Ortaöğretimde yeniden yapılanma ile ilgili dört yazının özeti, ortaöğretimdeki yapılanmanın, eğitim sistemimizin yeniden yapılanmasıyla birlikte ele alınması gerektiğini gösteriyor. Yeniden yapılanmanın nasıl olacağını belirleme sürecinde, zorunlu eğitim süresi ile ulusal ve evrensel gerçekleri de göz önüne almak gerekiyor.  
İki yüzyıl önce, Osmanlıda zorunlu eğitim diye bir kavram bulunmuyor. II. Mahmut 1824&rsquote İstanbul için 1826&rsquoda da her yerde ilköğretimin zorunlu olmasını istiyor. Ancak doksan yıl sonra 1913&rsquote, yasal zorunluluk getirilebiliyor. 60 yıl sonra ve 1972 yılında mesleki ortaokulların kapatılmasının ardından, 1973&rsquote kabul edilen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, 8 yıllık zorunlu eğitimi öngörüyor ve bu eğitime &ldquotemel eğitim&rdquo diyor. Temel eğitimde, 5 yıllık ilkokullar I. Kademe ve 3 yıllık ortaokullar II. Kademe oluyor. O günlerde, II. Kademede seçmeli mesleki derslerin okutulması da düşünülüyor. Bu yasa çıkarken imam hatip ortaokulu olmadığı için, kimsenin aklına kesintili-kesintisiz sözcüklerini kullanmak gelmiyor. 12 Eylül 1980 darbe hükümeti, 1983&rsquote bu kavramı &ldquoilköğretim&rdquo olarak değiştiriyor. 1973 sonrasında, ne beş yıllık zorunlu eğitimde yüzde yüz okullaşma gerçekleştiriliyor ne de zorunlu eğitimi 8 yıla çıkaracak adımlar atılıyor.  
1990&rsquoların ortalarında, Avrupa Birliği ile yakınlaşma çabaları başladığında, 8 yıllık zorunlu eğitime geçme konusu yeniden gündeme geliyor. Eğitim açısından doğal olması gereken bir durum, siyasiler için, 1974&rsquote yeniden açılmış olan imam hatip ortaokullarının varlığı nedeniyle, &ldquo8 yıllık kesintili-kesintisiz eğitim&rdquo kavgasına dönüşüyor.  Eğitim açısından zorunlu eğitim, genelde bireylerin yurttaş olmaları için edinmeleri gereken, bilgi, genel kültür, anlayış, tutum ve davranışları içeriyor. Devletin, cinsiyetine, etnik kökenine, inancına, yaşadığı yöreye ve mali gücüne bakmaksızın, her yurttaşa parasız olarak sunacağı eğitim hizmeti anlamına geliyor. Devletin yurttaşa dayattığı sekiz yıl okuma zorunluluğu, devlete de, bu eğitim hizmetini gerektiği gibi verme zorunluluğunu yüklüyor.  
Bu eğitim anlayışında, devletin &ldquoA&rdquoya başka ve &ldquoB&rdquoye başka eğitim vermesi sözgelimi &ldquoA&rdquoya sen genel eğitimi, &ldquoB&rdquoye sen x mesleğinin eğitimini ve &ldquoC&rdquoye de sen y mesleğinin eğitimini zorunlu olarak alacaksın-öğreneceksin demesi, insanın aklının ucundan bile geçmiyor, insan haklarıyla bağdaşmıyor. Zorunlu eğitim anlayışında kesintisiz eğitim, ilk ve ortaokulların birlikteliğinden çok, verilecek eğitimin genel eğitim olması, herkes için aynı olması, bir mesleki eğitim niteliğini taşımaması anlamına geliyor. 8 yıllık zorunlu eğitimin kesintili olmasını savunanlar, işin özünde bu savunmayı &ldquoeğitim&rdquo üzerinden yapmıyor, imam hatip ortaokullarının kapanmaması için yapıyor, bir başka deyişle imam olacakların diğer yurttaşlar gibi 8 yıl genel eğitim görmemesini ya da mesleki eğitime çocuk yaştan başlanmasını istiyorlar.  
1996 yılında toplanan 15. Milli Eğitim Şurası, ezici çoğunlukla, sekiz yıllık kesintisiz eğitimi kabul ediyor. Bu arada, 15. Şurayı gerçekleştiren hükümet gidiyor, yerine Refah Partisi (RP) - Doğru Yol Partisi (DYP), Erbakan-Çiller hükümeti geliyor. Yeni hükümet 8 yıllık kesintisiz eğitime sıcak bakmıyor. Yükseköğretim Kurumu (YÖK) Başkanı olarak 15. Şurada kesintisiz eğitimi savunmuş olan Mehmet Sağlam, hükümetin DYP&rsquoli eğitim bakanı olarak bu kez kesintili eğitimi savunuyor! Ocak 1997&rsquode, bu hükümetin RP&rsquoli bakanı Orhan Asiltürk televizyonlarda, &ldquoEkonomik kaynaklarımız 8 yıllık eğitime geçmeye yeterli değil&rdquo gibilerinden bir şeyler söyleyerek, zorunlu eğitimin uzatılmaması için mazeret uydurmaya kalkıyor.  
Her şey 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu&rsquonun hükümete tavsiye niteliğindeki (!)  kararlarından sonra değişiyor. Altı ay içinde Erbakan hükümeti gidip bir başka koalisyon hükümeti kuruluyor. Daha önce kesintili ya da kesintisiz 8 yıllık eğitimi savunan siyasilerin önemli bir bölümü, bu kez tersini savunmaya başlasalar da, meclisteki çoğunluk 8 yıllık kesintisiz eğitime geçme ve gerekli mali kaynakları üretme kararlarını alıyor. Bu arada, yasal olarak 8 yıllık zorunlu eğitime geçilmesinin, 10 yıl sonra bile, ilköğretim çağındaki çocuklarımızın yüzde 100 okula gittikleri anlamına gelmediğini de unutmamak gerekiyor.   
8 yıllık zorunlu eğitime geçer geçmez, bu kez, zorunlu eğitimin 9, 10, 11 hatta 12 yıla uzatılması tartışmaları yeşeriyor. Çünkü tüm gelişmiş ülkelerde zorunlu eğitim süresi en az 11 yılı buluyor. Gelişmiş ülkeler, daha 1960&rsquoların sonunda, çocukların ve gençlerin gelişimlerini tamamlamaları için genel eğitim süresinin olabildiğince uzun tutulmasının yararını görüyor ve bunu uygulamaya başlıyor.  
Gelişmiş ülkelerle aramızdaki fark, her alanda ve her geçen gün artıyor. İçinde bulunduğumuz çağa, &ldquobilgi çağı, öğrenme çağı, teknoloji çağı&rdquo gibi sıfatlar veriliyor. Bu çağda, yetişkinlerden, öğrenmeyi bilmesi, yaratıcı olması, gerektiğinde üretilmiş bilgiyi bulup kullanabilmesi ve daha da önemlisi yeni bilgiler üretmesi, takım çalışması yapabilmesi ve demokratik değerlerle donanmış olması bekleniyor bunun yolu da, genel eğitimin olabildiğince uzun olmasından geçiyor.  
Bu durum, ülkemizde de zorunlu eğitimin süresinin uzatılmasını kaçınılmaz kılıyor.  
Zorunlu eğitimin uzaması, uzatılan süreye bağlı olarak, ortaöğretimin bir bölümünü ya da tamamını içermesi anlamına geliyor.  
Dikkat edilirse, ortaöğretimin yeniden yapılanması konusunda bakanlığın basında yer alan açıklamaları, bu konunun zorunlu eğitim süresinin uzatılması konusundan bağımsız olarak ele alınmış olduğu izlenimini veriyor. Oysa çözümü, zorunlu eğitim süresine ve bu sürenin devlete yüklediği zorunluluğa göre aramak gerekiyor.