Sıfır alanlar unutuldu, yaşasın kazananlar!

SBS ve ÖSS sonuçları açıklandığında, iki uçtaki durum, bu sınavlarda sıfır çekenlerle alanlarında dereceye girenler odak noktasıydı. Alanlara göre doğru yanıt ortalamalarının düşüklüğü, sınavlarda fen sorularına dokunmayanların sayısının yıllardır 700-800 binlerin altına inmemesi, sınava girmeye niyet bile etmeyenler/edemeyenler, kayıt yaptırdığı halde sınava girmeyenler ve bu sınavlardaki başarısızlık nedenleri gibi konular ikinci üçüncü derecede önemli konulardı ya da hiç tartışılmıyordu.

Sınavlarda sıfır çekenlerin sayısı 2002’de, 8 bin 819 iken, AKP döneminde 30 bine çıkmış olması da pek gündeme gelmiyordu.

Yıllar önce, daha AKP ortalarda yokken, bu tür sınavlar sonunda birinci olanlara, gazeteciler hemen bu başarıyı nasıl elde ettiklerini sorarlardı. Galiba 1998 yılı birincisine aynı soru sorulduğunda, “Başarımı Fettullah Hocanın dualarına borçluyum” deyince, bu tür yanıtların artmasından korktukları için bu soruyu sormaz oldular.

Yine AKP’den önce, arada bir ÖSS birincilerine sorulan sorulardan biri de hangi kitapları okuyorsunuz türünden sorulardı. Bu soruya, hocanın dualarıyla başarılı olan genç, “Ben kitap okumam” dedikten sonra, bu tür sorulardan da vazgeçtiler.

Sonra da, dişe dokunur sorulardan da kaçınır oldular.

Evvelsi gün ÖSS sonuçları açıklandı. Şimdi moda haberler, hangi birincinin nereyi tercih ettiği ve neden tercih ettiği, tercihi üzerine kendisine sağlanan ayrıcalıkların neler olacağı üzerine yoğunlaşacak.

ÖSS’yi kazandı denen öğrenciler içinden neredeyse yarım milyonunun (431.704) tercih yapmamasını kimse umursamayacak.

Bir tercihte bulunmayanların yeterince puan tutturamadığı için tercih yapmadığı düşünülüp geçiştirilecek. Çoğunluk öyle olsa da içlerinde önemli sayılardaki gencin, cemaatlere sarılmadıklarından, üniversiteye gidecek ve orada yaşamını asgari koşullarda bile sürdürecek maddi gücü olmadığı için başvurmadığı akla bile gelmeyecek. Herhangi bir tercih yapmayanlardan çok daha düşük puan alanların, vakıf üniversitelerine elini kolunu sallaya sallaya girdikleri de görmezden gelinecek.

Her fırsatta paralı eğitim konusunda nutuk atanlar, raporlar yazanlar ve bu konularda çalıştaylar düzenleyenler, “Üniversiteye lüks arabayla gelen öğrenciden para almayalım mı” demeyi sürdürecekler de, “Vakıf üniversitesine girecek kadar puan tutturmuş yoksul öğrencilere burs verelim” demeyecekler! Onların gözünde, ailesi varlıklı olanların düşük puan alması-başarısız olması, onların yetersizliğinden değil haylazlıkları nedeniyledir. Onlar için yoksulun düşük puan almasının nedeni ise, içinde bulunduğu olumsuz koşullar ve onun okula yabancılaştırılmış olması değil çocuğun yetersizliğidir. Özetle onlar için, varlıklı varlıklı kalmaya yoksul da yoksul kalmaya mahkumdur.

Sınav kazananların 4-5 yıl sonra ne yapacaklarının sorgulanmasına ise hiç sıra gelmeyecek.

Cemaatlerin kucak açtıkları öğrenciler bir sorun yaşamayacak. Karaelmas Üniversitesinde 2 yıl önce köy enstitüleri üzerine konuşma yapan ve öğretmen olacakların sorumluluklarına değinen yazara, bir öğrencinin verdiği şu yanıt onlar için geçerli olacak: “İyi güzel konuşuyorsunuz da gerçeklerden haberiniz yok. Cemaatler sınava hazırlıyor üniversitede okurken yediriyor içiriyor, barındırıyor, ağabeylerle ablalarla yardımcı oluyor mezun olunca da trink iş buluyor siz ise bize nutuk atıyorsunuz!”

Mezun olanların önemli bir bölümü, kitap okumamayı övünç nedeni yapacak hayatında bir tiyatroya, operaya ve belki de bir müzeye gitmemiş olacak.

Mezun olanların önemli bir bölümü, bir sorunla karşılaştığında dini kaynaklara ve kişilere başvuracak.

Mezun olanların önemli bir bölümü, trafik canavarı olacak.

Mezun olanların önemli bir bölümü, insanlar sömürülüyormuş, memleket yabancılara peşkeş çekiliyormuş, laiklik, demokrasi, insan hakları hasıraltı ediliyormuş, … umursamayacak.

Mezun olanların önemli bir bölümü işsiz kalacak. Allah yardım ederse ve de büyük bir olasılıkla 4-5 yıl dirsek çürüttükleri alanda değil de bambaşka bir alanda çalışacak.

Parlak derecelerle mezun olanlar, bir şekilde, bir yolunu bulup yurt dışına gidecek çoğu geri dönmeyecek aileleri, “Bizim oğlan/kız yurt dışında falanca yerde çalışıyor, oradan da evlendi” diyerek böbürlenecek!

Ya iş bulanlar! İşi olasılıklara vuracak olursak şöyle bir manzara çıkacak.

Vali olan, AKP’lilere beyaz eşya yardımı yapacak çalıştığı ilde pisuar bırakmayacak sokaklara ve okullara verilen Kenan Evren adının değişmesine karşı duracak “çağdaş uygarlık da neymiş” diyecek.

Hekim olan, karşı cinsi tedavi etmekten kaçınacak içkili hastaya dokunmayacak tecavüze uğrayanlar “ruhsal bunalım geçirmemiş” olacak.

Hakim olan, anayasaya medeni kanuna laik, demokratik sosyal hukuk devletine, insan haklarına vb. “Hadi canım sen de” diyecek. Kadın hakim, tabii ki olmayacak.

Mühendis olan, 5-6 şiddetindeki depremlerde yıkılacak evler dikmeye, Karadeniz Otoyoluna benzer yollar yapmaya, ormanların ve doğal güzelliklerin içine edecek villalar ya da turistik tesisler kondurmaya devam edecek.

Öğretmen olan ya türban kullanacak ya karısını ve kızlarını türbana sokacak.

Profesör olan ya Kenan Evren’e ya başbakana fahri doktora verecek.

Siyasetçi, yazar-çizer, … olan, aklını kullanmak, yurtsever olmak ve her türlü sömürüye karşı çıkmak yerine ya “F” tipine ya da “R” tipine yanaşacak. F ve R gözden düştüğünde de yanaşacak bir başka “X” bulacak.

Mezunların önemli bölümü böyle olmayı ya da böyle görünmeyi bir marifet sayacak.

Tabii ki, mezunların arasında, yukarıda özetlenenlerin tam tersi nitelikte olanlar da bulunacak. Onların varlığı Cumhuriyet’in, insan haklarının ve emeğin güvencesi olacak. Bu gidiş böyle gitmeyecek, toplum, eninde sonunda bu değerleri sahiplenecek eğitim sistemi özgür insan yetiştirecek biçimde değişecek.

[email protected]