Üniversite Konseyleri Derneği

12 Eylül 1980 darbesiyle başlayan süreç sonunda ve de özellikle son yıllarda, YÖK ve üniversitelerin doludizgin anamalcı-İslam çizgine yaklaştırılmak istendiği ve yaklaştığı görülmektedir. AKP’li gibi davranan cumhurbaşkanı ile YÖK’ün tutum ve kararları bu süreci hızlandırmaktadır. Üniversitelerin, medreselerin 19. yüzyıldaki durumuna düşmesi ve küresel sömürgenlerin oyuncağı olması an meselesidir. AKP yandaşı rektör ve dekanların atanmasıyla üniversitelerde yoğunlaşan gerici kadrolaşma ile YÖK’ün anamalcı AKP politikalarıyla yine anamalcı Bologna sürecine paralel kararları bu durumu pekiştirmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi, başlattığı bu sürecin engellenmeden yürümesi için gereken önlemleri almış, dinci oluşumlar dışında kalan örgütlenmeleri yasaklamıştı. Yine de gidişatın olumsuzluğu, duyarlı insanların örgütlenerek mücadelesini engelleyemedi. Yükseköğretim alanında, 3 Kasım 1986’da Ankara’da (sonradan “Tüm” sözcüğü eklenen) Öğretim Üyeleri Derneği kurulmasından sonra İstanbul ve İzmir gibi kentlerde de ayrı ayrı üniversite öğretim üyeleri dernekleri kurulmaya başlandı. Öğretim üyeleri derneklerinin öğretim üyesiyle sınırlı olması nedeniyle araştırma görevlileri de, kendi derneklerini kurmaya başlamışlardır.

İlk ve ortaöğretimden emekli öğretmenler 16 Şubat 1988 tarihinde Eğitimciler Derneği’ni, ve çalışan öğretmenler 28 Mayıs 1990’da Eğitim İşkolu Kamu Görevlileri Sendikası (Eğitim-İş)’i ve üniversite çalışanları da 1994’te Öğretim Elemanları Sendikası (ÖES)’i kurmuşlardır. Daha sonra kurulan Eğit-Sen ile Eğitim-İş, 27 Ocak 1995’te birleşip Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) adını almıştır.
25 Haziran 2001 tarih ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikası Yasası gereği küçük sendikalar eğitim iş koluyla ilgili sendikalardan birine katılma durumunda bırakılınca, ÖES, Kasım 2001’de Eğitim Sen ile birleşmiştir. Şu anda yükseköğretimde çalışanlar, Eğitim-Sen, Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen), Türkiye Eğitim Çalışanları ve Öğretim Hizmetleri Sendikası (Türk Eğitim-Sen), Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) vb sendikalardan birine üye olabilmektedir.

Yükseköğretimdeki olumsuz gidişten rahatsız olan öğrenciler de, öğrenci inisiyatifi, öğrenci kolektifleri, yurtsever öğrenciler ve genç sen gibi değişik adlarla ortaya çıkardıkları oluşumlarla olumsuzluklara karşı mücadele vermektedirler.

Öğretim üyeleri dernekleri, yapıları gereği öğretim üyesi olmayan üniversite bileşenlerini dışlamaktadır. Eğitim işkolundaki sendikalara da yükseköğretim öğrencileri üye olamadıkları gibi, bu sendikalar ilk ve ortaöğretim ağırlıklı olduklarında yükseköğretim sorunlarıyla yeterince ilgilenememektedir. Ayrıca bu sendikaların bir kısmı laik ve bilimsel eğitime karşı oldukları gibi hem iktidarlarla iyi geçinmekte hem de eğitimin piyasalaştırılmasına pek karşı çıkmadıklarından üniversitelerde sorun yaratan gelişmeleri dert etmemektedirler. Bu derneklerin ve sendikaların eksikliğini, 2004 yılında kurulan ve öğrenci dahil tüm üniversite bileşenlerinin üye olabildiği Üniversite Konseyleri Derneği (ÜKD) kapatmaktadır.
13 Şubat günü 3. Genel Kurul toplantısını gerçekleştiren ÜKD, bugüne kadar, türban konusundan rektör ve dekan seçimlerine, araştırma görevlileri konusundan diğer emekçilerin haklarının korunması ve paralı eğitimden bilimsel eğitim konularına kadar hem toplumu hem de üniversiteyi ilgilendiren konularda yerinde saptamalarıyla, eleştirileriyle, istek ve önerileriyle dikkat çekmiştir. ÜKD, üniversitelerin YÖK, Bologna süreci ile piyasalaştırılma ve gerici saldırı altında olduğunu saptarken de, farklı bir üniversite mücadelesinin farklı bir ülke mücadelesinden ayrılamayacağını vurgularken de, üniversitelerin aydınlanmacı, yurtsever, kamucu ve sosyalist bir alternatif üretilebilmesi hedefiyle de, gerçekçi bir yolda olduğunu göstermektedir.

Üniversitelerin hızla toplumsal, laik ve bilimsel bir kurum olma özelliğini yitirdiği bu dönemde ÜKD’ye ve benzeri hedefleri olan oluşumlara gereksinim giderek yaşamsal bir hâl almaktadır. Üniversite bileşenleri, demokratik olmayan, insan haklarıyla bağdaşmayan, laik ve bilimsellikten uzak gelişmelere duyarlı olmak durumundadırlar. Emekçi haklarının ihlal edildiği, ülke varlıklarının peşkeş çekildiği, cumhuriyetin tüm kurum ve kuruluşlarının en azında tahrip edilmeye ve hukukun ayaklar altına alınmaya çalışıldığı bir ortamda, üniversitenin medreseleşmekten ve anamalcı küresel sömürgenlerin uydusu olmaktan korunması gerekir. Üniversite bileşenleri duyarlılık gösterip ÜKD ve benzeri kuruluşlara destek vermezlerse, yarın çok geç kalınmış olacaktır.

[email protected]