Yozlaşma

“Yozlaşma nedir” yazınca, Google'da şu açıklamalar çıkıyor: “Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, soysuzlaşmak, özünden uzaklaşmak, bozulmak, dejenere olmak, tereddi etmek. Manevi anlamda değer yargılarını, özelliklerini ve niteliklerini yitirmek. Yapının bozulması.”

Yozlaşma algısı, kişiden kişiye, içinde yaşanılan doğal, toplumsal, ekonomik ve kültürel koşullara bağlı olarak değişebiliyor. Yine de, çeşitli alanlarda yaşanan yozlaşma örnekleri ve bunların yaygınlığı, yozlaşma algısını kolaylaştırıyor. Ülkenin böylesine bir süreçten geçtiğini söylemek, yanlış olmuyor.  

Örneğin televizyon seyredenler, haberlerden açık oturumlara, spor programlarından eğlence programlarına, magazin programlarından dizilere kadar, yozlaşmanın örneklerini görüyorlar. Kimileri, bu nedenle, “Artık haberleri izlemiyorum” diyor. 

Gerçekleri haber yapmaya özen gösteren (sayılı) gazetelere ve internet portallarına bakanlar, işverenin bile bile ihmali sonucu yaşanan ve “iş kazası” denerek geçiştirilen ölümleri, hiç acımadan arkadaşını, karısını, doktorunu, çocuğunu öldürenleri; işyerinden camiye, Kuran kursundan okullara kadar yaşanan cinsel saldırıları okuyorlar. Bu yayınlar, yalancılık, yolsuzluk, haksızlık ve vicdansızlık içeren haberlerle dolup taşıyor. Hakimliğine, savcılığına,  rektörlüğüne, akademisyenliğine, öğretmenliğine, valiliğine, hekimliğine, subaylığına, bürokratlığına, siyasetçiliğine, yazarlığına, sendikacılığına, … dolayısıyla mesleğine ve insanlığına yabancılaşmış kişilerden haberdar oluyor. Artan bir şekilde toplumda yaşanan yozlaşmaya tanık oluyor. “İçinde on bin lira olan cüzdanı bulan şoför parayı sahibine verdi” gibi, tek tük çıkan insancıl öğeler taşıyan haberler, tesellinin ötesine geçemiyor.

Hem gerçek haber yapmaya çalışan yayınları hem de yandaş yayınları okuyanlar, toplumda artan yozlaşmanın niteliğini ve dozunu daha da anlamlı bir şekilde duyumsuyorlar.  

Yandaş yayınları okumakla yetinenler, düşünme, sorgulama ve eleştirme yeteneklerini ya da becerilerini kullanmıyorlarsa, en belirgin yozlaşma örneklerinden bile habersiz kalmış oluyorlar.  Gerçeklerle pek bağdaşmayan haberlerle buram buram yandaşlık kokan yorumları okuyanlar, kitlesel demokratik hak gösterilerinden, açlık grevlerinden ve bu eylemlerin içeriğinden ya haberleri olmuyor ya da bu konularda sağlıklı bilgiler edinemiyorlar. Gerçek olmayan şeylerin gerçek olduğunu sanıyorlar. Suçsuz insanların suçlu olduğunu düşünüyorlar. Her şeyin güllük gülistanlık olduğuna inandırılıyorlar.

İrdelemeden yandaş yayınları okuyanlar, bilmeden ve ister istemez, yozlaşmanın aracı durumuna düşmüş oluyorlar: Yozlaşmayı gözlemleyemedikleri ölçüde, toplumdaki yozlaşmadan sorumlu olanlara destek veren duruma düşmüş oluyorlar.

“Yozlaşma” deyince, rahmetli Haldun Taner’in, "Kendisine büyük hizmeti dokunmuş insanları unutmak bir toplumun yozlaştığını belgeler" sözü akla geliyor. Bırakın unutmayı, günümüzde topluma büyük hizmeti dokunmuş kişilere her gün hakaret ediliyor.

Bu bağlamda, bir ankette sorulan “Dindarlıkla ahlaksızlık bağdaşır mı?” sorusuna, ankete katılanların yüzde 70’inin “Evet” demesi, bardağı taşıran son damla oluyor. Özellikle 2011 yılında yapılan bir araştırmaya göre, öncelikli kimliğinin Müslüman olduğunu belirtenlerin oranının yüzde 47,5’a ulaştığı bir toplumda bu yüzde 70 durumu, olayın ne noktalara geldiğini gösteriyor.

H. Taner’in, “Toplumun yozlaştığı anlarda bazı kesimler bu yozlaşmanın da tadını çıkarırlar” demesi anımsanınca, olayın vahameti daha da artıyor.

Yozlaşmanın yozlaşmayı beslediği görülüyor. Yozlaşma olduğunu algılamadan, yozlaşmayla mücadele edilemiyor. Öncelikle toplumun içine sokulduğu “yozlaşmayı algılamama cenderesini” kırmak gerekiyor.

[email protected]