Mutlu Yıllar!

“Mutlu yıllar” yeni bir yıla girerken söylenen bir dilek, herkesin benimsediği bir umut...

Yeni yıldan önce yakın geçmişimizi şöyle bir düşünelim!

Başbakan, başbakan yardımcısı, AKP’nin başkan yardımcıları ya da ileri gelenleri ile muhalefet liderleri konuşurken ağızlarına geleni söylediklerinden çocuklara bu konuşmaları dinletemiyoruz! Ya o anda televizyonları kapatıyoruz ya da çocukları başka odaya gönderiyoruz.
Çocuk polise taş atınca en az 8 yıl hapis cezası alıyor silah çeken adamlar ise serbest bırakılıyor!

Yargı, yargıya güvenmiyor birbirlerini dinliyor!

AKP yargıya inanmıyor! Yargı, AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna karar verse de partiyi kapatamıyor, bu eylemlerini sürdürmesine izin veriyor! Aynı yargı, 30-40 partilinin 3-5 yıllık siyaset yasağını gerektiren sözler söyledikleri ya da eylem yaptıkları kanısıyla, on binlerce üyesi olan bir partiyi, tüm üyeler ve de parti suç işlemişçesine ömrü billâh kapatıyor!

Bir yanda yıllarca topluma iyi-kötü hizmet vermiş yaşlı başlı kişiler, gece yarısı evleri basılıp sorgulamak üzere karga-tulumba merkeze götürülüyor! Öte yanda dağdan inen terörist zanlısı gencecik kişilerin ayağına gidiliyor! Çeşitli suçlardan hüküm giymiş kimselerin gizli tanıklığında (!) Ergenekon sanığı olanlar tutuklanırken bir başka davada cemaat üyesi olan sanıklar, başbakanlıktan gelen bir telefonla serbest bırakılıyor!

YÖK başkanı açıkça, “Gerekirse hukukun arkasını da dolanırız” diyebiliyor!

AKP, TÜBİTAK, TRT, YÖK, Emniyet vb kuruluşlara kendi adamlarını getirdiği gibi, yargıya ve orduya da kendi adamlarını getirmek için gün sayıyor!

Silahlı kuvvetler AKP’ye AKP de onlara inanmıyor! Silahlı kuvvetler polise güvenmiyor polis de silahlı kuvvetlere! Polis, kendisine bile güvenmiyor. AKP’den istifa edenler de, polis müdürleri de, “F-tipi kadrolaşma” var diyor!

Polis kendine olan güvensizliğini, emeğine, ülkesine ve geleceğine sahip çıkanlara karşı yaptıklarıyla örtmeye çalışıyor. Özelleştirilmeye karşı çıkan, işini kaybetmemeye ve aç kalmamaya çabalayan itfaiyecilere, tekel işçilerine yoksulluğu protesto eden öğretmenler dahil tüm kamu çalışanlarına ve eğitim hakkına sahip çıkan öğrencilere saldırıyor, biber gazı sıkıyor, copluyor ve de tökezleyen göstericiye, “Bu da benden” dercesine hep birlikte çullanıyor!

Polis kendine güvenmediğini, gözü önünde (Gaziantep’te) birilerinin öldüresiye dövülmesini ve yaralı bir gazetecinin (Bandırma’da) kan kaybından ölmesini seyrederek kanıtlıyor!

Polis emekçilere sahip çıkan muhalif milletvekillerine biber gazı sıkıyor kendisine hakaret eden AKP’li milletvekiline, “Lütfen efendim, lütfen efendim...” diyor!

Halk, halkın güvenliğini koruyacak polisten korkuyor, fellik fellik kaçıyor hâlâ silahlı kuvvetlere güvense de, silahlı kuvvetler bu güveni yok etmek için elinden geleni yapıyor!

AKP, KİT’leri, madenleri, ormanları ve aklına gelen toplumsal varlıkları yok pahasına birilerine peşkeş çekiyor iş emekçinin alın terini ödemeye gelince pintileşiyor, acımasız ve insafsız oluyor!

Kadınlar töre ya da namus kurbanı olurken, insanlar, birbirini öldürürken, işini gücünü kaybederken, işgücünün dörtte bir kadarı işsiz güçsüz dolaşırken, üç kuruş için insanlar maden ocaklarında ve tersanelerde ölürken, yetkililer tüm bu olanları seyrediyor!

İnsan hakları, demokrasi, özgürlük, bilimsellik, doğruluk, adalet, barış, sevgi, hoşgörü, kardeşlik ve alın teri gibi değerler yerlerde sürünüyor!
Cumhuriyetin, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin temelleri çatırdıyor!

Temel işlevi kamuoyuna doğru haber vermek olan bazı basın-yayın kuruluşları, resmen “yalan haber” yazıyor!

Birincil görevi toplumu uyarmak ve aydınlatmak olan kimi köşe yazarları, faşizme kayan uygulamalara baka baka, AKP’nin ve liderinin demokratikliğinden söz edebiliyor hatta kimi AKP yandaşı yazarlar tehditler savuruyor!

Gençlerin bugünkü durumuna bakanlar hayıflanıyor. Şu anda ilköğretimde okuyan, dünyaya umut dolu gözlerle bakan, her şeyi sorgulayan ve haksızlıklara karşı çıkan çocukların 6-7 yıl sonra ne hale geleceğini düşünenleri ise afakanlar basıyor!

2010 yılının da gelecek yılların da, yakın geçmişin ve 2009’un bir benzeri olacağı kuşkusu doruğa tırmanmışken Türkiye’yi bu hale getirenlere, “Mutlu yıllar” demek kolay olmuyor.

AKP ve benzeri siyasal anlayışlardan kurtulup hakça bir düzen kurmak için bir şeyler yapmaya çalışanlarla, yukarıda özetlenen olumsuzluklar, haksızlıklar ve çarpıklıklar giderildiğinde gerçekten mutlu olacak emekçiler ve ülkesini sevenler, “Mutlu yıllar”ı hak ediyor.