Öğretmen yetiştirme ve eğitim fakülteleri!

Büyük bir çoğunluğunu eğitim fakültelerinde yetişen öğretmenlerin oluşturduğu eğitim emekçileri sendikalarının genel durumu, AKP’nin ve dolayısıyla 12 Eylül 1980 darbesinin başarısını gösteriyor. AKP iktidar olduğunda, 2002’de, Türk-İslam sentezci ve daha da dinci sendikalardaki toplam üye sayısı, laik ve bilimsel eğitim yanlısı sendikaların üye sayısı kadar bile değildi. 2012 yılı itibariyle bu tür sendikaların toplam üye sayısı, neredeyse laik ve bilimsel eğitim yanlısı sendikaları üçe katlamış bulunuyor!

Laik ve bilimsel eğitim karşıtı sendikalar, şimdilik, okullara mescit, türban serbestliği ve karma eğitime son verilmesini savunuyor! Eğitim fakülteleri, yetiştirdikleri öğretmenlerin nasıl olup da bu tür isteklerde bulunduklarına hayret bile etmiyor!

Eğitim fakülteleri, yetiştirdikleri öğretmenleri dert etmedikleri gibi, kendilerine gelen öğrencinin niteliğini de dert etmiyor. Bu konuları kendilerine dert edinenler, 1980’lerin ikinci yarısından itibaren gelen öğretmen adaylarındaki değişimi fark ediyor. Önce ve tek tük, bir soruşturma söz konusu olduğunda, “Ben Cumhuriyet yasalarına hesap vermem” ya da “Kuran-ı Kerim’in özüne dönülürse tüm sorunlar çözülür” diyen öğrenciler ortaya çıkıyor. Öğretmenlik programlarına ilk beş sırada başvurup kazanan öğretmen lisesi mezunlarına burs verilmesine başlanmasıyla bu değişim hızlanıp yaygınlaşıyor. Öğretmen liselerinde türbana bürünmüş kızlar gelmeye başlıyor. Onları Osmanlı hayranları izliyor. Osmanlı aleyhine konuşanlara tepki gösterenler, harf devrimini yerden yere vururken Osmanlının matbaayı üç yüz yıl geciktirmesine onlarca bahane sıralayanlar, padişah sülalesinden birinin cenaze törenine katılamadığı için hayıflananlar, çoğalıyor. En sonunda da, Çanakkale zaferinin gökten inen yeşil sarık ve cüppeli erenlerle kazanıldığı inanancıyla evrim kuramı düşmanlığı belirgin hale geliyor.

Eğitim fakülteleri, öğrenci niteliğindeki bu değişimlere de aldırmıyor.

Fakültelere gelen Cumhuriyet ile laik ve bilimsel eğitime değer veren öğretmen adaylarının zaman zaman dertlenip anlattıkları, öğretmen liselerinin genel durumunu yansıtıyor. Öğrencilerin anlattıklarından, aşağıda özetlenen durumların oldukça yaygın olduğu anlaşılıyor: Köy enstitüsü mekanında kurulmuş okullarda, öğretmenler enstitüler hakkında akıl-almaz suçlamalarda bulunuyor. Öğrenciler zorla oruca kaldırılıp namaza götürülüyor, bu sürece katılmayanlara tuvalette falan topluca dayak atılıyor. Diz hizasındaki etek boyunun onu tahrik ettiğini söyleyen öğretmenler oluyor. Saçı açık kızları koridorda saçlarını çekerek sürükleyen müdürler bulunuyor. Laboratuarlar ve başka mekanlar mescit olarak kullanılıyor. Öğrencilerin bir bölümü ablalarda, ağabeylerde kalıyor zikir çekmek üzere bir yerlere davet ediliyor. 10 Kasım, 29 Ekim ve 23 Nisan gibi günler anılmıyor, dev orkestralı ilahi söyleyen ekiplerle ve güllere iğnelenmiş hadislerin dağıtılmasıyla kutlu doğum haftaları anılıyor. Trafik kazası geçiren arkadaşlarına gitmek için bile açılmayan dış kapı, Cuma namazına gidecek öğrenciler için açılıyor. Öğretmen okullarının kuruluş günü olan 16 Mart’lar, mehter takımıyla kutlanıyor.

Eğitim fakülteleri, hiç oralı olmuyor!

Bakanlık 1995’te ‘Uluslararası Dünya Öğretmen Eğitimi Konferansı’ düzenliyor ve 1997’de bu konferans kitabını yayımlıyor. Bakanlığın davetlisi K. Biller, “Günümüzde artık, öğretmek ve öğrenmek yeterli değildir ve örneğin kararlar ile ilgili gelecekteki sonuçların tahmin edilebilmesi, toplumsal süreçlerle meşgul olunması ve doğanın muhafazası ile ilgili çabalara iştirak edilmesi gereklidir” ( s. 49) diyor. Arkasından da, “Günümüzde, mezhep ve körü körüne dinsel inançlarla uğraşmaktan çocukları korumak gerekir” (s. 51) uyarısında bulunuyor. Ne bakanlık, ne YÖK, ne de eğitim fakülteleri bu uyarılara kulak veriyor. Eğitim fakülteleri, örneğin 1998 yılında yayımlanmış “Öğretmen Profili Araştırması” ve 2003 yılında yayımlanmış “Öğretmen Yetiştirme Araştırması” gibi, ilgili konularda Türkiye’nin resmini çeken araştırmalara da kulak asmıyor.

Eğitim fakülteleri, temel işlevlerinin gelen öğrenciyi, “fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür” öğrenci yetiştirecek şekilde eğitmek olduğunun ayrımına varamıyor. “Diğer fakültelerden ne farkımız var” sorusunu da sormuyor.

AB ve ABD’den kopyalanıp uygulanan ve girişimci öğretmen yetiştirmeye soyunan yeni ilköğretim programı uygulanıyor. Liseye girişte yapılan tek sınav kaldırılıp üç aşamada yapılacak Seviye Belirleme Sınavı getirilip bu sınavlarda din dersi ile İngilizce sorularının sorulmasına başlanıyor. Tek sınavlık ve oturumluk ÖSS yerine altı sınav getiriliyor. Cemaat okullarında eğitim fakültesi açılıyor. Meslek liselerine öğretmen yetiştiren mesleki teknik eğitim fakülteleri kapatılıyor. Dindar gençlik yetiştirilmesi ile dininin ve kininin davacısı olacak gençlik yetiştirilmesi isteniyor. 652 sayılı KHK ile laik, demokratik sosyal hukuk devleti anlayışını benimsemiş öğrenci yetiştirmekten vazgeçilip rekabetçi öğrenci yetiştirilmesine başlanıyor. 4+4+4 yasasıyla eğitimin gericileşmesi kaçınılmaz oluyor. İmam hatipler açılıyor ve 5’inci sınıftan öğrenci alması sağlanıyor. Zorunlu olacağını bile bile seçmeli din dersleri konuyor. Okullar imam hatiplere dönüştürülüyor. Kıyafet yönetmeliği değiştirilerek cumhuriyetle gelen giysiler yasaklanırken türbanın resmen (din dersleriyle) her okula girmesi serbest bırakılıyor.

Eğitim fakülteleri, öğretmen yetiştirmede 1997’den bu yana uygulanan DB-YÖK modeli nedeniyle öğretim konularına yönlendirilip eğitim sorunlarından soyutlandıklarından böylesi değişimlerle de ilgilenmiyor.

İki kadeh rakı içtikten sonra, üçüncü kadehte, “Ne olacak bu memleketin hali” diyen Alman turist, bu günlerde neredeyse, “Ne olacak bu öğretmen yetiştirmenin hali” diyecek! Bizim fakülteler hâlâ ilgisiz!

[email protected]