Öğrenmeden öğrenmeye fark var!

“Öğrenme” konusunda, öğrenmeden öğrenmeye fark olduğunu da belirtmek gerekiyor. Öğrenme, kısaca, kişinin yaşantılarıyla ilişkili olarak davranışlarında meydana gelen kalıcı olmasa bile uzun süreli olan değişiklikler oluyor.

İnsan, eğitim kurumlarında öğrendiklerinden çok daha fazlasını yaşam içinde kendiliğinden öğreniyor. Örneğin zaman geçirmek için televizyona izleyenler, bir yetkilinin, “Yola mayın döşendiğini biliyorduk” açıklamasından öğrendiği şey kendiliğinden öğrenme oluyor.   

Eğitim-öğretim kurumları, ders programlarıyla ve düzenledikleri etkinliklerle katılımcılara belirli davranış değişiklikleri kazandırmayı hedefliyor. Bu kurumların hedeflediği davranış değişikleri, piyasacı, gerici, ırkçı ve cinsiyetçi gibi insancıl hedefler olmadığında, kişisel yaşantı farklılıkları nedeniyle öğrenilenler-davranış değişiklikleri- kişiden kişiye değişebiliyor. Bu nedenle, örneğin eğitim kurumlarındaki piyasacı süreçlerden sosyalist, gerici süreçlerden laik ve ırkı süreçlerden de barışsever insanlar yetişebiliyor. 

Yaşam içinde olan öğrenmeler, çevresel etkiler sonucunda ve kişinin yaşantı birikimiyle ilişkili olarak gerçekleşiyor. Yine kişisel yaşantılar farklı olduğundan aynı çevresel koşularda farklı öğrenmeler olabiliyor. Örneğin 17/25 Aralık yolsuzluk haberlerini izleyip kasalardaki ve ayakkabı kutularındaki paraları görenler, baba-oğul arasındaki konuşmayı izleyenlerin, aynı çevresel koşullarla karşı karşıya kaldıkları halde farklı öğrenmelerden geçmesi farklı yaşantılara sahip olmalarından kaynaklanıyor. “Açılım” diyerek birkaç yıldır toplumu oyalayanların, 7 Haziran seçimi sonrasında “Açılımı tanımıyorum” demesi sonrasında Türkiye’nin içine düştüğü bugünkü durumdan da, insanların (yaşantı farklılıkları nedeniyle) farklı şeyler öğrendikleri görülüyor. Kimi “barışın” ne kadar önemli olduğunu öğrenirken, kimi insana saldırmayı öğreniyor. Ancak TEKEL Grevi, Gezi Parkı ve HES eylemlerinde olduğu gibi, toplumsal-insancıl hedefleri olan eylem hareketliliği içinde, yaşantıları farklı olanların da ortak öğrenmelerden geçmesi-ortak davranış göstermeleri kolaylaşıyor.

Öğrenme konusunda, öğrenilenlerin niteliği-değişen davranışın niteliği- önemli oluyor. Öğrenilenler, ya kişiyi özgürleştirip, kendisini gerçekleştirmesini ve insancıllaşmasını sağlıyor; ya da kişiyi köleleştirip insanlıktan çıkmasına ve kendisine yabancılaşmasına neden oluyor.

Bilişsel gelişim gösterenlerle-gerçeği bilimsellikte arayanlarla- duyuşsal gelişim gösterenler, iyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini, insancıl-insancıl olmayanı ayırt etme becerisi elde edenler özgürleşip insancıllaşıyor. Üretim ilişkileri ve toplumsal eylemler içinde gerçekleşen öğrenmeler de genellikle kişiyi özgürleştiriyor. Bilişsel ve duyuşsal gelişmi engellenenlerin ise, kendilerine yabancılaşmaları kolaylaşıyor.

Bilindiği gibi, yalan söylemek, yolsuzluk- hırsızlık-kapkaççılık- kaçakçılık yapmak, çek-senet mafyacılığı gibi davranışlar doğuştan gelen değil de, yaşam içinde gerçekleşen öğrenmeler sonucunda oluyor. Benzer şekilde, yaşlı, yoksul, düşkün, hasta, felakete uğramış kişilere yardım etmek de, doğuştan değil yaşam içinde geliştirilen öğrenmeler/davranışlar oluyor. Hırsızlıkla, yolsuzlukla, … ilgili öğrenmeler, geçici olarak kişinin yararına olabilirmiş gibi görülen bu tür öğrenmeler, toplum tarafından benimsenmiyor. Yardımlaşmayla ilgili öğrenmeler/davranışlar ise, kişiye elle tutulur bir yararı olmasa da, toplum tarafından olumlanan öğrenmeler oluyor.

Dolayısıyla öğrenmeleri-davranış değişikliklerini, olumlu/insancıl ve olumsuz/insancıl olmayan olarak sınıflamak da mümkün oluyor.

Olumsuz davranış gösterenler, genelde toplumdan dışlanıyor ya da gerektiğinde güvenlik güçleri ve de yargı organları tarafından engellenip cezalandırılıyorlar. Ancak olumsuz davranış gösterenler, güvenlik güçlerini ve yargı organlarını harekete geçiren güç-hükümet- olunca, işler zorlaşıyor. Toplum yaşamında, tam da bu noktada, yetişkinin-yurttaşın-seçmenin, olumlu öğrenmelere açık olması önem kazanıyor. Çünkü hükümetin olumsuz davranışlarını öğrenmek, yine kişisel yaşantı birikimleri ve çevresel etkiler nedeniyle, sıradan bir kişinin olumsuz davranışını öğrenmek kadar kolay olmuyor. Çünkü yanlış yapan hükümeti demokratik yolla görevden uzaklaştırmak, ancak hükümetin yanlışlığını öğrenip seçimlerde hükümeti kuran partiye oy vermemekle mümkün oluyor.

Örneğin, 17/25 Aralık yolsuzluğu, Ergenekon/Balyoz davaları, AKP-cemaat dalaşı-paralel yapı olayları nedeniyle seçmende gerçekleşmiş olumlu öğrenmeler nedeniyle 2011 seçimlerinde yüzde 49 oranında oy alan AKP’nin 7 Haziran seçimlerindeki oyu yüzde 42’ye düşüyor. Bu nedenle olumlu öğrenmeler yaşamsal değerde oluyor.

Türkiye’de son zamanlarda yaşananlar, “öğrenme” olgusunun ne denli önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Kadına, insana, emeğe ve doğaya saygılı olmayı öğrenmiş kişilerle öğrenmemiş kişilerin öğrenmeleri de, sergiledikleri davranışlar da dağlar kadar farkı ediyor.

Bir yanda, HES yapılacak yöredeki köylülerin, doğaya-kendisine ve emeğine saygısını gösterip yaşadığı doğaya sahip çıkmayı öğrenmesine tanık oluyoruz. Öte yanda da, yeterince bilişsel ve duyuşsal gelişim gösteremediğinden mi, insana, emeğe ve yaşama saygı duymadığından mı, köleleştirici öğrenimlerin etkisinden kendini kurtaramadığından mı nedir, gerçeklerden ve insanlıktan kopuk davranışlara tanık oluyoruz. Gerçek suçluya/suçlulara tepki göstermek yerine, masum insanlara saldırılıyor. Kimilerinin kendi hayatını önemserken başkalarının hayatına aldırmadıklarını görüyoruz.

Doğayı, insanı ve emeği sömüren gelişmiş ülkelerin toplum yaşamını alt-üst ettiğinin ayrımında olan genelde gelişmiş ülkelerin demokratik kitle örgütleri, sürdürülebilir kalkınma için öğrenme toplumuna/kentine/örgütüne önem veriyor. Irak, Suriye ve Türkiye gibi ülkelerde ise, sürdürülebilir barış için öğrenme gereksinimi had safhaya gelmiş bulunuyor.

Toplumlar, olumlu/insancıl öğrenmelerle yaşama tutunabiliyor. Olumlu/insancıl öğrenmelerin olmadığı toplumlarda ise kaos kaçınılmaz oluyor.  

[email protected]