Seçme sınavlarının öğretileri!

Öğrencilerin büyük çoğunluğunun girdiği ve bildiği iki seçme sınavı var: Ortaöğretime geçişte belirleyici olan Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile üniversiteye geçişte belirleyici olan Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS). Sınırlı sayıda öğrencinin girdiği iki seçme sınavı daha bulunuyor: Araştırma görevliliğine başvuranlarla yüksek lisans programlarına başvuracak öğrencilerin girmek zorunda olduğu Lisansüstü Eğitim Sınavı (LES) ile doktora programlarına başvuracak öğrencilerde belirlenen baraj puanının üstünde yabancı dil bilgisi arayan Kamu Personeli Dil Sınavı (KPDS). SBS’yi bakanlık, diğer üçünü de Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) düzenliyor.

Bu sınavlar birer öğretim kaynağı işlevi görüyor. Öğretiler hem topluma hem de bu sınavın sorumlularına (MEB’e ve ÖSYM’ye, dolayısıyla YÖK’e) yönelik oluyor. Gönderilen öğretiler toplumsal kesimlerin varsıl işsiz, yoksul, dar gelirli ve emekli, kısaca emekçi parasal açıdan girişimci cemaatçi sivil toplum kuruluşu (STK) mensubu olmalarına göre değişiyor.

Bu öğretileri, önceleri dile getirilmiş olsa da, okurun hoşgörüsüne sığınarak her fırsatta vurgulamak gerekiyor.

Seçme sınavları, genellikle anaokuluna gitmiş nitelikli okullarda okumuş dershane tezgahından geçmiş özel öğretmenlerle, vitaminlerle ve ilaçlarla değişik açılardan dopinglenmiş öğrencinin seçildiğini öğretiyor. Böylece, okulöncesi eğitimden nasibini alamamış birleştirilmiş sınıflarda, taşımalı eğitimde, yatılı ilköğretim bölge okulu ya da pansiyonlu ilköğretimde okumuş kırsal yörelerin çocukları ile 60-70 kişilik sınıflarda ders görmüş ve öğretmen kadrosu başta olmak üzere pek çok yetersizlikler içindeki okullara gitmiş kentli çocuklarının önünde bir set olduğunu da öğretiyor.

Seçme sınavlarının kişinin gelişimi üzerindeki olumsuz etkileri de öğreniliyor. Her çocuk değişik düzeylerde de olsa sınav kaygısı yaşıyor kimi bu kaygıyla baş etmeyi, bu kaygıyla yaşamayı ya da ilaçla yok etmeyi öğreniyor. Baş etmeyi öğrenemeyen, sınavlarda başarılı olamıyor başarısız olan canına kıymaya bile kalkışıyor.

Doktora programına gireceklere KPDS barajının getirilmesi de, emekçiye doktora yapmanın bir mucizeye dönüştürüldüğünü öğretiyor. Çünkü KPDS’de aranan yabancı dil bilgisine, yabancı özel okullarda ya da yabancı dil öğretiminde başarılı olan üç beş okuldan birinde okuyanlar, özel ders alanlar ile yurt dışında bulunuş olanlar ancak ulaşabiliyor.

Bu öğretilerin toplum tarafından öğrenildiği anlaşılıyor. Çocuğunun üniversitede okumasını isteyen onu dershaneye göndermeyi öğrenmiş durumda. Çocuğunun üniversitede iyi para getiren bir meslek edinmesini bekleyen, çocuğunu nitelikli liseye göndermesi gerektiğini biliyor. Veli, nitelikli lisede okumak için SBS’de yüksek puan alınması gerektiğini de biliyor. SBS’de yüksek puan almak için çocuğunu nitelikli ilköğretim okulunda okutmak ve olabildiğince uzun süre dershaneye göndermek gerektiğini de öğrenmiş bulunuyor. Öğrenme sürecinde dalga geçen, zorluk çeken, bazı ders alanlarında takviye alması gereken öğrenci için özel öğretmen tutulmasının ve sınav kaygısına düşen çocukların da psikologlara götürülmesi de öğrenilmiş bulunuyor.

Varlıklı veli bu öğretileri yerine getirmeyi de öğrenmiş bulunuyor. Bu öğretileri öğrendiği halde yerine getiremeyenler, yine emekçiler. Bu durumu bilen cemaatler onlara el atıyor. Onlar da, umarsızlıktan cemaatlere yönelmeyi, kaderci olmayı, “Hata bizde, bizimkisi başarısız, ne yapalım, Allah’ın takdiri” ve benzeri söylemleri öğreniyor. Demokratik STK’ların çoğunluğu ilgisiz kalırken birkaç STK’nın emekçi çocuklarını cemaatlerden kurtarma girişiminde başarılı olduğunu öğrnen devlet, bunların önünü Ergenekon ile kesmeyi de biliyor.

SBS ile ÖSS’de, birinci olanlar, alınan puanlar, sınav alanlarına göre doğru yanıt ortalamaları, sıfır çekenler, sınavlarda başarılı/başarısız olan okullar-iller-bölgeler, ÖSS’de açıköğretim ile ön lisans programlarına başvurma hakkı veren 145 puanlık baraj ile bir lisans programlarına başvurma hakkı veren 165 puanı geçenler/geçemeyenler, bir programa yerleşenler/yerleşemeyenler, açık kalan kontenjanlar, okul birincilerinin durumu ve benzeri veriler, ağırlıklı olarak bu sınavları düzenleyenler yönelik öğretiler oluyor.

İmam hatip ve sağlık meslek lisesi gibi meslek liselerinden önemli oranlarda ilgisiz açıköğretim programlarına geçilmesi ile bu lise mezunlarının üniversitede ilgisiz lisans programlarına girmek istemeleri mesleki ortaöğretimin işlevinin sorgulanması gerektiğini öğretiyor. Meslek liselerindeki bu eğilim, üniversiteye girmiş ve hatta üniversiteyi bitirmiş binlerce öğrencinin yeniden ÖSS’ye girmesi, bu öğrencilerin ilk yaptıkları seçimin ya zorlama bir seçim olduğunu ya da seçtikleri alanın kendileri için uygun olmadığını öğrendiklerini gösteriyor. Yukarıda değinilenlerin yanında, SBS ve ÖSS’de bir okuldan mezun olanlarla bir sınav salonunda toplu başarı gösterenler, en çok ve en az tercih edilen alanlar, topluca yapılan tercihler de, sorumlulara yönelik öğretiler oluyor.

MEB’in, ÖSYM ve YÖK’ün bu öğretilerden, yıllardır bir şeyler öğrenmediğini düşünmek de yanıltıcı oluyor. Sınavlarla ilgili yenilikler, sorumluların yapılan değişikliklerin bu öğretileri yayıp pekiştireceğini bile bile yaptıklarını öğretiyor. Bunun için tek sınavlı OKS’yi kaldırıp üç sınavlı SBS’yi getirip, SBS’ye bir de İngilizce sorular eklediler. Bunun için şimdi de “3 saatlik” ve tek sınav olan ÖSS’yi kaldırıp yerine Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ile Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) gibi iki sınav getirecekler.

Bu yeni sınavlar, iki hafta üst üste olacak. İlk önce yapılacak YGS’nin ilk oturumu “2 saat” ve ikinci oturumu da “2 saat 15 dakika” sürecek. YGS’den bir hafta sonra, iki farklı günde ve üç ayrı oturumda yapılacak LYS’de ise oturumlar sırasıyla, “2 saat 2 saat 10 dakika ve 2 saat” sürecek. Küçük yerleşim yerlerinde yaşayanlar, YGS için en az iki gün ve LYS için de en az üç gün olmak üzere, evinden ve köyünden ayrılacak iki kez yol parası, 6-7 gün de yeme, içme ve yatak parası verecek. Sınav sayısı artacağından sınav ücreti de artacak.

Bu değişiklikler, emekçi kesimin iyice eğitim sürecinden uzak tutulacağını dershanelere ve cemaatlere yönelmeyi hızlandıracağını eğitimin ezbere dayalı öğretilere dönüşmesini, öğrencinin kişisel gelişiminin ve sağlığının bozulmasını pekiştireceğini öğretiyor.

Seçme sınavlarının öğretilerinden üniversiteler ile sisteme muhalif parti ve sendikalar başta olmak üzere STK’ların pek bir şey öğrenmediğini söylemek abartıya kaçmıyor. Üniversitelerin, “üniversite” olmayı değil de cemaatleşmeyi ve kadere teslim olmayı öğrendikleri anlaşılıyor. Bu durumda tüm umutlar sisteme muhalif parti ve sendikalara kalıyor. Onların, emekçinin aleyhine işleyen seçme sınavlarından, emekçileri bilinçlendirmeyi öğrenmeleri bekleniyor.