Özel okulculuk!

Başta AKP olmak üzere kimilerinin özel okulculuk oyunu oynadıkları görülüyor. 

27 Mayıs Anayasası’na göre özel yüksekokul açılamazken, 12 Eylül darbesi ürünü olan 1982 anayasasına, “kâr amacı gütmeyen vakıflar özel yüksekokul açabilir” maddesi ekleniyor. Bu maddenin anayasaya eklenmesi de içeriği de bir tür oyun oluyor. Paralı olsa da, kâr amacı gütmeyen bazı vakıflara ait ilk ve ortaöğretim kurumları bulunuyor. Ancak bu kurumlar, on yıllar içinde yavaş yavaş bugünkü durumlarına gelmiş bulunuyor. Günümüzde kâr amacı gütmeyen bir yüksekokul açılabilmesi için, çok büyük bir meblağın bu işe vakfedilmesi gerekiyor. Parasız, kamusal, laik ve bilimsel eğitimden yana olanlar böylesi bir meblağı bir araya getiremeyeceğine göre, bu tür okulları açma tekeli, bir şekilde emekçilerin sırtından kazanmış olan kişilere kalıyor. Bu kişiler genelde para canlısı olduklarından, vakıf okulu açmaları, büyük ölçüde maddi kazanç ve propaganda amacına dayanıyor. 

12 Eylül ve sonrasının iktidarları, özel öğretimi, gerici ve piyasacı hedeflerine ulaşmak için kullanıyor. Bazı eğitimci geçinen kişiler de, "devletin parası yok", "özel okullar daha iyi hizmet veriyor" ve "yabancı dil özel okullarda öğrenilir" gibi temelsiz gerekçelerle özel öğretimi savunanlara arka çıkıyor. Bu kesim, eğitimin özelleşmesinin gericiliğin ve tarikatçılığın yayılmasına yol açtığını, devlet istese fen liselerinde olduğu gibi kamusal okulların özel okullardan çok daha nitelikli olacağını, devletin özel okulları destelemek için kamu okullarında yabancı dil öğretimine bilerek önem vermediğini ve parası yok denen devletin çeşitli yöntemlerle özel okulcuları desteklediğini görmezden geliyor. Ailesi zengin olanın, yeteneği ne olursa olsun, parasıyla en iyi eğitimi almasını - eğitimde fırsat ve olanak eşitliğine darbe vurulmasını içine sindirebiliyor! 

AKP, iktidar olur-olmaz açıkladığı acil eylem planında, boşuna “özel sektörün eğitim alanında yatırım yapması desteklenecek” demiyor. Akıl hocalarının, tüm dünyada öğretim özelleştikçe eğitimin gericileştiğini AKP’ye çoktan öğretmiş oldukları anlaşılıyor. AKP, bu nedenle 2003 Haziran’ında, yoksul öğrenciler arasından sınavla seçeceği 10 bin öğrenciyi ağırlıklı olarak Fethullah’ın açtığı özel okullarda okutmaya kalkışıyor. Bu nedenle de Cumhurbaşkanı A. Sezer bu değişimi öngören yasa değişikliklerini veto ediyor ve o günlerin Danıştay’ı bu yönde alınan kararları iptal ediyor. Ancak AKP, bu konuda istediğini gerçekleştiriyor: Özel okul sayısının, tüm okullar içindeki oranı yüzde 2,5’lardan yüzde 19,20'ye çıkıyor. Bu arada özel okullar artarken, imam hatipler de artıyor, gerici öğretim de, tarikatlarla gerici vakıfların öğretim kurumları da. Her yörede hangi eğitim-öğretim kurumunun hangi tarikata/cemaate ait olduğu bilinir hale geliyor.  

Ekim 2018’de, Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu oluşturulurken bu nedenle, 9 kişilik bu kurula piyasacı ilişkileri öne çıkan şu 8 kişi üye olarak atanıyor: 1) Türk Eğitim Derneği (TED) Genel Başkanı, 2) TED Üniversitesi Rektörü, 3) Bilkent Üniversitesi Rektörü, 4) Koç Üniversitesi Rektörü, 5) AKP’lileşmiş TÜBA Başkanı işletme profesörü, 6) YÖK Başkan vekili olmuş, Sabahattin Zaim Üniversitesi ile İbn Haldun Üniversitesi’nde çalışmış bir profesör, 7) Eğitim-Bir-Sen’e 12 yıl genel başkanlık yapan bir ilahiyatçı, 8) Ziya Selçuk’un Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü görevinden aldığı bir imam hatipli. 

Özel öğretim genelde bilmeden bazen de bilerek gericileşmeye araç oluyor. Örneğin AKP kutlu doğum haftası kutlamalarına önem verdiğinden, düzenlerinin bozulmasından korkan vakıflar da bu haftayı hararetle kutlama yarışına giriyor. İktidarın istemediği kişileri onlar da istemiyor... Bazı vakıf okullarını ayrı tutsak da, genelde piyasa kurallarının işlediği özel okulların bir bölümü kazanabilirken diğer bir bölümü kaybedebiliyor. Bu özel okullar, zenginleşirken de zarar ederken de, her durumda öğrenciyi meta ve müşteri olarak görüyor. Özel okul kapanırken de, el değiştirirken de, kimse öğrencilerle bu kurumlarda çalışan emekçilerin ne duruma düşeceklerine aldırmıyor. 

Yalnız özel okulcular değil, iktidar da öğrencileri, gelişmesine yardım edilecek bir varlık olarak değil bir meta olarak görüyor. Öğrencileri, birey olarak değil meta olarak gördüğü için kendi inançları doğrultusunda formatlamaya çalışıyor. Hukuksal temeli olmayan kararlarla, askeri okullarla Fethullah’a ait olduğu bilinen ve düşünülen okulları, yurtları ve vakıf üniversiteleri kapatılırken de, öğrenciler ve işlerine son verilenler meta yerine konmuş oluyor. 

Özel okul denince hukuk da çalışmıyor. Kâr amacı gütmemek koşuluyla kurulmuş bir vakıf üniversitesi (Bilgi), kolaylıkla birkaç kez el değiştirip vakıflara değil yabancı kişilere/kurumlara satılıyor. İktidar da, istediği kuruma, istediği kadar olanak sağlıyor. Son günlerde ortaya çıkan Şehir Üniversitesi konusu da, iktidarın eğitim olayına nasıl baktığını gösteren bir başka konu oluyor. Bu vakıf üniversitesi kurulurken yandaş olan kuruculara akıl-almaz derecede kaynak aktaranlar, kurucular muhalefete geçince, bu üniversiteyi kösteklemek için her yolu deniyor. İktidar için orada çalışan personelle okuyan öğrencilerin ne duruma düşeceği önemli olmuyor. 12 Aralık 2019'da Kartal Tapu Müdürlüğü, bu üniversiteye kayıtlı bir araziyi, üniversitenin bilgisi ve rızası olmadan, Maliye Hazinesi'ne devrediyor! Oyun burada bitmiyor: Doğa Kolej konusunda sessiz kalanların, bu yazı soL portala gönderileceği anda televizyonların alt yazılarında Şehir Üniversitesinin Marmara Üniversitesi’ne devrettiği bildiriliyor!  

Bu arada “bir musibetin bin nasihatten iyi olduğu” bir kez daha görülüyor. “Şehir Üniversitesi'nin nerede olduğunu bile bilmiyorum. Sayın Ahmet Davutoğlu'nun isteğiyle mütevelli heyetine katılmayı 2016'da kabul ettim” açıklamasını yapan Nobel ödüllü Aziz Sancar, Şehir Üniversitesi'nin Mütevelli Heyeti üyeliğinden istifa ediyor. Bu bağlamda bir bilim adamının, piyasacı olmaları yanında gerici eğilimleri yüksek olanların kurduğu bu üniversitenin mütevelli heyeti üyeliğini nasıl kabul ettiğini, adının bir reklam aracına dönüşeceğini nasıl göremediğini anlamak da mümkün olmuyor. 

Özel okullar kâr amacıyla açılıp daha çok kazanmak amacıyla yönetilince, Türkiye Özel Okullar Derneği başkanının belirttiği gibi, 200’e yakın okulun iflasın eşiğine gelmesi kaçınılmaz oluyor. 

Şimdilik son örnek, Doğa Koleji adını taşıyan okulların bir bölümünde yaşanıyor. Öğretmenler üç aydır maaşlarını alamıyor; etkili ders yapılamıyor. Ücretlerini zamanında ödeyen veliler, beklediklerini alamadıkları gibi, çocuklarının geleceğiyle ilgili kaygılar yaşıyor. Yaptığı konuşmalarda mangalda kül bırakmayan bakan ise, doğanın iflasın eşiğine gelmesine, herhangi bir işletmenin iflası gibi bakıyor. Bu olayda öğrencilerin, ailelerin ve emekçilerin mağduriyeti, onu ilgilendirmiyor. Konu ayyuka çıkınca da bu kolej konusunda, “Eğer yarın üstümüze mevzuat gereği düşen tedbiri yerine getirmek söz konusuysa biz buna yarın için hazırız. Her türlü hazırlığımız var” diyor. İnsan bakanın bu okulları da imam hatibe çevirmesinden korkuyor.

Toplumun bu olaylardan ders alması gerekiyor: Özel okulların büyük bir eşitsizliğe yol açtığını, iktidarın bu durumu bile bile, sırf gericileşmeye yardım ettiği için özel okulları desteklediğini bilmesi gerekiyor. Laik, bilimsel, parasız ve kamusal eğitimi savunanları iktidara getirmedikçe, gericileşmenin de piyasalaşmanın da önüne geçilmeyeceğini, eşitsizliklerin artarak devam edeceğini görmesi gerekiyor.  

[email protected]