Yabancı Öğretmen İthali (II)!

Bakanlığın verdiği bilgiye göre 140 binin üzerinde öğretmen açığı bulunuyor. Bu arada 300 bini aşkın eğitim fakültesi mezunu, öğretmen olarak atanmak için can atıyor. Bakanlığın okullarda öğretmen açığının olmasını gönül rızasıyla karşıladığı anlaşılıyor. O kadar açık olsa da, her yıl 15-20 bin kadar öğretmen ataması yapan bakanlık, konu yabancı dil olunca, birkaç yıl içinde 40 bin İngilizce öğretmeni ithal etmeye kalkışıyor ve bu konuda ısrarcı oluyor.

Öğretmen olacak bir öğrencimiz, “Bizlerden öğretmen olmak için KPSS’den yüksek puan almamız isteniyor, yüksek puan alsak da, kadro yok diye atamamız yapılmıyor. Bu durumda bakanlık 40 bin öğretmeni nasıl istihdam edecek” diye soruyor.

Öğrencimiz, kadro sorununun yurttaşlarımız için var olduğunu, yabancılar için bu konunun bir sorun olmadığını bilmiyor. Hoş yabancı istihdamında bir sorun var olsa, yargıyı AKP’leştirecek ve başbakana padişahlık yetkileri verecek yasaları bir gecede meclisten geçiren AKP için böylesi bir sorun, sorun olmuyor. Bu nedenle, yanıtı güç olan soru yabancıların nasıl alınacakları değil de, neden ithal edilmek istendiği oluyor. Sahi, bakanlık neden İngilizce öğretmeni ithal etmeye kalkışıyor?

Bakanlığın derdi nitelikli İngilizce öğretmeni yetiştirmek olsa, kendi olanaklarımızla başka hiçbir çözüm bulamasa bile, 40 bin yabancı öğretmen yerine sözgelimi 400 tane ithal eder. Onları beşer beşer var olan eğitim fakültelerine dağıtır, istediği-aradığı bir nitelik varsa, öğrenci yerine o nitelikte öğretmen yetiştirir. Bu 400 öğretmeni yaz aylarında iki ay hizmetiçi eğitimde kullanır ve gelişme gereksinimi duyulan İngilizce öğretmenlerini eğitir. Eğitilen öğretmenler sistemde 30-35 yıl çalışır 400 yabancı ülkelerine döndüğünde, 40 bin öğretmenin ülkelerine döndüğünde yaratacağı boşluk oluşmaz. Hem de yurttaşların cebinden 1,5 milyar yerine 15 milyon lira çıkar.

Bakan ısrarına devam ediyor! Ortalığı yumuşatmak istercesine, “Yabancı öğretmenlere bizimkilerden fazla maaş verilmeyecek” diyor!

Avrupalı ve Amerikalı öğretmen, bizim öğretmenden 2-3 kat fazla maaş alıyor. Avrupalı-Amerikalı, arabasını, etini, peynirini, kuruyemişini, meyvesini bizden çok daha ucuza mal ediyor. Yabancı öğretmen gelecek, ülkesinde aldığı maaşın yarısını ya da üçte birini almayı ve yiyecek içecek için de ülkesindekinden çok daha fazla bedel ödemeyi benimseyecek. Buna kim inanır? Yabancı öğretmen olarak “salak öğretmen” mi ithal edeceğiz? Ya da İngilizce konuşan ülkelerde, açlık sınırında olsa da Türkiye’de çalışmak için bize hayran insanlar mı var? Düz akıl yürütmeyle bile, bakanın bir şeyleri sakladığı belli oluyor. Ya 40 bin yabancıya el altından para verilecek ya da bu yabancı öğretmenler belirli işlevlerle görevlendirilmiş kimseler olarak ülkemize gelecek/gönderilecek. Bunun kabul edilebilir bir yanı var mı?

Bakan ısrarına devam ediyor, sanki iyi bir düşünceymiş gibi, “Gelecek yabancı öğretmenler bizim öğretmenlerle birlikte derse girecek” diyor! Bu söylem, yabancı öğretmenin, öğretmen yokluğu nedeniyle getirilmediğini, bizim öğretmenlerin dil öğretmede yetersiz kaldıkları düşüncesiyle getirildikleri anlamına geliyor. Sonra da bakanlık yetersiz olduğunu düşündüğü öğretmenimizle yeterliliğine hayran olduğu yabancıyı aynı sınıfta öğrenci karşısına çıkarmaya kalkıyor. Bakan, İngilizce öğretmenlerinin bu durumu benimsemeyeceğini bile göremiyor. Bu durum gerçekleşirse, kendisini İngilizce konusunda yeterli bulan öğretmenin, “Yabancıya ne gerek var” diyerek, kendisini yetersiz bulan öğretmen varsa onların da, “Öğrenci karşısında küçük düşmenin ne alemi var” diyerek bu uygulamaya karşı çıkacakları belli değil mi?

Anlaşılan hukukçu bakanımıza birileri eğitim konusunda yanlış bilgiler veriyor. İngilizce “team teaching” denen ve birden çok öğretmenin aynı dersi birlikte işlemesi anlamına gelen uygulamalar, öğretmen eksiği olmayan ve çocuklara değer veren Küba gibi ülkelerde de var. Ancak aynı derse girecek öğretmenlerin aynı kültürden, birbirini iyi tanıyan ve birbirine saygı duyan insanlar olması gerekiyor. Yoksa sınıfta birinin “A” dediğine diğeri “Z” dese, İngilizce “shop” sözcüğünü biri “şap” olarak telaffuz etiğinde ötekisi “şop” dese ne olacak? Sınıftaki curcunayı siz düşünün artık. Benzer bir curcuna, söz gelimi bizim öğretmen “Amerikan” İngilizcesi konuşurken gelen yabancı “İngiliz” İngilizcesi konuştuğunda da olacak. Bakanlık getireceği yabancı öğretmeni yerli öğretmenle nasıl eşleştirecek?

Bakan ısrarına devam ediyor, sanki iyi bir şey yapıyormuşçasına, “Okul içinde, ne demekse, ‘İngilizce kafeler” açarak İngilizce etkinliklerinin sürdürüleceğini” müjdeliyor!

Bu noktada insanın aklına, “Türkiye’de konuşulan anadiller konusunda bir şey yapmayan bakanlık, neden İngilizceye yatırım yapıp yabancı öğretmeni ithal etmeye kalkışıyor?” sorusu geliyor.

Sahi, çocuklarımız, 40 bin yabancı öğretmenden yeterli düzeyde İngilizce öğrense ne olacak? Başımız göğe mi erecek?

Bizim okuma-yazma kurslarında geçen yurttaşlarımızın çoğunun diğer ülkelerde de olduğu gibi, 1-2 yıl içinde bu becerilerini unuttuğu biliniyor. İlköğretimden sonra öğrenimlerine devam etmeyenlerin bilgi düzeyinin yıllar geçtikçe geriye gittiği de biliniyor. Bu veriler, öğrenimlerine devam etmeyen çocukların, birkaç yıl içinde kullanmadıkları bilgileri unuttukları anlamına geliyor. Türkiye’de de ilköğretimden ve ortaöğretimden sonra öğrenimlerine devam edemeyen çocuklarla, yabancı dili yaşamlarında kullanmayacak milyonlarca öğrenci var. Bunların öğrendikleri dil becerisinin kısa sürede yok olacağı belli. Bu durumu bile bile İngilizceye ve 40 bin yabancıya neden yatırım yapılıyor, anlaşılamıyor!

Türkçe için bile böylesine bir çabaya girmeyen bakanlık bunu neden istiyor? Yoksa çocukların İngilizcelerini unutmamaları için İngilizcenin Türkçenin yerine geçmesi mi düşünülüyor?

İyi öğrenim gören öğrencilerimizin yüzde 60 kadarının yurt dışına gitmek ve bunların önemli bir bölümünün de geri dönmemek istediği biliniyor. Bakanlık bu oranı yüzde 80’lere, 90’lara mı çıkarmak istiyor? Günümüzde bile büyük kentlerin caddelerinde işyerleri ile ilgili yazılı levhalarının belki de yüzde 10’u İngilizce bakanlık bu oranın yüzde 60’lara, 70’lere çıkmasını mı benimsiyor?

Anlaşılan bakan ya dalga geçiyor ya ne isteğini bilmiyor ya da birilerinin oyuncağı oluyor.

Bakanlığı ve Türkiye’yi böylesine gayrı ciddi isteklerden, girişimlerden ve uygulamalardan kurtarmak gerekiyor.

[email protected]