Öğretilmiş davranışlar

Öğretilmiş davranış, kısaca değişik öğrenim ve edinimlere (eğitime) dayalı olmayan, insancıl öğeler içermeyen, sorgulanmadan ve genelde bir başkasının yönlendirilmesiyle gerçekleştirilen davranışlar oluyor. Çoktandır ama özellikle 15 Temmuzdan bu yana, yoğun bir şekilde öğretilmiş davranış örnekleriyle karşılaşıyoruz. Fetöcü denerek tutuklananların itirafları, baştan aşağı öğretilmiş davranışları gösteriyor. Yoğun öğretilmiş davranış örnekleri, yandaşlarda da görülüyor, tek adam dayalı siyasal partilerde de, tarikatlarda/cemaatlerde de. Anayasa değişikliği gibi toplumsal yaşam açısından en önemli konuda bile, yasa tasarısını okumadan imzalayan bir milletvekili varsa, bu imzalama işi de, öğretilmiş bir davranış örneği oluyor, yukarıdan gelen her teklife sorgusuz sualsiz “He” demek de; lideri istediği için OHAL’i uzatmak da. 

Doğrudan insan yaşamını hedef alan, 2106’yı 2017’ye bağlayan gece Reinada yaşanan olay, öğretilmiş davranışların en uç örneğini oluşturuyor. Uzmanların yorumlarından da anlaşılacağı gibi, fail, eğlence merkezine girişinden şarjör değiştirmeye, göz kırpmadan adam öldürmesinden mekandan kaçmasına kadar her davranışının öğretilmiş olduğunu gösteriyor.

Eğitim sisteminde, ırkçı, dinci, cinsiyetçi ya da piyasacı öğelerin varlığı, kişinin insancıl olmayan öğretilere kapılmasını kolaylaştırıyor.

Yandaşlarla parti/ tarikat/ cemaat liderine körü körüne bağlılık davranışı gösterenlerin bunu nasıl öğrendikleri tartışma götüren bir konu oluyor. Ancak hükümet sözcüsü N. Kurtulmuş’un, Reina ve benzeri saldırıları yapanların bu davranışları nasıl öğrendiklerini gayet iyi bildiği, Reina saldırısını yapanların üç hedefinden birinin, “Halk arasında hayat tarzı ayrımı yapmaya çalışıyorlar” yorumundan belli oluyor. Çünkü özellikle Kurtulmuş’un üyesi olduğu partinin kurduğu hükümetler zamanında, tam da bu yapılıyor; örtük ya da açık bir biçimde insanların yaşam biçimine müdahale ediliyor.

Okullarda resmi bayramların yerini kutlu doğum haftası alıyor. Din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersi herkese dayatılıyor. Okullar imam hatibe dönüştürülüyor. 10 yaşındaki çocukların imam hatibe gitmesi sağlanıyor. TEOG’da başarısız olanlar, imam hatiplere ya da açıkliseye gitmek zorunda bırakılıyor. Kızlar çocuk yaşta evlendiriliyor. Okullarda “cihat” anlayışının güçlendiren ve benzeri içerikli projeler yapılıyor. Bir ilkokulda, “Zafer İslam’ındır” afişi asılıyor. 10-14 yaşlarındaki yüzücüler, haremlik-selamlık olarak ayrılarak yüzdürülüyor. Tarikatların okul ve yurt açmasına izin veriliyor. … Bu uygulamalar, yaşam biçimine doğrudan müdahale oluyor.

Kuran kurslarında, din kültürü ahlak bilgisi derslerinde, imam hatiplerde, seçmeli din derslerinde, tarikat kurumlarında, tüm inançlara ve ateistlere saygı duyulması öğretilmiyorsa, bu uygulamalar, yaşam biçimine müdahale anlamına geliyor. AİHM’nin, “DKAB dersi zorunlu olamaz” demesi, bu dersle farklı inançlarda olanlara müdahale edildiği ve farklı inançlara tahammül edilmediği anlamını taşıyor. Hele, hâlâ bu dersin seçmeli derse dönüştürülmemesi, bu anlamı katmerleştiriyor.

Diyanetin, türban, içki, kumar, kürtaj, yılbaşı ve kahve falı gibi konularda verdiği fetvalar ve olayları günaha bağlaması, yaşam biçimine doğrudan müdahale ve de farklılıkları ortadan kaldırma eylemi değil midir? “Diyanet çocuklar için hazırladığı takvimde, 15 Temmuz’un olduğu sayfaya darbe girişimi gecesi çok sayıda ölümlerin yaşandığı Boğaz Köprüsü’ne, imamın salası eşliğinde çocukların kitlelerin en önünde yürümesini resmetmesi,” (üstelik çocuk) yaşamına müdahale değil midir? Diyanetin yazılı kaynaklarında atesitliği yerden yere vurması nedir?                                                                               

Kadınlar, kızlar asla okumamalı. Karma eğitime son verilsin.  Açık giyinen kadın şöyledir-böyledir. 6-7 yaşındaki kızlar evlendirilebilir. Satranç oynamak günahtır. (Reinada ölenler için) oh olsun. (Bir imam hatip müdürü), “İlk laik şeytandır. Dünyada ne kadar hırsız, p... varsa laiktir.” … Benzeri söylemlerde bulunanlara, tekbir getirerek eylem yapanlara, ağzına geleni yazan yandaş gazetecilere dokunmazken parasız eğitim ya da barış isteyenlerle laikliği anlatanları ve muhalif gazetecileri anında tutuklatan Cumhuriyet savcısı(!), muhaliflerle laiklerin yaşam biçimine müdahale etmiş olmuyor mu?

Eğitim sistemi ağırlıklı olarak dini öğretileri içeriyorsa, toplumsal yaşam yetkililerin söylemleriyle, diyanetin fetvalarıyla ve yargı kanalıyla, farklı yaşam biçimleri ve laiklik tu-kaka ediliyorsa, Kurtulmuşun da bildiği gibi, İŞİD’leşme eğilimleri artarken toplumsal barış tehlikeye giriyor.

Başbakanın, “Farklılıklarımız zenginliğimizdir” ve Cumhurbaşkanı’nın da, “Kimsenin hayat biçimi sistematik tehdit altında değildir” demelerinin yaşamda karşılık bulması, ancak iktidarların laik anlayışı benimsemesiyle gerçekleşebiliyor.  

[email protected]