Referandumun öğretileri

Referandum, kimilerinin beklediği ve kimilerinin ise hiç beklemediği kimilerinin istediği ve kimilerinin de hiç istemediği bir şekilde sonuçlandı. Referandum sonuçlansa da, Türkiye’de yeni bir süreç başladı belki de, kimsenin tahmin edemeyeceği ve beklemediği değişimler ve dönüşümlere gebe bir süreç.

Beklenmedik değişim ve dönüşümlerin gizilgücü her zaman olduğu gibi insan ve onun öğrenimlerini davranışa dönüştürme yeteneği. Bu gizilgüç, biraz da, Türkiye insanının yaşam deneyimlerinden edindiği öğrenimlerini bugüne kadar günlük yaşamına ve siyasete pek yansıtamaması nedeniyle daha da güçleniyor. Referandum, insanımızın bu gizilgücünü kullanmaya başlayacağı bir dönüm noktası olacak gibi.

Bu ne bir beklenti ne de bir düş.

Çeşitli sınıflara ya da katmanlara ayırmak mümkünse de, bir an için toplumu mağdurlar ve işleri tıkırında olanlar diye iki genel kümeye ayıralım. Çok gerilere gitmeyelim ve son 7-8 yılın mağdurlarıyla işleri tıkırında olanlara bakmaya çalışalım. Bu mağdurlar genelde şu kesimlerden oluşuyor:

* Tarımda, madenlerde, hayvancılıkta, sanayi ve hizmet sektöründe sendikalı/ sendikasız ve de yoksulluk sınırında çalıştırılan işçilerle açlık sınırında çalıştırılan asgari ücretli işçiler.
* Mevsimlik işçiler, göçerler.
* Küçük toprak sahipleri.
* Hayvancılıkla uğraşanlar
* Küçük esnaf.
* Fitre ve zekat alacak düzeye gerileyen ücretle çalıştırılan memurlar, öğretmenler, üniversite mensupları.
* Emekliler.
* Özelleştirilen KİT’lerdekiler gibi bir anda işsiz güçsüz kalan ya da henüz bir işte çalışma şansı bulamayıp iş arayan milyonlar.
* Çocuklar.
* Kadınlar.
* Okuryazar olmayanlar.
* Okul, dershane ve sınav mağduru öğrenciler.
* Neyle suçlandıklarını bilmeden açılan soruşturmalar nedeniyle aylardır Silivri’de tutulanlar, haksız yere mahkum olanlar ve adil olmayan cezalara çarptırılanlar.
* Gerçek dindarlar din kardeşlerinin Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da … öldürülmesine kahrolanlar.
* Sağcı/solcu, çevreye, doğaya, kültürel miraslara ve insan haklarına saygılı yurtsever aydınlar.
* Haklarını arayanlar.
* ABD’ye güvenmeyen yüzde 83’lük1 çoğunluk.

İşi tıkırında olanlar ise genelde şu kesimlerden oluşuyor:

* Tüccarlar, sanayiciler, medya patronları.
* KİT’leri satanlarla yok pahasına alanlar.
* Madenlerimizi, ormanlarımızı, zeytinliklerimizi, hayvancılığımızı, doğal ve kültürel miraslarımızı talan edenler.
* İnançları çıkarları için kullanan, Afganistan’ı, Irak’ı ve Filistin’i,… hallaç pamuğu gibi atanları destekleyen dinciler.
* Yalnız kendilerini düşünüp kendilerine hayran olanlar.
* Hak yiyenler, sömürenler.
* Belirli suçlamalarla soruşturmalar açıldığı halde milletvekili, başbakan ve cumhurbaşkanı olanlar yargının ulaşamadıklar, zaman aşımı nedeniyle cezadan kurtulanlar.
* AB’ci, ABD’ci, 2., 3. cumhuriyetçi, … liberal aydınlar.
* Rüşvet yiyenlerle sınavlarda kopya çekenler.
* ABD’ye güvenen yüzde 17’lik azınlık.

Son 7-8 yılda yaşadıklarımız, genelde mağdur olanların sayısının çoğaldığı gibi mağduriyetlerin de her geçen gün çoğaldığını gösteriyor. Son 7-8 yılda yaşadıklarımız, işleri tıkırında olanların genelde köşe dönmekten baş dönmesine uğradığını gösteriyor. Bu durumu tekel işçilerinden, itfaiye işçilerinden, grev yapan sendikalardan, AKP’nin kontrolündeki medyanın bile değinmek zorunda kaldığı haberlerden öğreniyoruz. En önemlisi bu durumu kendi yaşamımızdan öğreniyoruz.

İşleri tıkırında olanlar genelde referandumda evet diyor işin garibi mağdurların önemli bir bölümü de.

Referandumdaki oylar, işleri tıkırında olanların yaşamlarında edindikleri öğrenimleri, oylamaya yansıttıklarını kendi çıkarlarını koruduklarını gösteriyor. Toplumun mağdurlarının ise kendilerinden beklenen tavrı göstermedikleri, yaşamdan edindikleri öğrenimleri referanduma yansıtmadıkları anlaşılıyor. Genel seçimlerde de benzer durum yaşanıyor.

Öğrenimlerin gizilgücü tam da bu noktada önem kazanıyor. Bir gün gelecek, mağdur olanlar kendi yaşamlarından öğrendiklerini davranışlarına yansıtacak.

“O gün” ne olacak?

Başbakan kalkıyor, referandum sonuçlarının henüz belli olduğu saatlerde, kendisini çiftlik sahibi sanan bir tavırla ve sanki babasının parasını ya da alın teriyle kazandığı parayı harcıyormuşçasına, basketbolculara, “Dünya ikincisi olursanız her birinize benden 1,5 milyon TL dünya birincisi olursanız dileyin benden ne dilerseniz” diyor! Asgari ücrete ve aylık ücretlere 3-5 liralık zammı çok gören başbakan, mağdurlardan topladığı bu parayı, 2-3 yılda bir yaptıkları transferlerde 2-3 milyon dolar alan oyunculara hovardaca dağıtıyor. Yetmiyor, işleri tıkırında olan bir iş adamı, yoksulluk sınırında çalıştırdığı emekçilere 3 kuruş zam yapmamak için taklalar atarken, bu basketbolcuların her birine 400 bin liralık ev hediye ediyor!

Daha referandum oylarının sayımı devam ederken yaşanan bu olay, referandumun bir dönüm noktası olacağını ve “o gün”ü yakınlaştıracağını gösteriyor.

[email protected]