Mış’lı davranışlar!

Bilindiği gibi piyasacılık ve gericilik, insanın kimyasının bozulmasını kolaylaştıran iki temel etkendir. Piyasacı iktidar, Mart 2012’de dininin ve kininin davacısı olmayı simgeleyen 4+4+4’ü gerçekleştirdikten sonra, bazı toplum kesimlerdeki kimyasal bozulma hızlanmıştır. Örneğin 2002 seçimlerini kazanan Adalet ve Kalkınma Partisi, lideriyle öksürüp onunla hapşıran bir cemaate benzeyerek, bir parti gibi değil, “partiymiş” gibi bir görüntü vermeye başlamıştır.

Kimyası bozulan cemaat, kendi 4+4+4’ünü getirmek için 15 Temmuz 2016’da darbe yapmaya kalkışmıştır. İktidar, cemaatin bu başarısız girişimini, OHAL ile bir tek kişinin eğilimi doğrultusunda muhaliflerini temizleme, başkanlık yolunu asfaltlama ve 4+4+4’ü pekiştirme fırsatına dönüştürmüştür. Yıllarca yetenekli-yoksul öğrencinin cemaatin kucağına düşmesi (Feto anlayışında dindarlaşması) için elinden geleni yapan iktidar, şimdi, kinini cemaatleştirdikleri yanında muhaliflerinden de çıkarma yoluna girmiştir. Altı aydır, hemen her gün birilerini “Fetöcü” diyerek, ya meslekten atmakta ya uzaklaştırmakta ya da tutuklamaktadır.

Bilindiği gibi muhalefet partileri, iktidarın değil de kendi anlayışlarının uygulanmasıyla memleketin düzlüğe çıkacağını savunan partilerdir. Düne kadar hem iktidara hem de başkanlık sistemine en çok karşı çıkan MHP, başkanlık sistemini desteklemeye başlayıp başkan olacak kişinin istediği konuda KHK çıkarmasına onay vererek, “Bizim anlayışımızda iş yok sen ne yaparsan doğru yaparsın” demeye getirmektedir: Muhalefet gibi değil de, muhalefetmiş gibi davranmaktadır.

Bilindiği gibi savcılık, Cumhuriyet rejimiyle gündeme gelmiş, cumhuriyet yasalarına karşı çıkanların takip edilip cezalandırılması için oluşturulmuş bir kamu görevidir. Laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin savcısı, laiklik üzerine konuşma yapanları tutuklayıp gericilik propagandası yapanlara dokunmuyorsa ya da bir konuda diyanet işlerine, “Ne diyorsunuz” diye soruyorsa, o kişi savcı gibi değil savcıymış gibi davranıyor demektir.

Demokrasiyi, insan haklarını ve egemenliğin halkta olduğunu savunması gereken hukukçu, tek adamlığa onay veriyorsa, hukukçuymuş gibi davranıyor demektir. Anayasa Mahkemesi, laikliğe sahip çıkmıyorsa ve KHK’ler konusunda “Bizim işimiz değil” diyorsa, “miş” gibi davranıyor demektir.

Bilindiği gibi vali/kaymakam, Cumhuriyet rejiminin ildeki/ilçedeki kamu yararını gözetecek ve tarafsız olması gereken en üst düzey bürokratıdır. Başkanlık konusunda görüşünü açıklayan ya da kamu yararı yerine iktidar lehine davranan vali/kaymakam, “mış” gibi davranıyor demektir.

Kendisine bağlı hiçbir kuvvet komutanı kalmayan genelkurmay başkanı, genelkurmay başkanıymış durumuna düşmektedir.

Kamu yararına gerçeğin ortaya çıkarılmasına çalışan ve bu nedenle kamusal bir görev yapan gazeteci, kamu yararına değil de iktidar yararına haber yapıyor ve yazı yazıyorsa, kamu kaynaklarını talan edecek varlık fonu uygulamasını devrim olarak niteliyorsa, gazeteci gibi değil, gazeteciymiş gibi davranmaktadır.

Yolsuzluk olduğunu kabullenip “Ama bu paraları iyi işlerde kullanıyorlar” diyen ya da yalan söyleyenlere/başkalarına bile bile zarar verenlere prim veren dindar, dindarmış gibi davranıyor demektir.

Bilindiği gibi Cumhuriyet rejiminin temelini, kuvvetler ayrılığı ile laiklik ve bilimsellik oluşturmaktadır. “Atatürkçü” olduğunu söyleyen kişi, laik ve bilimsel anlayışlara karşı olan ve egemenliğin tek elde toplanmasını isteyen anlayışlara pirim veriyorsa, Atatürkçüymüş gibi davranıyor demektir.

Öğrencinin bilişsel, duyuşsal ve devinimsel gelişimine yardımcı olup özgürleşmesini sağlamakla yükümlü olan öğretmen, öğrencisine çağdaş olmayan değerleri aşılayıp onun itaatkar olmasına çalışıyorsa, “miş” gibi davranıyor demektir. Düşünen, eleştiren, araştıran ve özgür öğrenci yetiştirmek yerine, tam tersi nitelikte öğrenci yetiştirmeye yönelik müfredat hazırlayan eğitim uzmanları, uzmanlarmış gibi davranıyorlar demektir.

Bilindiği gibi, üniversite medrese değil, bilim yuvası, gerçeğin arandığı, ülkenin hem beyni hem de geleceği olan bir kurumdur. Üniversite özerk olduğu ölçüde üniversiteleşen, üst düzeyde eğitim ve araştırma yapan, düşünen ve düşündüğünü açıklayan bilim kurumudur. Rektör de, başında bulunduğu kurumu “üniversite” gibi yöneten kamu görevlisi; kamu görevlisi olduğu ve de akademisyen olduğu için hukuka saygılı, tarafsız, laik ve bilimsel olması gereken kişidir. Rektör, hiçbir suça karışmamış akademisyenlerin meslekten atılmasına aracı olabiliyor ve polis tarafından coplanmasına seyirci kalabiliyorsa, rektör gibi değil, rektörmüş gibi davranıyor demektir.  Bu duruma ses çıkarmayan üniversite/dekan/ akademisyen de, üniversiteymiş/dekanmış/akademisyenmiş gibi davranıyor demektir.            

İleri düzeyde duyuşsal gelişim gösterdiği düşünülen müzisyen/sanatçı, toplumsal cinsiyet eşitliğine inanmayan, hakka hukuka aldırmayan ve kendisinden olmayana neredeyse yaşam hakkı tanımayanlara yandaş çıkıyorsa, müzisyen/sanatçı olarak değil de müzisyenmiş/sanatçıymış gibi davranıyor demektir.

Siyasetçisinden hukukçusuna, bürokratından gazetecisine, dindarından Atatürkçüsüne ve eğitimcisinden sanatçısına değin toplumun eli kalem tutmuş ve mürekkep yalamış kesimleri, kimyalarının bozulmasına izin verip mış gibi davranışlar sergilediğinde, ülkenin, ülkeymiş durumuna düşmesi tehlikesi de artmaktadır.

İnsanın kimyasının bozulmasının ve mışlı davranışlarından kurtulmasının yolu, dininin ve kininin davacısı olmayı (4+4+4’ü) terk etmekten geçmektedir. Bu yol da “HAYIR” demekle açılmaktadır.

[email protected]