Yalnız ve Güzel Ülkem!

Bir sinema yönetmeni, kendisine ödül verildiğinde, "Bu ödülü yalnız ve güzel ülkem adına alıyorum" demişti. Bu sözleri, kimileri garipserken başkaları da çok benimsemişti.

Bu ülkenin güzel olduğuna kuşku yok. Ülkesini dolaşma ve başka ülkeleri görme olanağı bulan herkes bu konuda anlaşıyor. Yabancıların akınlar halinde ülkemize yerleşmek istemeleri, onların da ülkemizi güzel bulduklarını gösteriyor. Bu güzellik, doğal güzellikleri kadar, ülke insanının güzelliğinden de kaynaklanıyor. Arap'ından Zaza'sına, Boşnak'ından Yörük'üne, Çerkez'inden Kürt'üne, Ermeni'sinden Rum'una, Alevi'sinden Süryani'sine, Şii'sinden Suni'sine, Hıristiyan'ından Musevi'sine ... yüz yıllardır bir arada yaşayan insanlar bu güzelliği oluşturuyor.

Ülkenin bir güzelliği de, yer altı kaynakları. Uluslararası sömürgenlerin ülkemize göz dikmelerinin ve maden yasasını istedikleri yönde değiştirtmelerinin bir nedeni de bu güzellik. Anayasa Mahkemesi'nin maden yasasının iptali için açılan davaya yıllardır bakamaması da, belki de, bu güzellik(!) nedeniyle.

Kafa karıştıran ya da garipsenen, "yalnız" olmamız konusu oluyor. Gerçekten de, Taliban'la, El Kaide ile ya da İslam dünyasıyla içli dışlı olanlar, "Arkamızda koca İslam dünyası var, neden yalnız olalım" diyorlardır. AB'nin, ABD'nin, Dünya Bankası'nın, IMF'nin her dediğini yapanlar, Ortadoğu projesinde eş başkan olanlar, ABD'nin süpürmeyip kullanmasını benimseyenler ve yeşil paranın gücüne dayananlar da, herhalde kendilerini yalnız hissetmiyorlar. Dışişleri bakanının, AKP genel başkan yardımcısının ve benzerlerinin AB'ye ya da ABD'ye yaptıkları şikayetlerBarroso, Lagendik ve Rehn gibi AB yetkililerinin olur-olmaz yerlerde burunlarını iç işlerimize sokmaları ve AKP'ye arka çıkmaları, onların yalnız olmadıklarını gösteriyor. Bankalarımızın yarısının ve KİT'lerin önemli bir bölümünün yabancı sermayenin eline geçmesi, yalnız olmadığımızın bir başka göstergesi değil mi?

Son Ergenekon furyasında ayan beyan belli oldu ki, kimi gazeteciler de kendilerini, hem de hiç, yalnız hissetmiyorlar. Görüldüğü kadarıyla onların, ilgili savcıdan önce kimlerin sanık olduğunu ve mahkemeden önce de kimlerin ne suç işlediğini bilecek Ergenekon'da sanık olarak gözaltına alınanların ifadelerinin alınması bitmeden, ne söylemiş olduklarını öğrenecek kadar arkaları var. Onlar da yalnız değil.

Peki, yalnız olan kim? Ne yazık ki, yalnız olan toplumun büyük çoğunluğu: Emekçi, işsiz, yoksul ve dar gelirliler. Yüzde 20-30'ları bulan enflasyona karşın, yüzde birkaç zam alacak olanlar. Köylüler ve emekliler. Ne AKP, ne de AB/ABD ve diğer uluslararası güçler-anamalcı sömürgenler- onları düşünüyor. Meclise giren partiler iktidar olsa, bu bağlamda AKP'den bir gıdım farkları olmayacak. İşsizseniz, işinizden atılmışsanız, karnınız doymuyorsa, emeğinizin karşılığını alamıyorsanız, iş güvenceniz yoksa ve de örgütlü değilseniz, kendinizi yalnız hissediyorsunuz.

Hukuksuzluk ve vicdansızlık çoğaldıkça da, yalnızlık artıyor. Hakkınızda soruşturma açıldığında, milletvekili seçilirseniz soruşturmanız erteleniyor aynı davadan soruşturma geçiren arkadaşlarınız mahkum olsalar da siz, bakan, başbakan ve hatta cumhurbaşkanı olabiliyorsunuz. Kendinizi yalnız hissetmiyorsunuz. Oysa haksız yere tutuklanıyorsanız, ipe sapa gelmez delillere dayanarak korkunç suçlamalarla karşılaşıyorsanız, aylarca neyle suçlandığınızı bilmeden ya da savunmanızı yapamadan tutuklu kalıyorsanız tek güvenceniz olan hak-hukuk-adalet işlemiyorsa, yalnızlık duygusu derinleşiyor. Derinleşen yalnızlık kolay onarılamıyor. İnsan kuşkuya ve korkuya kapılıyor, hasta olup ölüyor, intihar ediyor.

Toplum yaşamında, emek değerini buldukça, hukuk hakim oldukça ve adalet yerine getirildikçe, bireyin ve dolayısıyla toplumun yalnızlığı azalıyor. Bu nedenle, toplumsal yaşamda laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti istenen ve aranan bir nitelik oluyor. Anamalcıların ve yabancı hayranlarının böyle bir düzen istemedikleri görülüyor. İş yurtseverlere düşüyor çoğalıp güçlenmeleri, toplumu yalnız bırakmamaları gerekiyor.