Okullar açıldı: Çocukları ne bekliyor?

Bazı özel okular daha önce açmış olsalar da kamu okulları dün açıldı. Okula ilk kez gitmeye başlayan ve sayıları 1,5 milyondan fazla çocuğun bir bölümü ağlayıp sızlasa da çoğunluğu büyük bir heves, heyecan, sevinç ve umut içinde okulöncesi eğitime ya da ilköğretime başladı.

Ancak 12 Eylül anlayışı ve bugünkü düzen devam edecek olursa, aşağıda özetlenen durumların yaşanması kaçınılmaz olacak.

Okula başlayanların umutları eğitim basamakları yükseldikçe ve okulun beklentilerini karşılayamadığının ayrımına vardıkça, ne yazık ki azalacak.

Okul öncesi eğitim kurumlarına genellikle diğer çocuklara göre daha şanslı olanlar gidecek. Ailenin varlık düzeyi, ana-babanın çalıştığı kurumda yuva ve kreşi olması ve mahalledeki okulda anasınıfı bulunması bu şansı çoğaltacak. 32 ilde başlayan zorunlu okulöncesi uygulaması yaygınlaştıkça, türbanlı hocaların çalıştığı özel okulöncesi kurum sayısında patlama olacak. Çocuklar daha anaokulunda dini öğretimle tanışacak. Evde edindikleri “Allah korkusu” pekiştirilecek. Okulöncesi zorunlu olsa da kırsal yöre çocukları bu şansı zor bulacak.

Engellilere, son yıllarda açılıp sayıları hızla artan devlet destekli özel kurumlarda, türbanlı ve/ya da engelliliği “Allahın cezası” olarak gören eğiticiler tarafından hizmet verilecek!

Yapılan bir hesaba göre, çoğunluğu kız olan 200 binden fazla çocuk 11 yıldır zorunlu olan ilköğretime gitmeyecek. Okula gitmeyenlerin sayısı, genelde kent merkezlerinden kırsal yörelere ve batı illerinden doğu illerine doğru artacak.

İlköğretime başlaması gerekenlerin yaklaşık yüzde 2 kadarını aileleri okula hiç göndermeyecek bu çocuklar okul yüzü görmeyecek, okullu olmanın sevincini ve umudunu yaşayamayacak. Kayıt yaptıranların yüzde 6-7 kadarı, birleştirilmiş sınıflarda ya da taşımalı okullarda, yüzde 3 kadarı yatılı ya da pansiyonlu ilköğretim okullarında (YİBO-PİO), yüzde 60 kadarı da kırsal yörelerle kent varoşlarındaki ve bir bölümü ikili öğretim yapılan sıradan okullarda okuyacak. Kayıt yaptıranların ancak dörtte bir kadarı devletin özen gösterdiği okullara giderken yüzde 2 kadarı da özel ilköğretim okullarına kayıt yaptıracak.

İlköğretimde okuyan çocuklar, sözde “öğrenci merkezli eğitim” ile, ana-baba ya da abi-abla yardımıyla ev ödevlerini yaparak başkalarının sırtından köşe dönmeyi öğrenip “girişimci” olacaklar. Her yıl artan oranda “Kutlu Doğum Haftası” etkinliklerine katılacaklar. (Aleviler din dersine girmeme hakkını elde etseler de) büyük çoğunluk koyu bir Sünni öğretiden geçecek. Okuldaki dini öğretimle yetinilmeyecek, çocuklar yaz aylarında, camilere, yasal ve kaçak Kuran kurslarına gönderilecek. Gelecek yıllarda, ortaöğretimde iyi bir yerlere girmek için, dershane yarışı 4-5’inci sınıflara inecek imam hatip lisesi sayısı artarken cemaatlerin özel okulları ile dershaneleri de çoğalacak. Özel dershane ve Kuran kursları sayısının toplamı belki de ilköğretim okulları sayısına yaklaşacak. İyice gelişmiş ve palazlanmış olan cemaatler, parasal sıkıntısı olan başarılı öğrencileri ya kendi okullarında okutacak ya da sınavla girilen liselere hazırlayacak. Yavaş yavaş kız-erkek ayrımı ve kızların türbana girmesi ilköğretime yayılacak. İmam hatipler, bilimsel eğitime alternatif öğretim kurumu haline gelmiş olacak. Çocuklar yoğun bir biçimde imam hatiplere yönlendirilecek.

İlköğretime kayıt yaptıran öğrencilerin, çoğu kız olan yüzde 10 kadarı önümüzdeki 8 yıl içinde, başta ailenin geçim derdi olmak üzere çeşitli nedenlerle okuldan ayrılmış olacak.

Sekiz yıl sonra, 2016-2017 öğretim yılı bitiminde ortaöğretime geçişler yukarıda değinilen yüzdelerde olmayacak. İlköğretimi bitirecekler içinde çoğu kız olan yüzde 15 kadarı, SBS’lerden en az birini kaçırmış olacak, matematik, fen ve İngilizce konularında düşük puanlar alacak ve ailenin geçim derdi nedeniyle ortaöğretime devam etmeyecek.

Ortaöğretime gidebileceklerin büyük çoğunluğu, sınavla öğrenci almayan genel ve meslek liseleriyle imam hatiplere gidecek. Kent merkezlerindeki devlet okullarında okuyanlarla özel liselere gidenlerin çoğunluğu, özel dershanelere de devam etmiş olacaklarından, SBS’de yüksek puan alacak. SBS’de yüksek puan alanların bir bölümüne, cemaatlerden teklifler gelecek, tekliflere bir müddet direnseler de, çocuklarının iyiliği için(!) teklifler kabul edilecek. Diğerleri yabancı özel liseler, fen ve Anadolu liseleri gibi sınavla girilen liselere geçecek. Cemaatlere kendilerini kaptırmayıp fen ve Anadolu liselerine girenler bu okulların da cemaatlerin çiftliğine dönüştüğüne tanık olacak.

İlköğretimi terk edecekler, ortaöğretime devam etmeyecekler ve meslek liseleri ile imam hatiplere gidecekler genellikle birleştirilmiş sınıflarda, taşımalı okullarda, YİBO ya da PİO’da okuyanlarla sıradan okullarda okuyan ailesi açlık sınırında yaşayan ya da yoksul olan emekçi çocukları olacak.

2020-2021 öğretim yılında lise bitirenler içinde, sınavla öğrenci alan liselerde okuyacaklar, özel dershanelere gidecekler, saatlerce ve günlerce sürecek sınavlara psikolojik olarak da hazırlanacaklar, “iyi” devlet üniversitelerine girecek ya da vakıf üniversitelerinde tam burslu okuyacak. Parası olan ikinci öğretime, daha çok parası olan da vakıf üniversitesine ya da yurt dışındaki üniversitelere gidecek. Lise mezunu olacak emekçi çocuklarının çoğu bir yeri kazanamayacak, kazananların gideceği alanlar ise genelde meslek yüksekokulları, Anadolu’da yeni açılan üniversiteler ve Açıköğretim Fakültesi olacak.

2024-2025 öğretim yılında lisans öğrenimini tamamlayanlar, “iyi” üniversiteleri bitirmişse, ailesi varsılsa ya da elerinden cemaatler tutmuşsa baba şirketinde ya da cemaatin gösterdiği yerde çalışacak, önemli bir bölümü de kapağı yurt dışına atacak. Diğer mezunlar ise uzun süre işsizlikle boğuşacak.

Ailesi varlıklı olanların ve cemaatlerin el verdiklerinin iyi yerlerde okuması, mezuniyetlerinde de gelir düzeyi yüksek işlerde çalışması onların hakkı (!), emekçi çocuğunun öğrenim basamaklarının dışında kalması ya da mesleki eğitimle yetinmesi ve yaşamı boyunca sömürülmesi de onların kaderi (!) sayılacak.

Bu durumu sorgulayacak “kaderine” karşı çıkacak öğrencinin yetişmesi rastlantılara kalacak. Bu durumu “kader” olarak görenlerin sayıları artacak, gelecek yıllarda da bu kaderin yaşanması kaçınılmaz olacak. Oysa ülkenin geleceği bu kadere karşı çıkıldığı oranda aydınlanacak.

[email protected]