılı KHK ile Kuran kurslarını bebelere açtı. 4+4+4 yasasıyla bu kez bebeler için imam hatip ortaokullarını da açtı. Kuran-ı Kerim dersi ile Hz. Muhammed’in hayatı derslerini de icat etti. Yönetmelik değişikliğiyle hafız kursuna gidecek bebeye zorunlu eğitime bir yıl geç başlama hakkı verdi. Bir başka yönetmelikle temel din bilgisi adlı bir ders daha açtı. Bebeleri camiye, hafız kursuna, din derslerine ve imam hatiplere çekmek için, okulları imam hatiplere dönüştürmek için, akıl almaz yöntemleri uygulamaya başladı. Kıyafet yönetmeliği değişikliğiyle de, hemen her türlü giysiye yasak getirilirken türban serbest bırakıldı. Kısaca artık ilkokulda girişimci, ortaokul ve lisede de rekabetçi-molla öğrenci yetiştirmek için bütün altyapı tamamlandı.

Şimdi sıra üniversiteye geçişte DKAB dersinden soru sorulmasına geldi.

Olacak iş değil. Çünkü giriş sınavı, girilecek eğitim kurumu programını zorlanmadan başarabilecek öğrenciyi seçmek için yapılıyor. İlahiyat dışında, hukukçu, mühendis, hekim, ormancı, ziraatçı, iktisatçı, ressam, müzisyen, sporcu, tarihçi, edebiyatçı, sosyolog, psikolog, matematikçi, fizikçi, biyolog, ……. olmak için öğrencinin ne DKAB dersinde ne de Sünni-Hanefi konularında bilgili olması gerekiyor. DKAB dersi ya da Sünni-Hanefilik konularında allame-i cihan olmak kişinin bu alanlardaki başarısını bir gıdım bile etkilemiyor. Bu nedenle, bu dersten soru sorulması eğitsel bir yaklaşım olmuyor.

Ancak bu dersten soru sorulması, AKP’nin bu meslekleri yapacak kişilerin öncelikle Sünni-Hanefi olmalarını istediğini gösteriyor.

Bu dersten soru sorulacak olması, ilk ve ortaöğretimden itibaren öğrencilerin Sünni-Hanefileşmelerinin pekiştirileceği anlamına geliyor.

DKAB dersinden soru sorulması, bu inançta olmayanların üniversiteye geçişlerine set çekmek anlamına geliyor. 4+4+4 yasası ile sonradan değiştirilen yönetmelikler gibi, bu dersten soru sorulması, insan haklarına da, Anayasaya da, eğitim hakkına da, eğitimde fırsat eşitliği ilkesine de aykırı bir durum yaratıyor.

Bu dersten soru sorulması, diğer inançların AKP’nin gözünde bir değerinin olmadığını gösteriyor.

DKAB dersinden soru sorulması, bu kararı alanların bir plan çerçevesinde hareket ettiklerini gösteriyor.

Bu gidişle, sıranın üniversite programından çıkarılması düşünülen Türkçe ve devrim tarihi gibi dersler yerine DKAB dersinin konmasına ve seçmeli din derslerinin zorunluya dönüşmesiyle de üniversiteye geçecek öğrencinin yeterince molla olup olmadığının ölçülmesine geleceği anlaşılıyor.

12 Eylül, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile YÖK’ü kurup üniversiteleri yüksekokula dönüştürmüştü. Şimdi sıranın, yeni yasa taslağıyla kurulacak Tü-YÖK (Türkiye Yükseköğretim Kurumu) ile yüksekokulların (ticarethane olurken) medreseleştirilmesine geldiği görülüyor.

“Olmaz” demeyin! Burası Türkiye burası, “Asla Cumhuriyetle hesaplaşma içinde değiliz” diyenlerin ülkesi burası aymazların ülkesi.

[email protected]