YÖK’lük İşler: Üniversiteyi Bitirecek Son Adımlar (2)

YÖK’ün, “Bologna Süreci” bahanesiyle, dış paydaşlardan danışma kurulları kurarak üniversiteyi sermayeye ve siyasete teslim etme planlarıyla yetinmediği görülüyor. Üniversiteyi içten çökertecek adımları da peş peşe atıyor.

Bir üniversitenin “üniversite” olması kolay olmuyor, çok zaman alıyor. Bu süreç içinde üniversitede var olan bilim alanlarının çeşitlenmesi, öğrencilerle akademik ve idari elemanların sayıca artması, üniversite içi ve dışı etkileşimleri çoğaltıyor. Bu etkileşimler, bilgi ve deneyim birikimine olumlu katkı yaptığı gibi, o kurumda akademik geleneklerin oluşup yerleşmesini de o kurumun “üniversite”ye dönüşmesini de etkiliyor. Toplumunu düşünmeyen hırslı yönetimler üniversiteleri yüksekokul olarak görmek ve istediği gibi yönlendirmek istiyor. Bu tür yönetimlerin bir aracı durumunda olan YÖK, bazı büyük üniversiteleri bölme planını gündemden düşürmüyor. Karşı görüşler üzerine geri adım attıkları sanılırken bazı üniversitelerin bölünmesinin an meselesi olduğu belirtiliyor. Üniversiteleri bölme düşüncesi, bilimsel süreçleri ve toplumsal çalışmaları öne çıkarmak için üretilmiyor. Amacın, güçlü üniversiteden kaçmak, bölüp yönetimi ve denetimi kolaylaştırıp bilimi sermayenin ve siyasetin, yani küresel sömürgenlerin yararına sunmak olduğu görülüyor.

YÖK masumane bir görüntü altında, eğitim açısından, tehlikeli sonuçlara varabilecek bir karar alıyor: “Eğitim fakülteleri, fen-edebiyat ve ilahiyat fakültelerinde okuyan öğrencilere öğretmenlik sertifikası programı açabilir” diyor!

YÖK bu açılımı yapmadan sayısı 27’i bulan ilahiyat fakültelerinde ikinci öğretime izin vermişti. Bu fakülteler toplam 3840 yeni öğrenci alınmasını istemişken, alınacak öğrenci sayısını 5620’ye çıkarmıştı. Bu sertifika açılımıyla, ilahiyat fakültelerindeki kontenjanların neden neredeyse iki katına çıkarıldığı anlaşılıyor: YÖK, onlara öğretmenlik kapısını açıyor.

Şu anda eğitim fakültelerinden mezun olmuş ve işsiz 200 bine yakın öğretmen adayının bulunduğu biliniyor. Bu kadar işsizsin olduğu bir alanda diğer fakültelerde okuyan öğrencilere sertifika programı açmak, işsiz öğretmen adayı sayısını ikiye üçe katlamak anlamına geliyor. İşsiz öğretmen adayı sayısının artması, bakanlığın eğitim hizmetlerini sözleşmeli öğretmenlerle yürüteceği ve dolayısıyla kadrolu öğretmen sayısıyla eğitimin niteliğinin giderek azalacağı kuşkusunu artırıyor. İleride yerinden yönetime geçildiğinde, ucuza istihdam edilecek öğretmen adaylarının bulunmasını kolaylaştırıyor. Bilimsel alanların öğretmenleri içinde mırın kırın edenler olursa, eğitim öğretimin onlar yerine ilahiyatçılarla yürütülmesinin önü açılıyor. Öğretmen adaylarının iş bulma derdiyle eğitsel sorunlarla uğraşamayacakları ve toplumsal sorunlarla ilgilenecek eğitim örgütlerinin yok olacağı görülüyor.

Bu uygulamanın ikinci uzantısı, gereksinim duyulandan çok fazla din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeninin üretilmesi olacak. Bir süre bakanlık bunları istihdam etmeyi sürdürecek belki de her okulda birkaç din kültürü öğretmeni olacak. Bir zaman sonra da, şimdiden hazırlıklarının başladığı duyurulan uygulamaya geçilecek: Bu din kültürü öğretmenlerinden, kısa süreli bir kurs ve seminer sonrasında rehber öğretmen üretilecek. Yani, çocuklarımızın öğrenme sorunları başta olmak üzere her türlü sorunlarının çözümü için ilahiyattan medet umacağız! Öğrencilerimiz, başbakan olmadan yıllar öncesinden ulemaya danışma alışkanlığı kazanacak!

Olumsuz gelişmeler bunlarla son bulmayacak: Öğretmen yetiştirmenin matematikçi, mühendis, iktisatçı yetiştirmekten bir farkı kalmayacak. Gün gelecek, “Eeee bu durumda eğitim fakültelerine ne gereksinim var” denecek. Mesleki teknik eğitim fakültelerinin başına gelenler eğitim fakültelerinin başına gelecek ruhuna Fatiha okunacak, fakülteler formasyon dersi veren bölümlere indirgenecek şu anda kadük edilmiş eğitim bilimleri hepten yok olacak eğitsel gelişmeler ve sorunların çözümü, tamamen iktidarların güdümüne girdiği küresel güçlerin eline bırakılacak.

YÖK’ün işi temelinden ele aldığı ve hukuk fakülteleriyle de oynadığı görülüyor. Hukuk fakültelerinde, geçen yıl kapattığı İktisat ve Maliye bölümünden sonra bu yıl da, Kamu Hukuku ile Özel Hukuk bölümlerini kapatıyor. Roma Hukuku Anabilim Dalını da kaldırıyor. Aklı başında hukukçular, bu alanların çağdaş hukuk anlayışının oluşturulmasında vazgeçilmez alanlar olduğunu, bunların kaldırılmasıyla cemaat hukuku anlayışının kolaylıkla benimsenip gelişebileceği uyarısında bulunuyor.

Bütün bu adımları kimler atıyor, bu işleri kimler mi kotarıyor? YÖK üyeleri, çoğunluğu AKP yanlısı olan ulema!

Hani, geçen Haziranda, Sabancı, Işık ve Okan üniversitelerinde öğrencinin 2 yılsonunda okuyacağı alanı seçmesi uygulamasına şiddetle karşı çıkıp yasaklayan Cumhurbaşkanı’nın araya girmesi üzerine bu kararından cayıp şimdi de dört gelişmemiş devlet üniversitesinde denemeye kalkan YÖK!

YÖK’ün bu kararlarına mı yanalım, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi ve Dokuzeylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi gibi öğretmen yetiştirme konusunda yılların birikimine sahip olan fakültelerin sertifika açma konusuna balıklama atlamasına mı? Fakültelerin ve öğretim üyelerinin eğitimi, hukuku ve üniversiteyi bitirecek karar ve uygulamalar karşısında sessiz kalmalarına mı? İnsan karar veremiyor.

YÖK’ten başka bir şey beklenmese de, YÖK’çü rektör ve dekanlar bir yana bırakılsa da, toplumunun bugününü ve geleceğini düşünen öğretim elemanlarıyla örgütlerden, bu tür olumsuz gelişmelere karşı daha duyarlı ve tepkili olmaları bekleniyor.