Resmi-dini bayramlar

Rıfat Okçabol”un “Resmi-dini bayramlar” başlıklı yazısı 21 Mayıs 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Önemsenen ve değer verilen günleri ve gelenekleri anma ve diri tutup yaşatma amacını taşıyan bayramların evrensel, resmi (devlete ait) ve dinsel (dinle ilgili) olanları var.

1 Mayıs Bayramı ve 1 Ocak (yılbaşı) evrensel, Kurban Bayramı ile Şeker (Ramazan) Bayramı da dinsel bayramları oluşturuyor. Ülkelerin devlet olma sürecinde önemli dönüm noktaları olan günler genellikle resmi tatil olarak adlandırılıp kutlanıyor. Pek çok ülkede, bağımsızlık günü tek resmi bayram olurken bizde, 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim günleri gibi birden çok resmi bayram bulunuyor. Bu durum, bir bakıma bağımsızlığın padişaha ve emperyalist devletlere karşı yürütülen bir Kurtuluş Savaşı sonrasında kazanılmış olmasından kaynaklanıyor. Bizdeki resmi bayramlar, aynı zamanda egemenliğe, çocuğa, gence, spora ve topluma verilen önemi simgeliyor.

Türk Dil Kurumu (TDK) 1974’te bayramı, “ulusça kutlu sayılan gün ya da günler” olarak tanımlıyor. Bu tanım, toplumda bayramları kutlu saymayan kesimler olduğu ve uluslararası bayramlar da olduğu için, pek yeterli olmuyor. Örneğin 1 Mayıs Emek Bayramı’nı, yalnız Türkiye değil, tüm dünya emekçileri kutlu bir gün olarak görüp kutlamaya çalışıyor. Ancak bu günü, Türkiye’de resmi bayram yapanlar bile kutlu saymıyor. Resmi ve dinsel bayramlar için de benzer durumlar yaşanıyor. Dini bayramlar, o dine mensup kişilerce kutsal sayılırken diğer kişiler için kutsal bir yanı bulunmuyor. Genelde inançlara saygı duyulduğundan, dini bayramların kutlanması farklı inançlardakileri, kendi dinsel bayramlarının bayram olarak kutlanmamasının burukluğunu yaşasalar da, o kadar rahatsız etmiyor. Türkiye’de Rumlar, Ermeniler, Museviler ve Müslüman olmayan Türkler ve başka topluluklar olsa da, bu inanç sahiplerinin dinsel bayramları nedense resmi tatil olmuyor.

Ayrıca resmi bayramların bir bölümünü fazla ve gereksiz bulabilenlerin yanında, Osmanlı hayranlarının bir bölümü ile mandacı ya da Amerikancı gibi sıfatlarla tanımlanabilen yabancı hayranlarının bir bölümü, resmi bayramları gereksiz ve anlamsız bulabiliyor, hatta karşı çıkabiliyor.

TDK sonradan bayramı, “millî ya da dini bakımdan önemli olan ve kutlanan gün ya da günler” olarak tanımlaması, durumu biraz düzelmiş olsa da, yine de tam anlamıyla olayı açıklamıyor.

Bayram tanımı bir yana, Türkiye gerçekten bağımsız, barışsever ve insan haklarına saygı gösterilen bir ülke olsa, kim bilir, birebir savaşı ve ölümü çağrıştırdığından 30 Ağustos’un resmen kutlanmasından vazgeçilmesi bile tartışılabileceken, günümüzde 29 Mayıs’ın (İstanbul’un fethinin) resmi bayram olması isteniyor. Hatta ülkemizde, bir yandan emek ve hukuksal kardeşlik yerine, “din kardeşliği” ikame edilmeye çalışılıyor. Her geçen gün dini bayramların artan bir coşkuyla kutlanması yaygınlaşırken, kutlu doğum haftasının giderek resmiyet kazanacağı bir sürece girdiği görülüyor. Öte yandan da devleti yönetenler, bağımsızlığı, çocuğun, gencin ve tüm toplumun özgürleşmesini simgeleyen resmi bayramların kutlamalarından vazgeçiyor. Kutlu doğum kutlamalarında fire vermeyenler, iş geleneksel resmi bayram kutlamalarına geldiğinde ya hastalanıyorlar ya da onları birileri bir yerlere davet etmiş oluyor!

Bu arada resmi bayramların halk tarafından kutlanması bile istenmiyor, çeşitli zorluklar çıkarılıyor. Resmi bayramları kutlamak isteyeceklerin yarın neyle karşılacakları bugünden bilinmiyor. Ancak bugünden bilinen bir şey var. Küresel sömürgenler, dini değerlere sarılan toplumların, bağımsızlığa, özgürlüğe, doğanın ve insanın sömürülmesine aldırmadıklarını çok iyi biliyorlar. Küresel sömürgenlerin doğayı ve insanı sömürürken gericileşmeyi de destekledikleri biliniyor ve görülüyor.

Bu nedenle, bağımsızlığı, özgürlüğü ve emeği simgeleyen resmi bayramlara sahip çıkanların, benzer duyarlılığı başta eğitim alanında olmak üzere, küresel sömürgenlerin her alanda gerçekleştirdikleri gerici ve piyasacı saldırılara karşı göstermeleri de bekleniyor.