YÖK’ün ciddiyeti

YÖK ile ilgili ciddiyetsizlik almış başını gidiyor. Geçmişi bırakalım, yeni YÖK başkanı dönemine bakalım. Ciddiyetsizlik eski başkan yerine şimdikinin getirilmesiyle başlayıp yeni başkanın ilk ziyaretini bir cemaate yapması ve onların Kuran kursunu denetlemesiyle hız kazanıyor. Önceki YÖK başkanları Özcan ve Çetinsaya’nın yaptıkları gibi rektör atama sürecinde, üniversitelerindeki seçimlerde ilk sıralara gelememiş yandaş adaylar üzerinde oynanan oyunlarla, talep olmadığı gerekçesiyle temel bilimlerle ilgili bölümlerin bazılarının kapatılması yaklaşımlarıyla devam ediyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği dersinin üniversitelerde zorunlu ders olarak müfredata girmesi çalışmasıyla da, bugün için tavan yapıyor.

Bir ülke düşünün. 10 küsur yıldır, kadın-erkek eşitliğine inanmayanlar tarafından yönetiliyor. Bu sürede cinsel suçlar ve kadın cinayetleri her yıl artış gösteriyor.

Bir ülke düşünün, halkın önemli bir bölümü, kız çocuklarını çocuk yerine saymıyor: “Kaç çocuğun var” diye sorunca yalnız erkek çocuk sayısını söylüyor! Erkek çocuğa/adama mubah gördüğünü, kız çocuğuna/kadına günah sayıyor! Genç öğrencilerin önemli bir bölümü, “Gerekirse namus cinayeti işlerim” diyor! Yapısal olarak aynı maddeden yapılmış olsa da, erkek saçının değil de, kadın saçının görünmesinin günah olduğunu söyleyenler her gün artıyor. Kadınların en az üç çocuk yapıp eve kapanmaları isteniyor! Karısını/kız kardeşini türbana sokanlar yalancı pehlivanlar gibi gerine gerine dolaşıyor. Çağdaş giysileri giymek kız öğrencilere yasaklanırken, türban serbest bırakılıyor. Bazı ilkokullarda, kadın öğretmenler kız öğrencilerin okula türbanla gelmesini istemeye başlarken, kadın öğretmenine, “Biliyorsun hocam saçın görünmesi günah, sen ne zaman başını örteceksin” tacizinde bulunan öğrenciler de ortaya çıkıyor.

Ülkenin en yetkili ağzı, gençlerin dininin ve kininin davacısı olmalarını istiyor! İlk ve ortaöğretimde, şimdi de anaokulunda, bir derste, iki kadının şahitliğinin, bir erkeğin şahitliğine denk geleceği ve erkeğe iki birim miras verilirken kadına bir birim miras verileceği öğretiliyor. Bir başka derste, hali vakti yerinde olan erkeklerin dört kadınla evlenebileceği öğretiliyor.  Diğer bir derste ise, Hz. Muhammed’in veda hutbesinde, çocuğa kocanın gerektiğinde karısını dövebileceği öğretiliyor (bkz. Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) internet sayfası).  Yetinilmiyor, İstanbul’un göbeğinde bir belediyenin desteğiyle, tüm lise öğrencilerinin katılacağı, ‘Veda Hutbesi Bağlamında İnsan Hakları Anlayışı’ konulu bir kompozisyon yarışması düzenliyor.

Bakanlık kız öğrenciler ile erkek öğrencileri ayırmak için akla gelmez yöntemler uyguluyor. Okul kitapları baştan aşağı, erkek egemen anlayışı işliyor. Şu anda, bırakın imam hatip liselerini,  Anadolu liselerinde bile kızlarla erkekler bir araya gelmemeye çalışıyor. En çok öğretmen üyesi olan sendika, karma eğitime son verilmesi için yırtınıyor. Öncelikle o sendikanın önerisiyle, toplumsal cinsiyet eşitliğini içermeyen değerler eğitimi, anaokuluna kadar inmiş bulunuyor.

Çocukların 12-13 yıl, okullarda ve Kuran kurslarında, bu tür anlayış ve uygulamaların hakim olduğu öğretimlerden geçmeleri, bir milyona yakın çocuğun da imam hatiplerde okuması az geliyor, hemen her gün DİB’den ve yerli ya da yabancı din adamlarından çıkan fetvalar da devreye giriyor. Örneğin DİB, “Nişanlıların el ele tutuşması caiz değildir” derken din adamları da, “Şarkıda kadın sesi haramdır; Hamile kadın sokağa çıkmamalı; Erkek zorda kalırsa karısının tecavüzüne sessiz kalabilir; Zorda kalan erkek karısını (parça, parça) yiyebilir” şeklinde açıklamalar yapılıyor. Bu da yetmiyor, aile içi sorunları DİB imamlarla çözmeye kalkıyor. Üniversitelerde sosyal bilim alanlarında ilahiyatçıların istihdamı tavan yapmış bulunurken dini psikoloji merkezleri açılıyor.

Ve bu ülkede YÖK, toplumsal cinsiyet eşitliği dersinin üniversitelerde zorunlu ders olarak müfredata girmesi için çalışma başlatıyor. Bu derste, üniversite eğitimine başlayan tüm öğrencilerde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık yaratmak, öğrencilerin kendi bireysel yaşantılarında eşitlikçi bir tutum geliştirmelerini ve bunu içselleştirmelerini sağlamak amaçlanıyor!

12-13 yıl,  kadın-erkek eşitliğinin olamayacağı konusunda beyni yıkanmış, bu tür konularda ülkeyi yönetenlerin tutum ve anlayışlarına göre yetiştirilmiş çocuk, üniversitede alacağı bir ders ile keramete erecek ve toplumsal cinsiyet eşitliğine inanacak! Olacak iş mi?

“Ya üniversiteye giremeyen öğrenciler ile evin reisi erkektir ya da kadın bir şey yapmak için kocasından izin almalıdır gibi düşüncelere sahip ve işlerini fıtrata indekslemiş yetişkinler ne olacak?” da demeyin!

Bu YÖK, bu toplumsal cinsiyet dersini ilahiyatçılara verdirirse, şaşamamak gerekir. 

[email protected]