ÖSS sonuçları

ÖSS sonuçları da bir çok şeyi açıklıyor gibi! Son bir yılda, var olan üniversitelerin yüzde 40’ı kadar yeni üniversite açıldı. Yükseköğretimde 2006 yılına göre kontenjan artışları ise çok komik düzeyde: Lisans programlarında ancak yüzde 2,1 ve ön lisansta ise yüzde 3,4. Bu sayılar, yeni kamu üniversitelerinin (uzunca bir süre) birer tabela üniversitesi olarak kalacağını düşündürüyor. 

ÖSS soruları kolay olunca, alınan puanlar da 2006 puanlarının üstünde oluyor. Ancak, durum yine de iç açıcı değil: “Sıfır” çeken, 47 bin öğrenci! 160 puanı tutturamayıp ön lisansa başvuru hakkına bile kavuşamayanlar sınava girenlerin yüzde 20 kadarı! 185 puan alamayıp bir lisans programına başvuramayacak olanlar da yüzde 40’ı buluyor! ÖSS’ye başvurduğu halde sınava giremeyenler de epeyce, 25 bin! Kopya çekerken yakalananlar ise 352 kişiyi bulmuş. Yeni lise mezunlarında başarı ancak yüzde 51 kadar. Daha önce bir yere kayıt yaptırmamış eski mezunlarda başarı yüzde 71’e çıkmış, üniversite öğrencisi olarak sınava girenler daha da başarılı (% 79). Eski mezunların başarısının arkasında, dershane dopingi öne çıkıyor. ÖSS’ye başvuruların çoğu erkek ( %59) olsa da, kızların çok daha başarılı oldukları görülüyor. Sınava giren kızların yüzde 85’i ve erkeklerin yüzde 76,6’sı 160 puanı, kızların yüzde 69’u ve erkeklerin yüzde 40’ı 185 puanı ancak geçebiliyor. Sayısal, eşit ağırlıklı ve sözel 1’de 185 puanı geçenler her puan türünde yüzde 50’nin üzerine çıkarken; sayısal, eşit ağırlıklı ve sözel 2’de 185 puanı geçenler, ortalama yüzde 30’larda kalıyor! ÖSS’de illere göre başarı sırasında, genelde yoksul iller ve özellikle de güneydoğu illerinin bir bölümü sonlarda yer alıyor. Bu sonuçların sevinilecek yanı yok.

Onca paralar ödeyip özel liselerde okumuş olanların yüzde 25’inin başarısı, bir lisans programına başvuramayacak düzeyde. Aile, hem çocuğunun bu durumuna hem de harcadığı tonlarca paranın boşa gitmesine yanıyor. Bu ailelerin bir bölümünün, “Keşke devlet lisesine gönderseydim, harcadığım paranın bir bölümünü o okula yardım olarak harcasaydım” deyip demediği merak ediliyor! 

ÖSS’de, OKS gibi kimilerinin önünü açıyor, kimilerinin umutlarını kırıyor ve kimilerini de belirsizliklere itiyor. Parası olan pek bir sıkıntı yaşamıyor: “Devlet olmazsa vakıf, vakıf olmazsa yurtdışı üniversiteleri beni bekliyor; hiçbiri olmazsa dershaneye giderim, gelecek yıllarda şansımı yine denerim” diyor. Sorun parası olmayanda, yoksulda, dar gelirlide, emekçi çocuklarında. Yoksulun kazananı da kaybedeni de dertli. Kazanamayan, “Bir yıl dershaneye giderim gelecek yıl istediğim yere girerim” diyemiyor, tüm gelecek planları alt üst oluyor. Kazanan da, “Peki ben şimdi ne yapacağım?” diyor. Kazanan yoksulun/dar gelirlinin önemli bir bölümü ailesinden uzaktaki bir yöredeki okula gidecek. Bu öğrenciler, odalar kalabalık, temizlik hak getire, beslenme göstermelik olsa da devlet/üniversite yurdunu yeğleyecek de, yer bulma şansı az. Genelde zenginlerin kurduğu ve göreceli olarak daha laik ve çağdaş STK’lar, yeteri kadar varlıklı değil, her gereksinimi olana hizmet veremiyor. Üyelerinin çoğunluğu yoksul/dar gelirli olan cemaatlerin ise (nasıl oluyorsa) olanakları çok! Kendi yurtları yetmese de, her an isteyene ev tutacak güçteler. Yoksul ve dar gelirli çocuğun (ve ailesinin) bir sıkıntısı da, çok çekici seçenekler ve olanaklar sunan cemaat önerilerine direnebilmek. İnsanların direnci de, ne yazık ki, sınırlı. 

OKS eğitim bakanlığının iç sorunu, ÖSS ise dış sorunu gibi algılanıyor. OKS, ilköğretimin hali pür melalini gösteriyor; bakanlık, DB-AB projeleriyle ve sınavlarla oynayarak durumu düzeltmeye çalışıyor. ÖSS, liselerin aynası, bakanlık kendine bakacağına ÖSS’ye, dolayısıyla ÖSYM ve YÖK’e saldırıyor. YÖK ve ÖSYM’de burnundan kıl aldırmıyor. Bakanlık da, OKS ve ÖSS’nin hıncını, öğretmeni yetiştiren YÖK’ten çıkarmak istercesine, öğretmenleri istihdam etmek için, onları KPSS’ye alıyor. Bu kısır döngüye kendini kaptıran kimi eğitim fakülteleri, iyi öğretmen yetiştirme derdinden uzaklaşıp, öğretmen adayına KPSS’de başarılı olacak beceriler kazandırmaya çabalıyor. İlk ve ortaöğretimde görülen eğitimden uzaklaşıp sınava odaklanma olgusu (bir kanser gibi) eğitim fakültelerini de kemirmeye başlıyor. Bu arada KPSS sektörü de OKS ve ÖSS sektörüne benzer bir yolda hızla ilerliyor.

ÖSS’nin, OKS’nin bir güvencesi olarak işlediği görülüyor. OKS’de öğrencinin girmeye can attığı lise mezunlarının ÖSS’de başarılı olduğu anlaşılıyor. OKS, öğrenciye üniversitenin kapısını aralıyor; ÖSS de, bu kapıdan giren öğrenciye oturacağı (okuyacağı) yeri gösteriyor. OKS ve ÖSS, toplumu, ısısı giderek artan su içindeki kurbağaya dönüştürme aracı gibi çalışıyor. Bu sınavlar sayesinde, her geçen gün seçkinlere sunulan eğitim olanakları çoğalıyor; yoksulla dar gelirlinin yükseköğretime uzanabilme olasılığı azalıyor ve üniversite hayalleri suya düşüyor. Toplum, bu duruma “kader” demeye alıştırılıyor ve bu konuya eleştirel yaklaşanlara pirim vermiyor.  

Eleştirel yaklaşanlar ne yapacağını bilmese de, eğitimde seçkinci olanlar biliyor: ”Sınavlar sağ olsun” deyip her fırsatta yeni yeni sınavlar üretiyorlar.